Havalar Isında Ya...


Havalar ısındı ya; şairler, şiir yazamaz oldular..
Kadıköy'de, sürekli türkü söyleyen, yırtık elbiseli, o deli adam, türkü söylemez oldu..
Yazdığım tüm cümleler, imla hatalarıyla dolu..
Kitaplardaki anlatım bozuklukları, anlatımın önüne geçer oldu..

Martıların, Marmara'ya küstüğünü söylüyorlar.. Vapurların ardından uçmaz olmuşlar..
Göçmen kuşlar, soğuk memleketlere göç ediyorlar..
Eminönü-Kadıköy arası vapurlar çalışmaz, insanlar çay yudumlamaz olmuşlar..
Gözlerden şiir akmıyor.. Türk filmlerindeki zengin erkekler, fakir kızlara sevdalanmıyor..
Kalem, kâğıtla buluşmuyor.. Yağmur, sevdalısı toprağa kavuşamıyor..
Alında ter damlaları birikti; kalbe, serinlik ulaşmıyor..

"Okuyan göz, kalem tutan el, ömür boyu dert görmez.." demişti, Süleymaniye Ağa Kapısı'nda, okur-yazar olma sevdalısı o yaşlı kadın..
Havalar ısındı ya; okur-yazar sevdalısı o yaşlı kadın, bu sabaha karşı öldü.. "...Dert görmez" dediği, kalem tutan eller, okuyan gözler; derdin kendisi oldular, dertlerle hemhâl oldular..



Havalar ısındı ya; sokaklar, çocuk kahkahalarına hasret kaldı..



Taraf Tutmalı..



Bazen öyle konular oluyor ki; tarafsız kalamıyorsun.. Böyle konularda, ortada kalıp da tarafını seçemeyen insanlar, beyni de yoruyorlar, kalbi de..








Huzurun Korkaklığı..

     Biliyorum kızıyorsun.. Sürekli alttan aldığım için, arkamdan küfür edenlere "eyvallah" dediğim için, korktuğum için, çekindiğim için, karşılık vermediğim için kızıyorsun.. Kızmakla kalmıyor, beni, kıyaslamaman gereken insanlarla kıyaslıyor, erkekliğime tükürebiliyorsun.. Seni yarı yolda bıraktığımı düşünüyor, hep kaçan taraf olduğumu dile getiriyorsun.. Haklısın.. ! İnan bana, sana hak veriyorum.. Çünkü ne kadar pısırık olduğumu ben de biliyorum..

     Ah benim, sinirinden en yakınlarını bile gözünü kırpmadan harcayan çiçeğim; ben o deli zamanları çoktan geçtim.. Allah korkusu olmalı insanda.. Eğer o korku olmazsa insanda, çok değil, 100 liraya bile aklına gelmeyecek kötülükler yaptırabilirsin üçüncü şahıslara.. Gençmiş, kabadayıymış, arkası varmış, ağaymış, paşaymış; bunlar boş şeyler inan.. Arkası olan, ağa olan, paşa olan tek gerçek vardır ve onun adı paradır..

     Para denilen kötülük kaynağı ile ancak Allah korkusu ile savaşabilirsin.. O korku ile başkalarından korkarsın, arkandan küfür edilse bile "eyvallah" dersin, çekinirsin, bir köşeye sinersin.. Evet, belki bu sebeple en yakınlarının senden vazgeçtiğini izlersin.. ama..

     ...ama huzurlu olursun çiçeğim.. Yatağa başını koyduğunda, huzur içinde uyumak nasıl güzel bir his biliyor musun..? Ne sigara, ne içki, ne eroin ne de sevdiğini söylediğin kadın huzur verir insana.. İnsana huzur veren, Allah korkusudur sadece..


Deniz Tatili..



Bir haftalık engelli motivasyon semineri sebebiyle Hatay iline bağlı Arsuz ilçesinde idim.. Onaltı saatlik uzun bir yolculuğun, sıcak kumsalın, harika denizin, çeşitli etkinliklerin olduğu; denize girme sevdama son verdiğim bir haftalık tatil sonrası şehrime dönüp pazar akşamı Murt'u da nişanladıktan sonra bilgisayar başına geçmiş bulunmaktayım.. Bugünleri gösteren Rabb'e şükürler olsun..




Yeniden Başlamak..


Yeniden başlamak…
…Ne kadar umutvari ve ayrıca ne kadar korkutucu bir söz dizimi değil mi..?

Ben, kendimi bildiğim fi tarihinden beri, ne zaman yeni bir işe girişsem, korkmuşumdur.. Bir işe başlamanın heyecanından çok, bir işe başlamanın korkusu oluyor bende.. Buna sebep olarak ister özgüven eksikliği deyin, ister normal kalıpların dışına çıkılması sebebiyle “yeni” olan her şeyin insan psikolojisini olumsuz etkilemesi deyin, ister aklınıza gelen ilk şeyi söyleyin..

Yeniden başlamak…
Daha önce bir şeye başlamışsın, olmamış, şimdi tekrar başlamak istiyorsun.. Olacak mı..? Şüpheli.. Ama umut ediyorsun olacağına dair.. Daha önce başladığın zaman, sütten ağzın yandığı için de şimdi korkuyorsun.. Standart hayatını değiştirmek zorunda kaldığın ve kolları sıvadığın için de korkuyorsun.. Bunlara rağmen “Hayata yeniden başlamak gerek.. “ diyorsun..

 …Esasında, ben, bu yeniden başladığım olaydan önce, yeniden başlamak için bir başka olaya niyetlenmiştim.. Ehliyet alacak, Şehr-i İstanbul’un trafiğine çıkıp, sıkışık trafikte sinirden kafayı yiyecek, sağımdan solumdan geçen ve kurallara uymadan şoförlere küfürler edecek, muhtemelen kafamı-gözümü yardıracak  veya bir kaza sonucu tahtalı köyde arsa alacaktım.. Hayatın bir tarafından tutunayım diye, ehliyet almaya niyetlenmiştim ancak doktor amcalar, benim araba kullanacak kadar sağlam olmadığıma kanaat getirdiler.. “Engellisin, bu halinle araba kullanamazsın” dediler.. “İyi ama ben buraya gelmeden önce, kendimi denemek için defalarca araba kullandım.. Şükür hiçbir sorunla karşılaşmadım.. Hem araba kullanmak demek, hayati tehlike arz eden bir durum.. Ne kendimi öldürme niyetlisiyim ne de bir başkasının canını almaya kastım var.. Haliyle araba kullanamayacak durumda olsam, buraya gelmezdim.. “ diyecek oldum, doktor amcaları ikna edemedim.. Yıllarca okumuş, kitap yutmuş insanlar.. ! Elbetteki benim araba kullanamayacağımı benden iyi biliyorlardır.. !
Hayatın bir tarafından tutunmak için ehliyet alma sevdasından vazgeçmek zorunda kalınca, ister-istemez moral çöküntüsü yaşıyorsun.. Cesaretin kırılıyor..  Haliyle ‘Yeniden başlamak’ sözleri ve niyeti de askıya alınıyor..

 ...Şimdi bir başka umut doğdu içime.. “Yeniden başlamak” söz dizimi kulaklarımda çınlıyor, kalbimin daha hızlı atmasına sebep oluyor.. Lâkin bu başladığım olaya, ben daha önce başlamıştım ve sonu hüsranla sonuçlanmıştı.. Hem de ne hüsran.. ! Hâlâ kendime gelemediğim, aklıma geldikçe hâlâ kafayı yediğim, insanlardan soğuduğum, hayattan kopma noktasına geldiğim bir hüsran.. ! Benim gibi çaykolik birini bile çaydan nefret ettiren bir hüsran..! “Baksana sakat çocuk.. Çay bardağını bile iki eliyle ancak tutabiliyor… ” cümleleri..  Helal olsun, çay bardağını, yardımsız tutabiliyor, kendi işini kendi yapabiliyor.. Ne kadar azimli.. “ gibi yüreklendirici cümleler yerine, küçümseyen, bardağın boş tarafını gören cümleler..
Ben, yeniden başlamak için niyetlendiğim olaya, daha önce başlamıştım ama sonu benim için hüsranla bitmişti.. Cesaretim de kırılmıştı, hayata bakış açım da.. Ama şimdi yeniden aynı olaya başlama niyeti sardı ruhumu..

 Hangi olaya niyetlenip başlasam, geçen otuziki senenin hâyâl kırıklıkları sebebiyle, “Bu son.. Bu da olmazsa, dünyadan elimi-ayağımı çekip, ot yaşamıma dönecek ve Rabb’in emaneti alacağı günü bekleyeceğim.. “ diyorum.. Her başladığım olay, “çay bardağını iki eliyle tutabiliyor” gibi küçümseyici ve cesaret kırıcı cümlelerle sonlanıyor.. Uzun süre aldığım kararı uyguluyor ve hayattan bağımı koparıyorum.. Ama sonra Rabb, kalbe umut koyuyor.. “Bu son..! “ diye aldığım kararı unutturuyor, yeniden başlamak için “Bismillah..” deyiveriyorum..
Umut, elle tutulan bir şey değil ama insanı hayatta tutan bir şey.. Biten her umudun ardından yeni bir umut başlamasaydı, insan, kendi varlığına son vermek için bir an bile düşünmezdi.. Biten her umudun ardından, yeni bir umudun kalbimize yerleşmesi bile, Allah’ın varlığının ve mucizelerinin delillerinden biri, “Yaratan” Allah’ın, yaratma sıfatının hali hazırda devam ettiğinin göstergesidir..


Şimdi ben, “Bu son… “ diyerek, yeniden başlıyorum.. Sonu ne olacak, Allah bilir..

Gizem AKDENİZ


Gizem AKDENİZ olayını, illa ki duymuş, duymadıysanız görmüş ve yazılı basında okumuşsunuzdur..

Adana'da, dünya tatlısı olan,  6 yaşındaki bir kızın, akrabası tarafından öldürülmesi, öldürülmesi yetmiyormuş gibi bir de sonrasında benzin dökülüp yakılması olayı.. Öldürülme sebebi ise, komşu ve akraba olan bir gencin, Gizem'in ablasını istemesi ve Gizem'in ailesinin, bu gencin kalbinin delik olması sebebiyle Gizem'in ablasını bu gence vermemesi... Genç de bu duruma kin duyarak, onlara acı vermek için Gizem'i kaçırıp öldürüyor..

Bunu herkes illa ki duymuştur da, nasıl bir ülkede ve nasıl insanlarla yaşadığımızı vurgulamak için yorum katmadan bir de ben yazayım dedim.. Yoksa "idamı kaldıranlar utansın" demek istediğimden değil..




Özenti..


Uykuyu sevmeyen, gece kaçta uyursa uyusun, sabah erkenden uyanabilen, sabah namazlarını kaçırmadan kılan insanlara öyle özeniyorum ki..