Uçabiliyor Muyum Acaba..?

Bu gece, hem kendimi, hem karşımdaki insanı hırpalayabilme gücümün olduğunu öğrendim..

Süper kahramanmışım meğer..



Dünyaya Bedel Olma Hâyâli..

Tarih kitapları okumayı sever misiniz..? Veya tarihsel olaylara karşı özel bir merakınız var mı..? Hiç değilse okulda iken tarih dersi gördünüz mü..?

Hani Türk ve dünya tarihi yazarlarının, olumsuz gördükleri belli bir dönemi anlatırken, çok sevdikleri ve tarih kitaplarında sürekli görmeye alıştığımız, "Halk, ağır vergilerin altında eziliyordu." cümlesi var ya; işte o cümlede belirtilen tarihi insanlarla, yüzyıllar sonra aynı cümlede buluşuyor olmak ve ağır vergilerin altında ezilmek de çok tuhaf bir his doğrusu..

Sahiden adilâne bir düzenleme yapılarak, bu vergi sisteminin değiştirilmesi gerekmekte.. Zira vergi verenin üzerine tüm gücünle çökmek ama birçok kişiden vergi alamamak, onlar için sürekli vergi afları çıkarmak, insanların düzene karşı güven duygusunu yer ile yeksan etmektedir.. Halk, artık bu kadar ağır vergiler altında ezilmemeli..

Tabii vergilerden şikâyet ediyorum diye yanlış anlaşılmasın lütfen; bir lokma nimet bulduğumuz her güne binlerce şükürler olsun.. Zaten Doğu ülkeleri kültürlerinde genellikle "aza tamah etmek", ekonomik olarak kendinden üsttekine değil de alttakine bakarak hayatına yön vermek düstûru vardır.. Bu yönden bakınca, şükürler olsun ki, durumumuz birçok insandan ve birçok ülkeden çok daha iyi.. Ama yine de "Bir Türk, dünyaya bedeldir" diye çıktığımız yolda; 1 Kuveytli'nin 22 Türk'e, 1 İngiliz'in 8,3 Türk'e, 1 Avrupalı'nın 7.42 Türk'e, 1 Amerikalı'nın 6,80 Türk'e, 1 Japon'un 6.35 Türk'e, 1 Bulgar'ın 3,81 Türk'e denk geliyor olması, insanın ağrına gidiyor doğrusu..



Yer'siz Boz Kedinin Hüznü..

Hangi şiiri tutsam elimde kalıyor..
Türküler dile gelmiyor,
kitaplar artık bilgi vermiyor..

Karanlıktan korkuyor çocuklar.. 
Artık hiçbiri saklambaç oynamıyor..

Hergün selam veren beyaz güvercinler, nedense beni görmezden geliyor..
Vapurdan atılan simitlere, hiçbir martı tenezzül etmiyor..

Artık ne martıların bir güzelliği kaldı, 
ne Moda Sahili'nin..
Bir sor kendine, yüzü niye gülmüyor hoşsohbet çiçekçilerin..?
Bir sor n'olur,
yolu neden bir yere varmıyor Haydarpaşa trenlerinin..?

Gece saat ikide, 
köprüde,
beni hiç sevmeyen yüzü yaralı köpekle,
ağıııırr ağır yürüyünce,
Seyyar satıcıların yerinden kovduğu boz kedinin hüznü çöktü içime..




Hâyâlerin İftar Saati..

Bazen, bazı hâyâller (T ı k ) kurarsınız da sonrasında içinizden kendinize "Abartma" dersiniz ya ; "ol" deyince olduran Allah, o hâyâlinizin minik bir kısmını hiç beklemediğiniz bir anda gerçekleştirir de şaşar kalırsınız bu duruma..

O hâyâlin tamamının gerçekleşmesi duasıyla, dün akşamın iftar zamanına : Elhamdülillah..



Kadir Gecesi..

  Ne kadar günahkâr olursanız olun; bu gece, içten yapılan bir tövbe ile bir bebek kadar masum olabilirsiniz.. Allah hiç bir zaman sizden umudu kesmedi.. Siz de en zor anda bile Allah'tan umudu kesmeyin.. "Günahın içine battım, artık kurtuluşum yok" diye düşünmek ne kadar yanlışsa, "Hiç kötülük yapmıyorum, ben cennetlik biriyim" diye düşünmek de o kadar yanlış.. Allah sizi kul olarak yarattı.. Kul muhtaçtır, sürekli ister; kibrini, gururunu bir kenara bırakır, muhtaç olan her varlık gibi muhtaç olduğu kudret karşısında aciz olur.. Acziyetinizi kabul etmek, sizi küçük göstermez..

     Kur'an-ı Kerim'in indiği ve bin aydan daha hayırlı olarak nitelendirilen bu gecede, Allah bizden, kul olmamızı, el açmamızı, acziyetimizi kabul etmemizi, dua etmemizi bekliyor.. Günahlardan kurtulmak, içten yapılan bir tövbe ile gerçekleşecek kadar kolaysa, kendiniz için bir tövbeyi çok görmeyin.. Ve tüm günahları kendinde toplamış <Çocuk> için de minik bir dua edin..

     Allah, yâr ve yardımcınız olsun..

................................................

+ Allah'ım sen affet.. Bize her daim hayırlar ver.. Senin yolundan ayrılmayan, sürekli adını anan, şükredebilen kullarından eyle.. Cennette cemalini görebilmeyi nasip eyle.. Peygamber Efendimiz'in (s.a.s.) sancağı altında toplanmayı, O'nun (s.a.s) şefaatine erişmeyi nasip eyle.. Din ve devlet için çalışanlara yardım et; dine ve devlete karşı olanlara mani ol.. Derdi olanlara derman, borcu olanlara borcunu kurtarma fırsatı ver.. Hastalara şifa ver.. Babam ve tüm ölmüşlerimize rahmet et.. Biz de öldükten sonra arkamızdan dua edenleri eksik etme.. Son nefeste "Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammedin resulullah" diyerek can verenlerden eyle.. İşimizi hayırlı, aşımızı temiz kıl.. Sen, affedicisin, affetmeyi seversin, tüm günahlarımızla el açtık, yalnız Sana sığınabilirdik, işte yine sadece Sana sığındık.. Affet bizi Allah'ım; affet..affet..affet..Ve geri çevirme, bu aciz ve günahkâr kullarını.. (Amin)

Rüyaların Sonucu Banyo Yolu..

Haydaaa.. Bana n'oluyor ya hu..? Kaç gündür, sabah uyanınca, gusl abdesti almak zorunda kalıyorum.. Üstelik son zamanlarda hiç öyle sapıkça düşünceler içinde de değilim.. Niye böyle oluyor ki..? Biri hariç gördüğüm rüyaları da hiç hatırlamıyorum.. Sanırım vücudun gerçekten böyle bir gereksinimi var veya her gün aynı şey olduğu için takıntı yaptım..

Sebebi neyse ne.. Elimde olan bir şey değil tabii ki ama bu mübarek günlerde huzursuz oluyorum doğrusu.. Allah hayra çevirsin deee hiç değilse bu günlerde olmasaydı iyi olacaktı..



Ne Zamandı..?

Eminönü-Kadıköy arası vapura binip de eşsiz Şehr-i İstanbul manzarası eşliğinde içimden türkü mırıldandığım gün, en son ne zamandı..?

Ne zamandı, sonunu düşünmeden, içimden geldiği gibi davranıp huzura erdiğim gün..?

Ne zamandı bakışlara aldırış etmeksizin sokaklarda anlamsız dolaştığım zaman..? Moda'da çay içtiğim, deniz kenarında oturup  çikolata yediğim, kulaklığımdan gelen müzik seslerini ruhumda biriktirdiğim o gün, en son ne zamandı..?

 Çok mu imkânsız artık hâyâl kurabilmeyi başardığım o güzel günlere kavuşabilmek..? Yoksa bitti mi çoktan çocukça hâyâller kurabilmek..?

Görüntülü Anne Tavsiyesi : "İnsanoğlu Aynen Böyle..."

Salonda çekyata uzanmış, televizyon izliyordum.. Dünya durdukça başımdan eksik olmayasıca anam, mutfaktan bağırdı :

--- <Çocuk> hele gel..

Uzanırken, birinin beni kaldırması demek, benim gibi tembel biri için eziyet olduğundan, uzaktan halledilebilecek bir durum olabilir diye, herkese yaptığım gibi önce bir yoklama çektim :

-- N'oldu anne, ordan söyle, uzandım..

-- Hele buraya gel, bir şey göstereceğim.

Annem benim canımdır.. Bilir oğlunun ne kadar tembel olduğunu.. Beni kaldırıp da yanına çağırıyorsa, illa ki bir durum vardır ve illa ki gidilmelidir..

Ben de öyle yaptım.. Ayaklanıp mutfağın kapısına kadar geldim.. Bizimki sandalyeye oturmuş, patates soyuyordu.. "N'oldu, hayırdır..?" diye sordum.. Elindeki patatesi gösterdi..



Patatese baktım.. Güzel bir görüntüsü vardı.. Genelde, nasıl oluyorsa, sebzelerin ve meyvelerin en çürüklerini seçip alabilen biri olduğum için bu defa iyi patates almam hasebiyle övecek sandım ki, patatesi tutup ortadan ikiye ayırdı..





"Hahhh yandık; yine fırça geliyor.." diye içimden geçirip de ben ona, o bana bakarken dile geldi kurban olduğum :

-- İnsanoğlu da aynen böyle işte.. Dışı güzel ama içinde kim bilir neler var..


Sihirli El Dokunuşu..

"Hiçbir zaman umudu kaybetmemek gerek" dedikleri söz ne kadar doğru..

Hele benim dünkü hâlime bakın, bugünkü neşeme bakın.. 

Dün,başımda hüzün bulutları dolaşır, kendimi bir türlü toplayamazken; bugün kalkıp halay çekesim, herkese agucuk gugucuk yapasım var..

Öpülesi elleri olan sihirli bir el dokunmuş gibi.. 



Hüzün Bulutları..

Bu gece, ay, benim için doğsun istiyorum..
Yıldızlar benim için süslesinler gökyüzünü..

Şiirler benim için yazılsın, dualar bana okunsun, türküler bana söylensin istiyorum..

Yağmurlar yağsın benim için..
Benim de elimden tutsun sevdalılar..
Bebeler, melekler yerine benimle oynasın..
Dünya bugün sadece benim için dönsün istiyorum..

Herkes ama herkes beni sevsin istiyorum..

Defolsun şu hüzün bulutları başımdan; defolsunlar istiyorum..


O, Öldü..


Anladım ki :
O, öldü..

....................................................


----Gitmeyin, hazır değilim. Bitmesine hazır değilim.


- Özür dilerim.

Kral Lear 5.perdede öldüğünde Shakespeare ne yazmıştı dersin? 'O öldü' diye yazmıştı. Bu kadar, fazlası yok. Şâşa falan yok, benzetme yok, abartılı son sözler yok. Tiyatro edebiyatının en etkileyici eserinde yazan sözler şu: O öldü.

"O öldü" diyebilmek için Shakespeare gibi deha olmak gerekir. Yine de ne zaman o iki kelimeyi okusam, üzerime daima büyük bir hüzün çöküverir. Biliyorum, üzgün olmak çok doğal. Sadece "o öldü" sözünden dolayı değil. O iki kelimeden önce gördüğümüz hayat yüzünden.

Ben hayatımdaki 5 perdeyi yaşadım ve bitirdim Mahoni. Ve gitmek zorunda kaldığım için sevinmeni istemiyorum. Senden tek istediğim, sayfayı çevirmen, okumaya devam etmen ve bir sonraki hikâyeye başlamandır. Birisi bana ne olduğunu soracak olursa, ona hayatımı tüm mucizeleriyle anlatır ve basit bir cümleyle bitirirsin :

 O, öldü.

...........................
Sihirli Oyuncakçı filminden..

Basitliğin Huzur Bulmuş Hâli İnsana Film Seyrettirir..

Hani bazen selam veriyor, hâlimi hatrımı soruyor, hayatında olup bitenleri açıklıkla anlatıyor, plânlarını ve düşüncelerini dile getiriyor, ara ara yemek yaparken fotoğraf gönderiyor ve yeni bir şey aldığında fiyatını ve özelliklerini söylüyorsun ya; çoğu zaman boşuna didindiğini görsem de heyecanını bozmamak için sessiz kalıyor ama kendinle ve hayatla bu denli barışık olduğun, hayatını çekilmez kılmadan basitçe yaşadığın için seninle iletişim kurarken huzur buluyorum..

Yalan yok, bazen, Sadri Alışık'ın o muhteşem Ah Mujgân Ah filmini seninle birlikte seyretmenin hâyâlini bile kuruyorum..

Öyle Bakma..

Öyle bir baktın ki gözlerime; Eminönü-Kadıköy arası sefer yapan tüm vapurlar türkü söylemeye başladılar..


Sorular Sormak İçin Mi..?

Soramadığım, sorunca alabileceğim cevaplara bozulabileceğimi düşündüğüm sorularım var..

Ne yapmalı..? Alacağım cevabı göze alarak sormak mı iyi, yoksa hemen her şeyi içimizde tuttuğumuz gibi bu soruları da içimizde tutmak mı iyi..?

Bu kadar çok şeyi içimizde tutmamız doğru mu..? Neden inandığımız gibi yaşayamıyor, neden hislerimizin peşinden gidemiyor, neden ileride içimizde ukte kalacak şekilde bir hayat sürüyor ve mutsuzlukla boğuşuyoruz ki..? "Ne olacaksa olsun" deyip neden gidip kapısını çalarak, o merak ettiğimiz soruyu soramıyoruz..? Ne oldu, nasıl sonuçlandı, yine başka bahara mı kaldı, yoksa bir güzel haber mi geldi, yoksa haberler kötü mü, yoksa hiçbir gelişme yok mu, ne oldu, ne bitti, neler söylendi, neler yazıldı, nasıl tepki verildi, ne hissedildi, nasıl davranıldı..? Ne, nasıl, neden, niçin..?

Amannn neyse.. Hem zaten niye merak ediyorum ki, artık banane, beni ne ilgilendirir..? Ben evinde oturup, televizyon seyreden yaşlı bir adamdan başka neyim ki..!

Telefon Bağımlılığı..

Bugün iyice farkettim ki, ben telefon bağımlısı olmuşum.. Telefon sürekli elimde.. Gün içinde birkaç kez haber sitelerine bakıyorum, diğer zamanlarda hep instagramda geziniyorum..Eğer işyerinde değilsem, sabah uyandığımda elime telefonu alıyor, gece yatana kadar telefonla ilgileniyorum.. Sanırım günün 8 saati aralıksız telefonu kurcalıyorumdur.. Ne kadar bağımlı ve bir o kadar da boş bir insan oldum ben ya hu.. En kısa zamanda bu bağımlılıktan kurtulmam gerekiyor bu çok belli..



Güvenememekmiş Huzursuzluğun Sebebi..

Sen ne diyorsun hanım, hey..? Ne güvenmesi..?

Bırak bir başkasına güvenebilme hissini, son zamanlarda kendimle o kadar sıkı bir ilişki içine girdim ki, kendi kendimi yarı yolda bırakırım diye, kendime güvenemez oldum ben..