Bu Buseyi Hakettim Ben..

Kadıköy Moda'da çay içerken, karşımdaki güzel gözlü kadın, çantasından bir kitap çıkardı ve altını çizdiği cümleyi okudu..

" "Beni tanımlamak, bana sınırlar çizmektir." demiş Desiderius Erasmus.. Çok sevdim bu cümleyi ama istiyorum ki <Çocuk> bana sınırlar çizsin ve beni tanımlasın.."

Biri benden böyle taleplerde bulununca, eskiden olsa, uzun uzun anlatıyor, karşımdaki kişi hakkında içimdekileri söylüyordum.. İnsan ilişkileri hakkında biraz bilgi sahibi olmaya başladığımdan ve ayrıca kadınların seveceğini tahmin edeceğim cümleler ezberlediğimden, artık işin kolayına kaçıyorum..

Çayımdan bir yudum aldım ve direkt gözlerine bakarak :

" Seni tanımlamak, sana sınırlar çizmektir ; sen, sınır çizilemeyecek birisin.. Öte yandan, seni tanımlamaya çalışmak, kelimelerin esasında yetersizliğine kanıttır ! " dedim..

Birkaç saniye sonra elimi tutup, o soğuk havada yanağıma sıcacık bir buse kondurdu..

Oldum ben, oldum.. Bu buseyi hakettim..





21 Aralık Sen, 28 Aralık Ben..

21 Aralık, benim için özel bir tarihti.. Bir şey yazmadım; zira yazınca silmek zorunda bırakılıyorum..

28 Aralık da özel bir tarih.. Yine bir şey yazamıyorum..

Büyümek, olgunlaşmak, yaş almak, empati kurmak, sonrasını düşünmek böyle bir şey sanırım.. Artık eskisi gibi istediğim herşeyi yazamıyorum.. Bu durum ;

İyi bir şey; çünkü içimden geldiği gibi yazınca, başkaları sıkıntı çekiyordu..

Kötü bir şey; çünkü sevinçlerim veya üzüntülerim içimde birikiyor, çok fazla ağırlık yapıyor..

Neyse işte..
21 Aralık özel bir gündü benim için.. Keza 28 Aralık da öyle..


Kış Mevsimi Güzel de Faturalar Duygusuzlaştırıyor..

Arkadaş, kış geldi diye, milleti hüzün kapladı.. Herkes kar yağışından yola çıkarak, türkü dinliyor, şiir okuyor; romantikleştikçe romantikleşiyor..

Bu ülkede bir ben mi paragözüm, bir ben mi cimriyim ya..? Millet kar yağışı sebebiyle bu kadar duygusallaşmışken, bir ben mi doğalgaz faturasını düşünüp dertleniyorum.. ?

O romantikliğinizden az bana da verin n'olur..


İradesiz İnsanım..

Ey tanıdığım günden beri beni mutlu eden kadın; inan bana, ben tanıdığın en iradesiz insanım.. Gecenin bir yarısı böyle güzel cümlelerle gelirsen bana, dayanamaz koşarım kollarına..
Ama sonu gelmeyecek bir durum olur.. Senin gibi harikulade bir kadının duygularıyla oynamış olurum.. Sadece senin değil, kendi duygularımla da oynamış olurum..



Alem Puşt Olmuş..

İnanın bana;
yediden yetmişe, 
erkekten kadına, 
güzelden çirkine, 
sarışından esmere, 
ondan buna, 
şundan ona, 
hiç kimseden herkese; 
alem puşt olmuş..


.................................................
+  Aslında bu cümlenin farklı bir söylenişi vardı.. Ancak bu söz, ayıp olduğundan ve benim gibi zeki, çevik, aynı zamanda ahlâklı birine böyle terbiyesizce sözleri yazmak yakışmadığından, ben daha terbiyeli olanını yazmayı uygun buldum..




Çocuk Girmeli Yuvaya..

Evde bir çocuğun olması ne kadar güzel ama ayrıca ne kadar yorucu bir durum ya.. Benim gibi tembel ve rahatına düşkün biri için işkence olduğu kadar aynı zamanda sempatikliği, yeni yeni yürümesi, konuşması, olaylara tepkileri, seni öpsün diye şaklabanlıklar yapman da bir o kadar güzel.. Hayatını biri için değiştirmenin, bir küçük beden için rahatını bozmanın çok farklı bir hazzı var.. Yaşamını bir şeye adamanın güzelliği...

Dokuz yeğenim var ama bu en küçüğü, en olgun çağıma denk geldiğinden olsa gerek, bana çok farklı duygular yaşattırıyor..

Rabb'im, o çok istediğim baba olma duygusunu yaşatmadı ama yeğenlerden yana hep yüzümü güldürdü.. Allah herkesin yavrusunu kendine bağışlasın, sağlıklı, huzurlu, imanlı, devletine-milletine bağlı fertler olarak yetiştirsin.. Ve tabii çocuk isteyenlere de Rabb'im en kısa zamanda hayırlı evlatlar nasip etsin..

Kayboldum ve Bulunmaya İhtiyacım Var..

Hiçbir şeye, hiçbir yere ve hiç kimseye sığamıyorum.. 

Kendimi kaybettim bir kere, bulamıyorum..





Güzel Olan Ne Kaldı Ki..?

Affet reis; iyilik ve güzellik adına ne söylediysek yanlış çıktı.. 

Dünyada ve daha fazla olarak çok sevdiğimiz ülkemizde, o kadar çok haksızlık, yalan, dedikodu, torpil, rüşvet, taciz, tecavüz, cinayet, sevgisizlik, merhametsizlik, tahammülsüzlük ve vicdansızlık var ki;  ne insanlara sevgin kalıyor hümanist olabiliyorsun, ne milletini benimsiyor milliyetçi durabiliyorsun ne de yaratılanı Yaradan'dan ötürü sevip mümin kalabiliyorsun..

En vicdanlı olan kişi tecavüzcü, en sevgi dolu olan kişi katil, en mümin olan kişi paraya tapan putperest oldu.. Kimisi "emek" deyip çalışanı eziyor, kimisi "vatan" deyip vatanını satıyor.. Kimisi şiir yazıp kan kusuyor, kimisi film çekip merhametsizliğe özendiriliyor.. Daha ne diyeyim reis; bu ülkede birkaç aylık bebeklere tecavüz ediliyor, koca koca insanlar geçmiş karşıma adaletten bahsediyor..!



Mutlu İken Mutsuz Olanlardanım Ben..

Yıllar içinde defalarca yazmıştım; yine yazayım.. Eğer geberip gitmez de yazmaya devam edersem, muhtemelen daha çok yazacağım..

Mutluluk denilen şey, beni mutsuz ediyor.. Herkes mi aynı bilmiyorum ama mutlu olunca, korkuyorum, huzursuz oluyorum, tedirgin oluyor, dolayısıyla bir türlü rahat olamıyorum..

Bünye alışık olmadığından ve her mutluluk hissinden sonra büyük hüzünlere gark olduğumdan olsa gerek; mutluluktan korkan, mutluyken mutsuz olanlardanım ben.. Bazen mutlu iken, kendi elimle o mutluluğu bozmuşluğum ve en rahat ettiğim yer olan hüzün denizine kendimi atmışlığım da bu yüzdendir zaten..

Demem o ki; mutluluk korkutuyor beni..



Defol Git Artık..

-- Küçükçekmece sahile gittim bugün..

# Gitmeseydin..

-- Seni düşündüm tüm gün..

## Düşünmeseydin..

-- Yemek yedim, sonra sahilde gezindim epeyce..

## Umrumda mı..?

-- Kendi kendime türkü mırıldandım.. Hüzün bulutları tepeme yığıldı, ağırlık yaptı; taşıyamadım..

## Banane..!

-- Biliyor musun, bir türlü yeni bir hayata başlayamıyorum.. Tam adım atıyorum, kabuklarımı kırıyorum, olur olmaz yerde aklıma geliyorsun, attığım tüm olumlu  adımlardan vazgeçiyor, yeniden duvarların arkasına saklanıyorum..

## Zerre umrumda değil..

-- Sensiz yapamıyorum.. Seni bir türlü unutamıyorum..

## Unutmak istediğim tek kişi sensin bu hayatta.. Defol git artık..

Olmuyor..

Olmuyor be.. Sahiden ne istesem olmuyor.. !

Bu saatten sonra boş yere bağırıp çağırmanın, ağlayıp zırlamanın da gereği yok.. Dünyadan elini eteğini çekip, mümkün olduğunca az hâyâl kurarak, geberip gitmeyi beklemek; en doğru adım olacak gibi görünüyor..



Vicdanı Olan İyi Olamaz..



Yoksa kendini iyi biri mi sanıyorsun..? Vicdanı olan biri, hiç iyi olabilir mi..?


Cumhuriyeti İlan Edelim Artık..

Köhneleşmiş bir düşünce sistemi, rüşvet, torpil, "din" adı altında birçok hurafe içinde yaşam, Arap kültürünün baştacı edilmesi, tembelliğin her kesimi esir alması, yabancı devletlerin sömürgesi olunması ve Türk'ün  söz hakkı olmadığı omurgasız bir devletten; 28 Ekim akşamı, milli devlete açılan kapı :

"Efendiler, yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz! "

Cumartesi Akşamları Özel Olur..

Popeyes'te maxi menü ile akşam yemeği..
Sinemada "Bir Yıldız Doğuyor" filmi..
Sonrasında Ülker Çikolatalı Gofret ile çıkma teklifi..
Eve bırakma..
Eve gitme..
Kapanış..

Bir cumartesi akşamının özeti..



Umursamak..

Biliyorum hayat, çok da umrunda değilim.. Umarım bir gün, ben de seni umursamamayı öğrenebilirim..

Şarkı Tadında Bir Akşam..

Altgeçitte, o yaşlı adamın söylediği şarkı neydi, sözleri nasıldı..?



İnsanımızın Kibarlığı..

Bizim milletimiz için "kaba-saba, görgüsüz" gibi yakıştırılmalarda bulunulsa da, aksine bizim milletimiz gayet kibar ve ince düşünceli insanlardan oluşmakta..

İyi biliyorum, çünkü bizzat yaşadım bu kibarlığı..

Birine, bir şeyler danışmak için geçtim bilgisayar başına; yazdım da yazdım.. Üç cümle, on oldu; yirmi cümle binbeşyüzyetmiş cümleye dönüştü.. Bildiğiniz anlamda oturup Manas Destanı yazdım.. Soru işareti ile cümleleri tamamladım ki; cevap beklediğim belli olsun..

İnsanımız o kadar nazik ki; belli bir zaman sonra benim Manas destanıma, cevap beklediğim kişiden cevap geldi.. Evet cevap geldi ama gelen cevap  sadece iki kelimeden oluşan bir cevaptı.. ! Binbeşyüzyetmiş cümlelik destanımı iki kelime ile özetleyen zeki insanımıza yazmak için yeniden bilgisayar başına geçtim ve bu defa Manas Destanı kadar olmasa da Dede Korkut hikâyeleri uzunluğunda bir yazı yazdım.. Bu defa yazdıklarımın sonuna soru işareti koymadım ki, cevap vererek yorulmasın.. Buna rağmen o kibar ve ince düşünceli insanın, yazdıklarıma tek kelimelik cevap verme nezaketini göstermiş olduğuna şaşırarak şahit oldum..

Bu durumun neden böyle olduğunu, psikolog bir arkadaşa sordum.. Arkadaşım, "cevap veren kişinin, kibarca, "siieee yazma lan bir daha, sana vakit ayıramam" demek istediğini, kibarlığı sebebiyle bu durumu kısa cümlelerle ifade ettiğini" bilimsel bir dille dile getirdi..

Bizzat yaşadığım bu olaydan anladım ki, bizim milletimiz gerçekten çok kibar, zarif ve ince düşünceli insanlardan oluşuyor azizim.. Rabb'im bu kibar milletin ayağına taş değdirmesin..

Fethiye..

Hani "İstanbul'dan kaçmaya ihtiyacım var" demiştim ya; bu  mevsimde kaçılabilecek en güzel yere kaçtım ve gerçekten harika bir doğaya tanıklık ediyorum.. Ruhumun, böyle bir kaçışa ihtiyacı varmış..



"Seni Tanıyorum" Cümleleri..

"Seni çok iyi tanıyorum" demenin ve kendine bu konuda güvenmenin cümlesidir.. :

"Bilirim böyle değişik kokuları sevmezsin; gel kolonya dökeyim."

Sahiplenilmesi Gereken Kedicik..

İzne çıktım..

İyi mi ettim..? Etmedim..

Evde kimse yok.. Yemek yok.. Ekmek yok.. Temizlik yok.. Sohbet yok.. Hiçbir yere gidesim yok.. Hiçbir şey yapasım yok..

Biri beni evlatlık alsın ya.. Evlatlık alıp mirasına ortak etmek istemiyorsa; kedi, köpek, kuş, balık sahiplenir gibi sahiplensin beni..




Karne Parası Dolandırıcılığı..

Okullar açılınca aklıma geldi...

Genç nesil bilmez, bizim zamanımızda, karne vermek için okul yönetimi karne kâğıdının parasını isterlerdi..

Ortaokul çağında, okullar açıldıktan 2 veya 3 hafta sonra, Allah'ın rahmeti her zaman üzerinde olasıca babamdan karne parası istemiştim.. Rahmetli, oğluna güvenmiş olmalı ki, cebinden çıkardığı parayı vermişti..

Zannedersem aklı başına ertesi gün gelmiş olmalı ki, akşam yemeğinde, "Olaa it oğlu it, okullar yeni başladı, ne karnesi, ne karne parası? Sen de bizi mi yiyorsun ha" demişti..

Ben de "Aradan 1 gün geçti; 1 gündür bunu mu düşünüyorsun baba ya! " deyip kikir kikir gülünce; güya sinirlenmiş moduna yatarak, gözlerini iyice açıp, alt çenesini ileri çıkartıp, "Gülme laaa.. Eşşoleşşek.." demişti..

Hay kurban olduğum, sen ne güzel bir babaydın.. Seni, 36 yıl boyunca benim babam olarak yaratan, Rabb'e hamd-ü senâlar olsun..

Sorular.. Sorular.. Cevap Bekleyen Sorular..

İçimizdeki bu büyük tatminsizlik, her yerde kendimizi yalnız hissetme eğilimi, bir türlü insanlara güvenememe hissi, huzuru bulamama ve bir türlü mutlu olamama durumu niye..?

Tüm bunlar, Rabb'i kaybettiğimiz ve O'na teslim olamadığımızdan mı, yoksa sahiden hayatın genel karakteristik durumu ve insanlığın bencil oluşu mu bu hâle getiriyor bizi..?

Hani okul bitince rahatlayacaktık..?
Hani bir iş bulunca, kurtulmuş olacaktık..?
Hani bir kadın yatakta saçımızı okşayınca huzuru bulacaktık..?
Hani bir çocuk gelip sarılınca ve öpünce dünyayı yenecektik..?
Hani ibadet yapınca dünyayı anlayacaktık..?
Hani birine yardım edince insan olacaktık..?
Hani saça ve sakala ak düşünce kemâle erecektik..?
Hani o olacaktı..?
Hani bu olacaktı..?
Hani mutluluk bizden sorulacaktı..?

Biz, niye, hep bir beklenti içinde yaşıyor ve bir türlü tatmin olamıyoruz..? Biz nasıl oluyor da koskoca cehennemi kendi içimize sığdırabiliyoruz..?

Niye yani.. ?
Yani niye..?

Müjdeye Bak..

Bakkaldan içeri girer girmez, bakkal beni görünce, " <Çocuk> Abi gözün aydın, sabah müjdesini ben vereyim, ekmeğe zam geldi; 1,5 TL oldu" dedi..

Sabah sabah aldığım habere bak.. Ve bu habere de "müjde" diyorlar.. Bana verilen müjde bile böyleyse, varın hayatımdaki kara haberleri siz düşünün..

Bünye Yoruldu..

Vücutta, bünye de artık kaldıramamaya başladı.. Yıllık izne çıkıp, birkaç gün de olsa, Şehr-i İstanbul'dan uzaklaşmam iyi olacak..



Evlilik 50 Bin, Zina 50 Lira..

Evlenmek üzere olan genç bir arkadaşım, geçen gün, hesap yaptığını, kız isteme, söz, nişan, düğün derken en ucuz 80 bin çıkacağını söylüyordu.. Bir miktarı kendinde varmış, geri kalanını kredi çekecekmiş..

Yapmayın ey anneler, babalar, evlenmek isteyen kızlar; Allah âşkına yapmayın.. ! Evliliğin en güzel aylarında, borç sıkıntısı sebebiyle eşleri evlilikten soğutmayın.. Sırf "komşular-akrabalar ne der?" diye, millete hava atmak için çocuklarınızı ve sevdiklerinizi sıkıntı içine sokmayın..

Nefsine hakim olana eyvallah ama genç bir bakıyor ki, evlilik hem stresli, hem çok para, zinaya yöneliyor sonunu düşünmeden..

Yapmayın, ey anneler, babalar, evlenmek isteyen kızlar; Allah âşkına yapmayın.. Zira hocanın dediği gibi "evlilik 50 bin, zina 50 lira.. Bu günahın sebebi de biziz..."


................................
* Youtube'den arama yaptırılarak, "Evlilik 50 bin, zina 50 lira" isimli video bulunabilir..



Kurban Olmak..

Kurban kesmenin gelenek hâlini almadığı; 'komşular ne der', 'et yiyelim' düşüncesinden uzak ; yıllar sonra doğan gözbebeği oğlunu, gördüğü rüyalar sebebiyle Allah'a kurban edebilecek kadar inanmış ve bağlı bir İbrahim, babasına "emrolunduğun şeyi yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" diyecek kadar Allah'a teslim olabilmiş bir İsmail, kocası için "o yanlış yapmaz, ne yapıyorsa doğru yapıyordur" diyerek oğlunun kurban edilişine tevekkül eden bir Hacer olabilmek umuduyla bir kurban bayramına daha girmiş bulunuyoruz..

Rabb'im, kelime anlamı 'yaklaşma' olan kurbanı, gerçekten anlayabilen ve yaşayabilen kullarından eylesin..

Hayırlı bayramlar..

Tatil..

Bütün Türkiye, 7'den 70'e her Allah'ın kulu, 9 günlük tatili fırsat bilerek, denizde, gezmelerde, orda, burda; bir tek ben evde..

Devler Liginde Kendinden Şüphe Edenlere İlahi Yardım Gerek..

Oniki kardeşin olduğu devler ligine zorunlu olarak transfer oldum.. Gördüm ki bu lig, benim boyumu ziyadesiyle aşıyor.. Her türlü taktik biliniyor, her türlü çalımlar atılıyor.. 

Bu ligde, insan öyle bir duruma geliyor ki; haklı olduğun, inandığın ne kadar değer varsa, o değerlerden şüphe etmeye başlıyorsun.. Bir duruma itiraz ediyor ancak öyle bir baskıya maruz kalıyorsun ki, kendini yalancı ilan ediyorsun..

Oniki kişinin, onbiri sonuna kadar haklı, ben haksızım.. Onlar doğru, ben yanlışım.. Onlar dürüst, ben yalancıyım.. Onlar ara bulucu, ben ara bozucuyum.. Onlar ak kaşık, ben kara kaşığım..  Onlar cennetten gelmiş mübarek insanlar, ben cehennemden kaçmış zebaniyim..

Öyle büyük bir baskı ile öyle bir noktaya getirdiler ki beni; artık kendi söylediklerimden şüphe ediyor, çıban başı olduğumu düşünüyor, büyük bir sülalenin arasını bozan kişi olduğumu düşünüyorum.. Aynaya baktığımda, yalancı, inatçı, ara bozucu ve riyakâr bir yüz görüyorum..

Sana sığınıyorum Rabb'im.. İlahi yardımına ihtiyacım var.. Başkalarını inandırmaktan, yol göstermekten, hata ettiklerini ve ileride çok pişman olacaklarını dile getirmekten vazgeçtim; öyle bir ilahi yardım gönder ki bana, haklı iken haksız duruma düşmenin ve kendime olan saygımı ve güvenimini kaybetmenin telafisi olsun.. Ben artık yapamıyorum.. 





Kral Çıplak Mı Yoksa..?

Tek tip yaşam tarzı..
Tek tip giyim..
Tek tip saç traşı..
Tek tip düşünce sistemi..

Farklı bir şey düşünüyor, farklı giyiniyor, farklı görünüyor, farklı bir bakış açısı getiriyor, herkesten farklı bir şey söyleyip, çoğunluğa uymuyorsan ; iktidar sahipleri seni vatan haini ilan ediyor, diğerleri nizip çıkardığını iddia ediyor.. Hayata ister sol taraftan, ister sağ taraftan bak; her yerde durum aynı..

Kralın üzerinde çok güzel giysiler olduğunu düşünen milyonlarca insan olsa bile, küçük bir <Çocuk> illa ki çıkacak ve "Kral çıplak" diye bağıracak..

Hakedilmiş Hayat..

... Sonra dedim ki; bunların hepsini fazlasıyla hak ettin <Çocuk> efendi.. Kalbine binlerce günah tohumu ektin, bu hâle gelmek için didindin, şimdi otur ve ağla hâline.. Sen, meğer herşeyi fazlasıyla haketmişsin.. Yıllarca çektiğin çile değil de günahlarının bedeliymiş.. Her çocuk melek, her çocuk masum doğarken, bu dünyaya bir tek sen günahkâr gelmişsin.. Kâlû belâda bir tek sen söz vermemiş, bir tek sen iman etmemiş, bir tek sen secdeye kapanmamışsın.. Hakikâti görmeyen göze, doğruya ulaşmayan adıma, güzel söz söylemeyen dile sahip olma kaynağın kâlû belâya dayanmışken ve mazini bu denli karanlık kaplamışken, âtiye bakmak senin neyine..?

Dedim ki, sen hakettin.. Ziyadesiyle hakettin..

Yalancısın Ey İnsanoğlu..

Yalancısın ey insanoğlu..!

Hangi yaşta, hangi cinsiyette, hangi statüde, hangi inançta olursan ol; yalancısın ey insanoğlu..!

Güzel olan ne varsa yapmayan, dedikodudan vazgeçmeyen, başkalarının kötü olmasından zevk alan, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışan, paranın emrine âmâde olup, en yakınındaki insanları dahi kandıracak kadar zalim, sevgisiz, merhametsiz, haset, vicdansız ve yalancısın ey insanoğlu..!

İçses..

Ne zaman, bir adım atmaya niyetlensem, içimden, "Haddini bil.. Sen kimsin ki... " diye başlayan cümleler kuran biri var..

İçses mi diyorlar buna..?



Beni O Kadına Götüren His..

Akşamın bir vakti, beni evden çıkarıp, çok uzaktaki kadının kollarına götüren sebep neydi..?

Âşk mı..?

 Hayır, kesinlikle âşk yok içimde..

Cinsellik mi..?

O kadar uzak yolu, en fazla 30 saniye süren bir nefsani istekle asla açıklayamam..

Peki sevgi..?

Sevgi.. Evet sevgi.. ! Ama sevgiliyi sever gibi, kadını sever gibi bir sevgi değil..

Hani birine çok güvenirsin.. Hani yanında huzur bulursun.. Hani yanında hiçbir şeyi gizlemez, içinden geldiği gibi davranır, tüm sırlarını anlatacak kadar inanır ve ondan bir zarar gelmeyeceğini bilirsin ya; işte bu onun sevgisi..

Beni akşamın geç bir saatinde, tüm tembelliğimden vazgeçirip, çok  uzaktaki bir kadının kollarına götüren his; birine kayıtsız şartsız güvenip, o kişiden zarar görmeyeceğini biliyor olmanın huzuru, ne yaparsan yap, ne söylersen söyle, seni yargılamayacağını bilmenin rahatlığı ve birinin beni şartsız-sebepsiz sahiplenmesi isteğinin karşılık bulmasıdır..



Perdeler Hep Kapalı..

Beni görünce, pencereyi ve hatta perdeyi kapatması da çok ilginç.. Sanki ilk kez biri, yüzüme perdeyi kapıyor gibi davranıyor.. Oysa o kadar alıştığım ve artık o denli kabullendiğim bir durum ki.. Gülümseyerek, "havan kime..? " diyesim geliyor..



Bir Zamanlar..

Bir zamanlar, sen, benim mutluluk kaynağımsın sanıyordum.. Şimdi anladım ki; mutsuz olmama sebep sensin..

Bir zamanlar, benim mükâfatımsın sanıyordum.. Meğer cezam senmişsin..

Kime ne kötülük yaptıysam, sayende hepsini birer birer katlayarak ödedim..

Bitti mi..? Daha bitmedi.. !
Cezam katlanarak devam ediyor.. Biliyorum, Rabb'im artık beni sevmiyor..

Kendime Sığmıyorum..

Öyle bir bunalmışlık, bıkkınlık ve bezmişlik içindeyimi ki; iş bahanesi ile gezmek için gittiğim Kadıköy'den tiksindim, bunaldım, kaçmak istedim, işimi bitirip hemen eve kaçtım..

Sığmıyorum bir türlü kendime.. Yerimde duramıyorum.. Bana yalnızlığımı daha çok hissettiren evde duramayıp kendimi sokağa atıyor, sokakta hemen bunalıp yeniden eve gitmek için zaman kovalıyorum..

Sığmıyorum kendime, çok tuhaf bir his ama inanın bir türlü huzur bulamıyor, her anımda ve her yerde eksiklik hissediyor, kendime sığamıyorum..





Mutluluk Dileği..

İşte gidiyorsun.. İlk kez bir gerçeklik için bu denli umutlandığım günler, fazladan kurduğum hâyâller, âti için oluşturduğum plânlar, ailenin beni darmadağın ettiği günler, geldiğin saatler, vedalaşmalar, Ayça'nın ölmesi, uzun uzadıya sessiz kalınan günler gidiyor.. 

İşte gidiyorsun.. Ve böylece, bir masalın ve umudun daha sonuna geldim..Bugün sana gelinlikler içinde veda ettim.. Mutluluklar dilerim..


Ne Yapıyormuşum..

Ne mi yapıyorum..? Merak ediyor musun gerçekten..?

İşten çıkıyor, 1 ay sonra bugün biten hastanedeki fizik tedaviden sonra eve geliyor, iki dilim ekmek eşliğinde yoğurt yiyor, televizyon karşısında uzanıyor, biraz zaman geçtikten sonra televizyon karşısında uyuyakalıyor, gecenin bir yarısı uyanıyor, yatağıma geçiyor, sabah saat 07:17'de uyanıyor, sonra yeniden işe gidiyor, gün içinde hep aynı şeyleri yaparak pek mutlu (!) yaşıyorum..

Ben Babamı Özledim..


  • Ben, 17.04.2018 tarihinden sonra birçok şeyi özledim..
  • Dokuz kişiden oluşan aile bireylerinin kursağına, bir memur maaşıyla, helâl lokma yedirmeni özledim..
  • Zorluklar ve maddi imkânsızlık olsa da her çocuğunu okutabilmeni özledim..
  • Bir hata işlediğimde, döversin diye, erkenden yatağa girip, dayaktan kurtulmak için uyuyor taklidi yapmayı özledim..
  • Sana inat iş yapıyorum, dediklerini yapmıyorum diye, dayak atmanı özledim..
  • Para vermen için tüm gün, "para ver" diye peşinde gezmeyi özledim..
  • Maddi imkânsızlık sebebiyle zor günler yaşayan kardeşlerimin aksine, şımarık bir son beşik olmanın gücü ile her istediğimi zorla da olsa aldırmanın zevkini özledim..
  • Doğduğum günden okula başladığım güne ve hatta seninle geçirdiğim otuzaltı buçuk yıl boyunca, beni hiç kimseye muhtaç etmemeni, kimsenin yanında ezdirmemeni özledim..
  • "Ağbi bu çocuk yazamıyor, bunu okuldan al" diyen güya (!) öğretmene; "Bu çocuk okuyacak hoca!" diyerek, o engelli çocuğun hayatını kurtarmanı özledim..
  • Okul hayatım boyunca, sadece bir defa okula gelip, çektiğin rest sayesinde, okuryazar olmamı sağlamanı özledim..
  • "Bana top al" dediğimde, "param yok, alamam, sonra alırım. " dediğinde; "Alacaksın banane" deyip taş atmamı, o taşın kafana denk gelmesini, "Akşam sen görürsün" diye tehdit etmenden sonra akşama kadar korku içinde beklemeyi özledim..
  • "Don't vorry, be happy" şarkısını yüzlerce kez tekrarladım diye, onlarca kez uyarmana rağmen susmadığım için esaslı bir tokat atmanı ve bana yıllar boyunca unutamadığım, her aklıma geldiğimde tebessüm ettiğim bir anı kazandırmanı özledim..
  • Sağdan-soldan, eşten-dosttan, gençliğinde bıçkın bir delikanlı ve hatta deli bir adam olduğunu duymayı özledim..
  • İş arkadaşların bize geldiğinde, iş arkadaşlarından senin yaptığın delilikleri ve şakaları hayranlıkla dinlemeyi özledim..
  • Her ay 10 gün yoğun çalışıp, diğer günler mesai saati bitmeden eve gelmeni özledim..
  • Daha gün doğmadan, sabahın erken saatinde kalkıp, kendine kahvaltı hazırlamanı özledim..
  • Bir sabah tuvalet için kalktığımda, sen kendine kahvaltı hazırlarken, ocakta kaynayan yumurtaları beklerken, masanın yanında, kendi kendine halay çekmeni izlemeyi özledim..
  • Gülmeni, fıkralar anlatmanı, herkese takılmanı, "deli ve bıçkın gencin" olgunlaştıkça "neşeli ve şakacı adam" oluşuna tanık olmayı özledim..
  • Tüm emeklilik ikramiyeni benim hastalığımı iyileştirmek ve banyo-tuvalet yaptırmak için harcamanı özledim..
  • İyileşeyim diye o kadar para vermekle kalmayıp, her gece Ardahan'dan Erzurum'a gidip, bir de bu yetmezmiş gibi beni sırtında taşımanı görerek, sana sonsuz güven duymayı ve "Benim arkamda dağ gibi babam var!" hissini içime yerleştirmeni özledim..
  • Emekli olduktan sonra, kızlar yalnız kalmasın diye, Şehr-i İstanbul'a gelmeni; İstanbul'da hava biraz ısınınca, ilkbaharda o çok sevdiğin Ardahan'a kaçmanı özledim..
  • İstanbul'da iken kendini iyice eve kapatmanı, çevreden iyice soyutlanmanı, hayatının her anına çocuklarını ve torunlarını doldurmanı özledim..
  • Her 10 cümlenin 8'inde para konusunu açmanı özledim..
  • Maaşını aldığında, o maaşı iki gün içinde bitirmeni, ayın geriye kalan günlerinde sıkıntı çekmeni özledim..
  • Evde sadece 1 tane muz varken, 4 kişilik misafir gelse bile, o tek muzu gün yüzüne çıkartacak kadar eli açık biri olmanı özledim..
  • Daha misafir, yerine oturmadan, "çay getirin, yemek yapın" diye emirler vermeni özledim..
  • Bana kendi ellerinle patates kızartmanı, eğer sen yapmıyorsan bile, anneme yaptırmanı özledim..
  • Hemen herkese bir kulp bulmanı, kimsenin seni bir türlü memnun edememesini özledim..
  • Evde iken perdeyi sonuna kadar kapattırmanı, perde biraz aralık kalsa, inanarak "Kapatın perdeyi, silah atarlar, bomba atarlar" demeni özledim..
  • "Senin cebinde akrep var oğlum, imkân yok ki sen benim gibi olasın.. Kime çektin belli değil" deyip benimle alay etmeni özledim..
  • Ben, ülkücü olmanın güzelliğini yaşarken; benim partiden biri televizyona çıktığında, "oğlum bak, sizin kurtçular çıktı, uuuuuuuu" deyip, alay etmek için bozkurt işareti yapan bir solcu olmanı özledim..
  • "Baba solculuk nedir, sen ne anlarsın, bilmeden niye oy veriyorsun..?" diye takılınca; "Ya ne yapacaktım, senin gibi itçi mi olaydım..? Benim babam 'İnönü'nün peşinden ayrılmayın' dedi. Ben başka partiye oy vermem" diyerek, atadan-dededen solculuğun miras kaldığını söylemeni özledim..
  • Benim Galatasaray yenildiğinde, bir Fenerli olarak, "dınıy nıy nıy, nıy nıy nıy nıy.. dınıy nıy nıy, nıy nıy na.. " diyerek halay çekmeni özledim.. Keza Fenerbahçe yenilince de ben aynı melodi ile halay çekerken, sinirlensen de gülmeni, sonrasında bana küfretmeni özledim..
  • Bana kızınca, "it oğlu it" veya "eşek oğlu eşek" demeni özledim..
  • Zaman geçtikçe, sen olgunluktan yaşlılığa doğru adım attıkça, sana daha çok bağlanmayı, seni herkesten daha çok sevmeyi özledim..
  • "En sevdiğin çocuğun kim?" deyince, "Sen!" demeni özledim..
  • Eşten, dosttan, akrabadan, arkadaştan birilerini sorduğumda, verdiğin cevabı beğenmeyince, "Ben başımı koyunca o zaman anlarsın" mealindeki, şimdi çok iyi anladığım, harika öngörülü halini özledim..
  • Sana durup dururken sarılmayı, burnunu sıkmayı, yanağından ve başından öpmeyi özledim..
  • Çok öpünce ve sarılınca, "La bıraksana it oğlu it" diyerek, sinirlendiğini belli etmek için dişlerini öne çıkarmanı, gözlerini irice açmanı, gerginliğin belli olsun diye kendini sıkmanı özledim..
  • "Baba bana bir türkü söylesene.." deyince türkü söylemeni; o harika sesinle türkü söylerken arada sözlerini değiştirip türkü içinde bana laf sokmanı; ''Dur seni videoya çekeyim" deyince ise türküyü kesmeni ve onca ısrarıma rağmen, "Sen bilgisayara koyar, beni eşe-dosta rezil edersin" deyip ısrarıma karşılık vermemeni özledim..
  • Maaş günümün olduğunu bildiğinden, her ayın 18'inde, gün içinde defalarca, "Bugün ayın kaçı?" deyip, başını öne eğip, alttan alttan gülümseyerek bakmanı özledim..
  • Yıllarca anneme takılmanı, laf sokuşturmanı, annemden daha iyi yemek yaptığını iddia etmeni, anneme alışveriş için kaç para verirsen ver, hepsini silip süpürdüğünü gülerek anlatmanı özledim..
  • Etrafında sürekli kalabalık olmasını istemeni, kızları sürekli bize çağırmanı, benim ve kızlar için ayrı ayrı yemek yapmasını annemden istemeni özledim..
  • Babalar günü ve doğum gününü, günler önceden hatırlatmanı, "eli boş gelmeyin haa" demeni özledim..
  • Anneme alınan hediyeler ile sana alınan hediyeleri kıyaslamanı özledim..
  • Genelde haftasonları, "Ne yesek acaba?" diye sormanı, bu sorunun aslında "tavuk dürüm-ayran" veya "pizza" istediğin anlamına geldiğini biliyor olmayı özledim.. Bazen "param yok" dediğimde, "Hele sen sipariş et; yarısı senden, yarısı benden" demeni özledim..
  • Her sene Ardahan'a giderken mektup bırakmanı, her mektupta illa ki, 'ablalarımla iyi geçinmemi ve arka kapıyı kilitlememi' tembihlemeni özledim..
  • Son senelerimizin hep hastanelerde geçmesini, senin iyice hareketsizleşmeni, ilaçlarını içmemek ve hareket etmemek için diretmeni, tüm gün uyumanı, tüm gece uyanık kalmanı, bacaklarının çok şişmesini, hemen her gün senin için özel dua etmeyi, zaman zaman çok kızsam da seni her geçen gün daha fazla sevmeyi ve sana daha çok bağlanmayı özledim..
  • 17 Nisan 2018'den beri daha neleri neleri özledim bir bilsen..

     Hani senin için o mutlak sonu her düşündüğümde, "Allah'ım, O'nsuz ben ne yaparım..?" diyordum ya baba; meğer Allah, o sabrı da veriyormuş insana.. Ölüme alışıyor, hayata bir şekilde devam ediyormuşsun ama o eksiklik ve özlem hissini bir türlü içinden atamıyormuşsun..

     Yıllardır her önüne gelene, "Ben ölünce, beni Ardahan'a götürün.. Sakın burda bırakmayın! " diye vasiyet ediyordun ya; şimdi o çok sevdiğin memleket toprağında Rabb'ime emanet yatarken sen ; merak etme, her gece uyumadan önce arka kapıyı kilitliyorum ben..

Kadınlar Tedirgin Olmasın Diye..

Bir kadın önümüzde yürümeye başladığında, arkasında olduğumuz için rahatsızlık duymasın, tedirgin olmasın diye; hızlı adımlarla önüne geçer, önünden yürürdük.. Biz ne ara bu kadar şerefsiz olduk..!

Haklısın.. Öyleyim.. Bir Kez Daha Hatırlattığın İçin Teşekkür Ederim..

İstediğin kadar yüzüne bakip hâyâl kur sen.. Sana söylenecek cümle, empatiden yoksun ve çok basit :

-- Siz oturun lütfen.. Siz engellisiniz..



Bu Kibir Niye..?

Bir sor kendine, kimin, ne kadar umrundasın..? Zorda kaldığında kaç kişi yardımına koşar..? Evsiz kaldığında, kaç kişi  evini açar..?

Bir sor kendine, koskoca evrende, ne kadar yer kaplıyor, kimin için ne ifade ediyorsun..?

Bu kadar "hiç"ken, bu kibir, ağır gelmiyor mu sana..?


Geç Olsa Da Öğrendim İşte..

Öğrendim ki; sevmekten çok daha zor imiş sevilmek.. Binlerce sevsen de, bir kez sevilmeyi başaramazmışsın..



Çocuk Bedenim Tecavüze Uğradı Yine..

Sıcak ve nemli hava..
Güneş uykuya dalalı, mesaisini Ay'a bırakalı, saatler olmuş..
Yoldan geçen birkaç arabanın sesi..
Hafif hafif rüzgarla dans eden perde..
Doğru dürüst hiçbir filmin olmadığı yüzlerce televizyon kanalı..


Acıkmış bir insanoğlu..
   Yorgun bir beden..
       Türküye hasret kalp..
          Güzelliğe hasret gözler..
              İyiliğe susamış ruh..
                 Çoktan ölmüş bakışlar..


Artık daha hızla akıp giden bir ömür var..
           Kırışık cilt..
                  Kırlaşmış saçlar..
                      Kendini ele veren sakallar..
                           Umudu kalmamış yarınlar..


Sessiz ve eksik bir gece..
Öyle bir gece ki; küskün kelimeler..
Yazılmaya cesaret edemiyor cümleler..
İnsanlığa hasret kalmış çehreler..
Her geçen gün uzaklaşan insani değerler..


Sessiz ve korkunç bir gece..
Öyle bir gece ki; kırılmıyor kalemler..
Ve kırılmadıkça kalemler :
Bugün yine çocuk bedenime tecavüz ettiler..


 

Garip Günler..

Ne garip günler..
Her şey tam gibi...
Sanki bir şeyler eksik gibi..
Her geçen gün biraz daha özlermiş gibi..
Ama bir daha gelmeyeceğini bilirmiş gibi..
Herşeye kaldığı yerden devam edermiş gibi..
Ama bir şeylerin içten içe eksikliğini bilirmiş gibi..
Ne garip günler..








17.04.2018 Tarihi Saat 20:20'de Yarı Adam Olmak..

Gün gelir, ölülerden çok korkan o <Çocuk> , ölen en sevdiği olunca, korkmadan, sevdiğinin ölüsüne sarılır, öper, gözyaşı dökermiş.. Gün gelir, ölüler bile çok sevilirmiş..



 ...............................................................
Yaşın kaç olursa olsun, annen-baban varsa, sen hâlâ <Çocuk>'sundur ya hani; 17.04.2018 tarihi saat 20:20'den sonra, anneden yana <Çocuk> kalmaya devam ettim amma babadan yana Adam oldum artık.. 

Ey rahmeti, merhameti sonsuz olan Allah'ım.. ! Seni nasıl biliyor ve seviyorsam, babamı da öyle biliyor ve seviyorum.. Bu dünyada bana çok iyi davrandı babam; ne olur Sen de ona öyle iyi davran.. Eksikliklerini tamam eyle, kusurlarını bağışla, günahlarını affet.. Sorgusunu kolaylaştır, Sen onu darda koyma.. Ben babamdan yana hep razı oldum, ne olur Rabb'im, sen de babamdan razı ol.. Himayene al onu.. Çektiği acıları, geçirdiği hastalıkları, günahlarına keffaret say.. Çok istediği memleket toprağındaki kabrini, cennet bahçesinden bir bahçe eyle.. Bizleri cennette kavuştur.. Ne olur Allah'ım, sonsuz rahmetinle ve merhametinle, sar ve sarmala onu.. 

Hani cenazede hiç tanımadığım adamların yanına gelip, bana sarılıp, "senin baban adamdı, adam" demeleri var ya; babam gibi bir Adam olmayı, bana da nasip et Allah'ım.. 

El-Fatiha


Uçuk Kaçık Bir Hayat..

Dudağımda yine uçuk çıktı..




Yıllar geçse de uçuklar benden ayrılmamak için ellerinden geleni fazlasıyla yapıyor ve illa ki varlıklarını unutturmuyorlar.. Olan bana oluyor; sürekli dudağı uçuklu gezmek zorunda kalıyorum.. Artık millet de alıştı bu halime..




Dudağımda yine uçuk çıktı..


Yıllar geçse de uçuklar benden gitmiyor..


Yüzümü Gülümsetebilen Tek İnsanın Gidişi..

     Son dönemde, herşeye ve herkese rağmen yüzümü güldüren tek bir kişi vardı : Yeğenim Beren.. Beş aydır yanımda olan ve her gün gözümün önünde biraz daha büyüyen, o dünyalar güzeli kız, bugün itibariyle evine gitmek için yola koyuldu.. 

     "Hayatımdaki güzel insanlar, birer birer terk ediyorlar ve yaptığım o büyük hatadan dolayı daha da terk edecekler" diyordum ya hani; bazısı bilerek, bazısı da yeğenim gibi bilmeden terk ediyor işte.. 



Kaybediş..

     İçimdekilerin dolup taşması sebebiyle, dayanamayıp da birine anlattım yaptıklarımı.. Epeyce dinledi.. Sonra benimle ilgili hâyâl kırıklığına uğradığını, üzerimde çok ama çok kul hakkı olduğunu, o kul hakları sebebiyle cenneti onlara hediye ettiğimi söyleyip hayatımdan çıkıp gitti..

     Birer birer kaybetmeye başladım insanları.. Ve hakettim ne yazık ki..



Uçurumun Kenarındaki Vicdansızın Çığlıkları..

Tüm hayatımın darmadağın olması an meselesi.. 

Bugüne kadar maddi manevi tüm birikimlerim, iş ve aile hayatım, çevremle olan ilişkilerim, 36 senelik hayatımda "olumlu" diyebileceğim ne varsa, darmadağın olmak üzere..

Şimdi anlıyorum; erken yaşta düzenli bir hayatın tavsiye edilmesinin sebebini.. Şimdi anlıyorum, "gençlik" kavramının dikkat edilmesi ve o dönemde sağlam adımlar atılmasının gerektiğini belirten sözlerin sebebini..

"Vicdan-dürüstlük-ahlâk-samimiyet" denilen şeylerin, esasında bende hiç olmadığını, başkalarının hayatını mahvedecek noktaya geldiğimde anlayabiliyorum şimdi.. 

Şimdi anlayabiliyorum, "İslam" kelimesini hep kullandığımı, esasında hayatım boyu hiç bir zaman Müslüman olmadığımı, münafık olarak yaşadığımı.. 

Uçurumun kenarında iken, dönüp de geriye baktığımda, şimdi anlıyorum çevremde güzellik adına ne varsa hepsine birer birer tecavüz ettiğimi ve hayatımdaki tüm iyi insanları kaybettiğimi..

Ben, o küçücük beynimle planlar yaparken, Rabb'in de başka bir planı olduğunu unuttum.. Ve şimdi anlıyorum ki;  tüm bunları ziyadesiyle hakettim..

Elimde onlarca insanın masum kanı, 
bir vicdansızın ölümden önceki son çığlıkları..


Benmişim Beddua..

     Birinin, bir başkası için ettiği beddua sonrası, ben ortaya çıkarak o kişiye musallat olmuşum.. Bir başkasının bedduasıymışım meğer..



Kırmızı Siyah Aşağılaması..

     "Dünya, âşk üzerine kurulmuştur.. İnsan âşksız yaşayamaz.." cümlelerinden yola çıkarak, yeni bir âşka yelken açmak için "Kız Tavlama Sanatı" kitabımı okumaya başladığımı söylemiştim.. O kitapta, "Çirkinseniz, etkilemek istediğiniz kıza göz aşinalığı oluşturun" mealinde bir cümle yazınca, bir kıza sabah-akşam fotoğraf göndermeye başladım.. 

     Olur da bir gün o kız buluşma teklifimi kabul eder diye, son günlerde, ne idüğü belirsiz halimden çıkıp, güzel giyinmek için çaba gösteriyorum.. Bugün de özel çaba göstererek, güzel giyindiğimi düşündüm ve o kıza bir fotoğraf çekip yolladım.. Üzerimde koyu mavi, seksi vücut hatlarımı ortaya çıkaran dar bir kot, v yaka gri bir penye, düğmeleri iliklenmemiş, kırmızı ağırlıklı siyah çizgili bir gömlek vardı..

     Ben, fotoğrafı çekip gönderdikten sonra, içimden, "Bu sefer kesin beğenecek" diye geçirirken, saatler sonra nihayet kızdan gelen mesaj, sükût-u hâyâle uğramama sebep oldum.. Bu vesile ile biz çirkin adamlarda özgüven bırakmayan hatunları da kınadığımı da belirtmek isterim.. Gelen cevap :

-- Ya sen niye iki de bir bana fotoğraf gönderiyorsun..? Ki ayrıca o ne iğrenç gömlek öyle.. Pazardan mı aldın..? Para bile verilmez ki buna.. Gönderme sen bana fotoğraf falan, göz zevkimi bozuyorsun.. 

     Bana en çok yakıştığını düşündüğüm, en sevdiğim ve renklerini eşsiz bulduğum gömlek için bile bu deniyorsa, vay benim halime vay.. ! Bana hakaret et, özgüvenimi yık, beni yer ile yeksan et ama bari en sevdiğim renkler olan kırmızı ve siyahı aşağılama ya hu.. Ayıptır..



Sırt Ağrısı Çeken Öküzcük..

...Tamam, kabul, kilo alarak minik bir öküzcük olmuş da olabilirim ama sadece kilo yüzünden mi..? Bu yastığın, yorganın hiç mi suçu yok..? Arkadaşım sırtım ağrıyor benim.. Her sabah sırt ağrısı ile uyanıp, gün içinde o ağrıyı hissedip, iki büklüm dolanıyorum her yerde..  Münafık olduğumu bilmeyen herkes, iki büklüm dolanmamı görünce, "Maaşallah sürekli rûkü halinde" dese de, sırt ağrısı sebebiyle bu haldeyim.. 

Kilo vermem gerekiyor.. Spor yapmam gerekiyor.. Bilgisayar karşısında, kambur bir halde değil de sağlıklı bir açı ile oturmam gerekiyor.. Ama tüm bunları yapamıyorum.. Haliyle sırt ağrısı her geçen gün devam ediyor.. 

"Şunu yap, şöyle davran" diyor bir çok kişi ama ne ben o iradenin sahibiyim ne de yaptığım minik şeylerin etkisi oluyor.. Zaten yatakta gece boyunca sürekli sağa-sola dönen, üstelik çok terleyen biriyim.. Gecelerde, yatak benim için işkence olunca, üstüne bir de bu sırt ağrısı, çekilmez oluyor.. O kadar huzursuz, stresli bir uyuma durumum var ki, 20 senedir, saatlerce uyumuş olsam bile "hah işte şimdi harika uyudum" diyebileceğim bir an olmadı.. Saatlerce uyuduktan sonra bile yataktan huzursuz ve yorgun kalkıyorum.. Sırt ağrısı da olunca, bu huzursuzluk katlanıyor.. 

Dur bakalım, daha nereye kadar böyle devam edecek bu durum..



Hayatı Güzel Kılan Şeylerden Biri..

     'Hayatı güzel kılan şeyler'de bugün :

     Haftasonu tembelliğe alışmış, yemiş, içmiş, uyumuşsunuzdur.. Haftanın ilk günü erken saatte yola koyulmuşsunuzdur.. Gözleriniz henüz açılmamış, ne kadar vahim bir durumda olduğunuzun henüz farkında değilsinizdir.. Dert, tasa, sevinç, hüzün gibi kelimelerin esiri olmamış, çevrenizden bihaber, beyni alınmış mankut gibi sadece işe doğru yürüyorsunuzdur.. Annenizin kapının girişine astığı, sizin de her sabah bilinçsiz bir alışkanlık olarak yanınıza aldığınız, siz aç kalmayın diye, içinde peynir, domates, biber olan ekmek poşeti elinizde iken, işyerinden içeri adım atıyorsunuz.. İşte tam o sırada, yeni demlenen çayın kokusu burnunuza, ordan da kalbinize gelir.. İşte o çay, hayatı güzel kılan şeylerden biridir..

 

Kız Tavlama Sanatı Kitabım Nerede..?

Çok uzun bir zaman nihayetinde, bir devir daha hüsranla son buldu..

Bu yaştan sonra işin yoksa; tozlu rafların arasından Kız Tavlama Sanatı kitabını bul.. Oku.. Tatbik et.. Birine yeniden kalp çarpıntısı oluşsun.. Ona güven ver.. Sohbet et.. İlgi göster.. Kalbini kazan.. Oooo.. Ölme <Çocuk> ölme..

Zor Eylemlerin Basit Söylenişi..

"Ölmek" , "öldürmek" eylemleri o kadar basitmiş gibi geliyor ki son zamanlarda.. Artık Allah'tan ne kadar uzaklaşmışsam.. Tutunmak için aradığım her ne varsa elimden kaçıp gidiyor..

...Ama biliyorum; ben, tüm bunları ve hatta daha fazlasını hakettim..





Sünepe..

Eve giresim gelmiyor son günlerde.. Hava güzelse, parklarda, bahçelerde, sokaklarda geziniyorum.. Hava soğuksa soluğu AVM'lerde alıyorum.. 

Sünepe gibi dolaşmayı iyiden iyiye öğreniyorum..



Yıllık İzin Biter..

Yedi günlük yıllık izin sonrası yeniden işe başlamak çok zor oluyor gerçekten.. 

Bu yıllık izinde, bir kez daha anladım ki; Şehr-i İstanbul çok güzel bir şehir.. Tadına doyum olmuyor bu şehrin.. Hele ki gittiğim o yer : Deniz manzaralı, yeşil alan.. Sana doyum olmuyor en koca İstanbul.. Verdiğin huzuru özlemişim.. Başkalarının yaşattığı tüm o kötü günlere ve kalp kırıklığına rağmen bana gülümsemeni özlemişim..





Fırat Yılmaz ÇAKIROĞLU

"ve
kahramanlar can verir 
yurdu yaşatmak için...

demişti Hüseyin Nihal ATSIZ.. Ve yıllar öncesinden bugünü görüp seslenmişti :

"Selam sana ey yılları heba olan genç!
İstikbalim gitti" diye yaslanma sakın!
İstikbalin değil ruhun Tahrı'ya yakın! "

Ruhu Allah'a yakın olan, 20 Şubat 2015 tarihinde okulunda tarih okurken tarih yazan bir kahraman şehit edildi..

Fırat Yılmaz ÇAKIROĞLU

........................
El Fatiha.. 

Değişiklik..

"Artık güzel şeyler olmalı.." diye umut ettiğim hayatımda, her geçen gün biraz daha dibe doğru gidiyor olmamın bir sebebi olmalı..



Soysuz Sopsuz..

e-devlet üzerinden uygulamaya konulan ve büyük bir beğeni ve ilgi gören "Alt-Üst Soy Bilgisi"ne nihayet ulaştım.. Resmi kayıtlara bakarak söyleyebileceğim şey; soysuz-sopsuz biri olduğumdur.. 

Babamın baba tarafı Ahıska'dan göç edince, annemin baba tarafı Trabzon'dan Ruslar tarafından kaçırılınca, soy bilgilerine istediğim ve beni tatmin edici bir şekilde ulaşamadım.. 

Hani kızdığımız insana "soysuz, sopsuz" diye yakıştırmalar da bulunuyoruz ya; haaa işte meğer o kişi benmişim..



Dert Anlatılmalı..

     Sohbet edebilecek birini bulmuş, üstüne bir de o insana dertlerinizi anlatabilecek kadar yakınlaşmışsanız; o insana dört elle sarılın, peşinde koşun, bırakmayın.. 

     Dert anlatılmayınca, bir zaman sonra oluşan birikim, büyük patlamalara sebep oluyor zira.. En sevdiklerinizi bir cümle ile yok edebiliyorsunuz böyle bir durumda..



Mutlu Son'la Biten Masaj Salonu..

     Çok kilo aldığım için mi, çok hareketsiz kaldığım için mi, herhangi bir hastalığa yakalandığım için mi, bilmiyorum ama uzun zamandır sırt ağrısı çekmekteyim.. Bu dertten sürekli yakındığımı gören, işyeri arkadaşları, uzun zamandır bir hamama /saunaya gitmemi, masaj yaptırmamı tavsiye ediyorlardı.. Dün, yine, sırtımın ağrıdığından şikâyet edince, işyerinden bir abi, "Bekar adamın sırtının ağırması normaldir.. Hadi kalk, seni masaj salonuna götüreceğim, bu işin başka kurtuluşu yok" dedi.. Bu cümleyi gülümseyerek söyleyince, her zamanki gibi "mutlu sonla" biten masaj salonu muhabbeti olduğunu anladım.. Daha önce de onlarca kez bu cümle söylendiği için gülümsedim.. Ama bu defa "Gidelim sahiden ya.. Masaj ile belki sırtım düzelir.. Ama 'mutlu son'la bitme kısmından uzak dururum haa.. " deyiverdim..

      Lafı fazla uzatmayayım, o ağabeyle birlikte, Florya'da, bir mekâna gittik.. Girişte "Sauna&Masaj Salonu" diye yazıyordu.. İşyeri arkadaşım, gayet tecrübeli bir şekilde, nereye gireceğini, kiminle konuşacağını, nasıl davranacağını biliyordu.. Daha önce buraya birkaç kere geldiği tavırlarından çok belliydi.. Türk olmadığı her halinden belli olan görevli hanımefendiye, 'masaj hizmeti' almak istediğimizi beyan etti.. 

     Bizi ayrı ayrı odalara aldılar.. Üzerimizi çıkarmamızı ve uzanmamızı tembihlediler.. Daha önce hiç böyle bir yere gelmediğim için acemice ne isteniyorsa yapıyor, heyecanlı olduğumu hissettirmemeye çalışıyordum.. 

     Üzerimdeki giysileri tamamen çıkardıktan (baksır duruyordu) ve uzandıktan beş dakika sonra kısa boylu, esmer, beyaz önlük giyinmiş, hafif çekik gözlü bir kadın girdi içeriye ve selam verdi.. Nasıl olduğumu sordu.. Ters uzanmam gerektiğini söyledi.. Arada ellerimi görünce yüz şekli değişse de bu durumu bana belli etmemek için yüzünü diğer tarafa çevirdi.. Böylece yaklaşık 1 saat süren masaj serüveni başladı.. 

     Masajın 'mutlu son'la bitip-bitmediğini anlatmayacağım.. Sadece sırt ağrımın epeyce hafiflediğini, masajın gerginliğimi aldığını, vücudumun rahatladığını ve daha huzurlu biri olarak o salondan çıktığımı söyleyebilirim.. Bir de bu işleri yapan birinin bile, engelli birine yaklaşmaktan çekindiğini, o kadının bile istemediğini söyleyebilirim.. 

     Engelliler Derneği'nden biri ile tanışmıştım.. Benden epeyce büyüktü.. Anılarını anlatırken, ilk kez milli olmak için bir yere gittiğinde, engelli olduğu için hayat kadınının kendisini istemediğini, "orospular bile bizi paramızla tercih etmiyordu o zamanlar; şimdi en azından biraz bilinç oluştu" demişti.. Bu masaj salonu tecrübesi de o cümleyi hatırlattı bana..



Yıkmışlar..

     Yeni yetme bir velettim.. Bıyıklarım terlememiş, henüz hayatın pisliğini öğrenmemiş, kalbimi her daim ön planda tutmaktan vazgeçmemiştim.. Vicdanım rahattı.. Paranın, vefasızlığın, dünya hayatının esiri olmamıştım.. Sevmiştim birini.. Birini sevebilmenin tatminine ulaşabilmiştim.. Rabb'imin en büyük nimeti olan, sevgi hissini, kalbime yerleştirebilmiştim..

     Çocuktum ya hani, sevgi hissini yerleştirmiştim ya kalbime, esmer güzeli o kız için şiirler yazıyor, her söylediğim türküyü ona armağan ediyordum.. O kızın oturduğu sokakta, evinin karşısında, yıkık-dökük bir ev vardı; o evin duvarına, o esmer güzeli kız görsün diye onun için güzel sözler yazmıştım.. 

     Dün geçtim de o sokaktan, o yıkık-dökük evi yıkmışlar... Yazdığım o sözler de, kurduğum o hayaller de yeni binaların altında kalmış.. Hayatımın en saf ve masum zamanı da böylece yer ile yeksan olmuş.. 

 



Bir Cümle Yeter Dert Anlatmaya..

Üzerinize boylu boyuna uzanmış, başını göğsünüze koymuş biri; televizyonda izlediği komik filmdeki kaplumbağa avcılığını ve kaplumbağanın kalbinin çıkarılması sahnesini kahkaha ile anlatıyorsa; buna rağmen siz, o kişinin yüzünü avuçlarınızın arasına alacak kadar büyük ellerinizin olmadığını, ona yetemeyeceğinizi ve onu mutlu edemeyeceğinizi düşünerek o güzel anı kendinize zehir ediyorsanız, özgüveniniz yok olma seviyesine gelmiş demektir..

Bir Halı İle Başladı Değişim..

Arkadaş, ben nasıl insanlarla yaşıyorum ya hu..!

Bizimkiler halı aldılar, halının rengi salon takımına uymuyor diye, halıyı değiştirmek yerine salon takımını değiştirdiler.. O kadar itiraz ettim ama beni adam yerine koyup da itirazımı kâale bile almadılar.. Haliyle olan da benim cüzdana oldu..