Parkta Kucaktaki Ayaklar..

Evdeydim..

"Buluşalım mı?" diye mesaj atmıştın.. "Olur.." demiştim.. Sen buluşmak isteyince, bir şeye moralin bozuk, kafayı toplayamıyorsun da kafa dağıtmak için benimle buluşmak istiyorsun sanmıştım.. Öyle düşünerek beklemiștim seni..

Yaklaşık 40 dakikalık yoldan arabanla gelip, beni evin kapısından almıştın.. 

... 

Biliyor musun, ben en çok senin arabana binerken utanıyor, en büyük eksikliği senin arabanda hissediyordum.. Sanki senin değil de, benim seni arabamla almam gerekiyormuş gibi.. Sanki yanında sığıntıymıșım gibi.. Erkeklik özgüvenimi arabana biner binmez kaybediyormușum gibi.. Ama affet, ne yapayım, Mevla nasip etmedi işte..

... 

Arabana bindikten sonra normalde "Nereye gidelim?" diyen sen, "Sizin parka gidelim mi?" deyip, daha önce defalarca gittiğimiz, evin yakınındaki geniş ve güzel parka gitmiştik.. Sonra arabanı uygun bir yere park etmiştin.. 

... 

Arabayı park etmekle ilgili sıkıntıların var senin.. Acemilikten mi, yoksa ruhunun daralmasına gelemediğinden mi bilmiyorum, park ettiğin yerin geniş olmasını, önünde arkasında araba olmamasını istiyorsun.. Hee bir de trafikte iken daha asabi ve inatçı oluyor, diğer sürücülere çok laf söylüyor, sakin kalamıyorsun.. 

... 

Arabayı park ettikten sonra bana sarılmıştın.. Bir de minik bir buse kondurmuștun dudaklarıma.. O zaman anlamıştım moralinin bu defa bozuk olmadığını ve sadece benim için geldiğini.. 

Bana kalsa, arabanın içinde uzun uzun öperdim seni ama sen "Hadi inelim" deyince, arabadan indik.. Neden bilmem çantanı hep arka koltuğa koyuyorsun.. Yanındaki koltuk boş olsa da arka koltuğa koymayı âdet edinmişsin..

Arabadan inince hemen arka kapıyı açmış, çantanı almıștın.. Ben o ara sana bakıyordum.. Sonra bagaj kapısını açtın.. Arada gülümseyerek bana baktın.. Yanına geldim, bagajın içine baktım.. İki katlanır sandalye ve piknik sepeti görmüştüm.. 

Daha önce de böyle şeyler yapmıştın ama bu defa ben hiç beklemiyordum.. Yüzüne sevgi dolu ve gülümseyerek baktım.. Sonra sandalyeleri ben aldım, piknik sepetini sen.. 

Yaklaşık 5 dakika yürüdükten sonra kendimize en uygun yeri bulmuştuk.. Hava sıcaktı ama hafif bir esinti vardı.. Aydınlatılmıș parkta, yemyeşil çimlerin üzerine sandalyeleri açmıștık.. Sen piknik sepetinden önce bardakları çıkarmıștın.. Sonra termosu.. Sonra plastik bir kutu çıkarırken, içinde tatlı olduğunu anlamıștım.. Yüzümde iyice güller açmıştı tatlıyı görünce.. Sonra bana özel olarak şeker ve çay kaşığı çıktı.. Beni düşünerek, sepete şeker ve çay kaşığı koyduğun için mutlu olmuştum.. 

... 

Hatırlar mısın ilk buluştuğumuz zamanları..? Bana her kahvaltı hazırladığında, çayın yanına şeker koymazdın.. Kendin şekersiz içiyorsun diye, bana şeker vermeyi hep unuturdun... Ben sessizce ve uzun uzun çaya bakar, "ahhh ahhhh" gibi bir şeyler söyler, sen anca o zaman şeker vermeyi unuttuğunu anlar, koşar adım şeker ve kaşık getirir, ben arada tebessüm ederdim.. O anlarda nedense bir mahcubiyet olurdu sende.. Ama ekmek konusunda öyle değildin.. Benim bir lokmada yiyeceğim mini minnacık ekmekle, tüm kahvaltıyı bitirmemi isterdin.. Ben, "Biraz daha ekmek lütfen yaaa.." diye diye senden ekmek almaya çabalardım.. Sen de beni kıramaz, istemeye istemeye ekmek verirdin.. Aradan geçen aylardan sonra artık ekmek konusunda inadından vazgeçip bana bol bol ekmek vermeye başlamış, hatta sen de ekmek yer olmuştun.. 

... 

Sepetten son olarak çekirdek çıkarmıştın.. Sonra çayımı doldurup, içine şeker atıp karıştırmıştın.. Çikolatalı/kakaolu tatlıya çatalı daldırıp, ilk bana yedirmiştin.. Ben içimde olan tüm sevgi kaynağını yüzüme yansıtmış, sana hayranlıkla bakıyor, tatlının ve çayın keyfini çıkarıyordum..

Yeşil çimde huzur bulmak istemiş olacaksın ki, ayakkabılarını çıkarmış, oturduğun yerden çimlere basıyordun.. Hafif rüzgâr olduğu için üşüyeceğini düşünerek, ayaklarını kucağıma uzatmanı istemiştim.. Az ileride oturan insanları gösterip, "Olmaz ayıp olur." demiştin.. "Uzat ya, niye ayıp olsun.. Daha neler.." diyerek, zorla ayaklarından tutup kucağıma almış, üşümesin diye ayaklarını okșamıș, avuçlarımın arasına almıştım.. 

Orada, o gece, en güzel buluşmalarımızdan birini yaşamış, havanın biraz daha serinlemesi ve saatin geç olması sebebiyle evlere gitmek için ayaklanmıștık..

O akşam ne güzeldi.. O park ne güzeldi.. O çay, o tatlı, o çekirdek, o benim için özel gelen çay şekeri ve kaşığı ne güzeldi..

Kaç yıl geçti..? Kim bilir, o güzel akşamın üstünden kaç asır geçti..? Heyy gidi hey.. 

Bugün iş çıkışı o parka gittim de, kucağımdaki o minik ayakların geldi aklıma.. Hadi bir kez daha uzatsana kucağıma.. Kucağımda ayaklarının eksikliği var.. 



0 Yorum:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.