Korkusuz Gezgin..


 Yeşilköy sahildeyim..

Önce Florya'da idim.. Yemek yedim.. Sonra AVM'den çıkan kalabalığa uyunca, kendimi, eşsiz manzaralı sahilde buldum.. Yürüdüm, yürüdüm.. 

Kalabalıktan bir insanmışım gibi, herkes gibiymişim gibi, büyük bir bütünün minik bir parçasıymışım gibi, bütünü oluşturanlardan biri de benmişim gibi yürüdüm.. Bazen kendimi herkesten farklı gibi hissettim, bazen yalnız olmanın o bildik duygusunu yaşadım, bazen de herkesin zaten benden bir farkı olmadığını düşünerek yürüdüm.. Kâh yoruldum, bir bankta boylu boyunca uzanırken buldum kendimi, kâh dingin deniz kenarında üzerimin kum olmasına aldırış etmeden kumsalda uzandım.. Gün ve güneş, akşamın egemenliğine biat edince, ezanlar akşam vaktinin girdiğini bildirince, huzur yurdu evime dönmek için yola koyuldum.. 

İşte yine evdeyim : Sessizliğin hükümdarlığında.. Kimse yok evde.. Yemek yok.. Ekmek yok.. Aç mıyım, onu bile bilmiyorum.. Sahilde uzandığım gibi uzandım televizyonun karşısına.. Leş gibi ter kokuyorum.. Arada aklıma türkü sözleri geliyor.. Bazen cinselliğin büyüsüne kapılıyorum.. Ruhsal yorgunluktan olsa gerek, göz kapaklarımın kapanmak için bana söz geçirmeye çalıştığını hissediyorum.. 

Gün bitiyor mu..? Beraber yürüdüğüm o kalabalık da benim yaşadıklarımı yaşıyor mu..? Televizyon, yorgunluk ve uyku hâli, esir aldı mı tüm insanları..? Bir sabaha daha umutla açabilecek miyiz gözlerimizi..? 

Korkmuyorum senden canavar, artık korkmuyorum.. 



Memleket Kokulu Kadın..

Yıllar sonra bir fotoğrafta gördüm memleket kokulu kadını..

O eşsiz dalgalı saçları beyazlamış, saçlarını herkesten saklamak için bağlar olmuş, yüzündeki canlılık yerini hüzne bırakmış, kucağındaki çocuğu ile gülümseyerek bir poz bile verememiş makineye..

Mutlu olsun ya.. El birliği ile hayatımın en zor günlerini yaşatmış, özgüvenimi yer ile yeksan etmiş olsalar da, bütün insanlar mutlu olsun.. O kadar büyük hüzün, o kadar fazla gözyaşı var ki bu dünyada, biraz daha hüzne katlanamaz oldum.. Her gördüğüm insanın mutlu olması için duacı olmaya başladım.. Sanki birinin mutluluğu ile ışık bulacak, birilerinin mutluluğu ile mutlu olacağım..

Mutlu olsun, mutlu olsun tüm insanlar ama benim merak ettiğim, yıllar önce gözleri ışıl ışıl olan, bana "işte güvenilecek, sıcacık yuva" hâyâlleri kurduran memleket kokulu kadına ne oldu..? Bu bitkin, bezmiş, yorgun ve mutsuz ifade neyin nesi..? Ne oldu, ne yaşadı da böyle vazgeçmiş gibi bakıyor etrafa..? Yıllar, bir kadını nasıl bu denli yorabilir..? Ne yaşadı, ne yaşatıldı, hangi ulaşılmaz doruklara sevdalandı da yılların yorgunluğu gelip yüzüne konakladı..? 

...Oysa ben, benden uzaklaşan ve hatta benden kurtulan herkesin mutlu bir hayat yaşadığına inanıyordum.. 




Donsal Sorunlar..

Buldum..!

Mavi markasının XXL beden donları.. 

Hazine bulmuş gibiyim..

 


Sudan Düşünceler..



Küçükçekmece göl kenarındayım..

Betondan minik bir iskele yapmışlar..

 Uzatsam ayağım suya değecek..

Güneş yerini karanlığa teslim etmeye başladı..

Ufuktaki kızıl çizgi, su üzerine düşerken, bir ressamın elinden çıkmış gibi renk cümbüşü yaşanıyor..

Kimse bu güzelliğe kayıtsız kalamıyor, herkes fotoğraf çekme yarışında..

Suyun kenarında, bağdaş kurmuş, bu güzelliği seyrediyorum..

Müzik olmadan güzelliğe anlam yükleyemediğim için telefonda en sevdiğim şarkı ve türküleri açtım.. 

Müziğin tınısı, manzaranın güzelliği ile bütünleşmiş bir şekilde kalbime seyir etti.. 

Hemen yanımda sevgililer sarılmış, manzaraya ve birbirlerine bakıyor, açtığım müziği dinliyorlar.. 

Herkes mutlu..

Herkes huzurlu..

Herkes sevgi dolu..

Ben mi..?

Ben hep kimsesiz..

Ben hep yalnız..

Ben hep garip..

Ama ilginç bir şekilde huzurlu..

Sanırım kırk yaş olgunluğu çöktü üzerime.. Eskisi kadar dert etmiyorum birçok şeyi.. Kafaya takıp da uykusuz kaldığım geceler azaldı.. "Boşver, hâllolur, hayırlısı" der oldum canımı sıkan şeylere.. 

Büyüyor muyum yoksa.. ? Hani yıllardır yüzlerce cümle ile anlattığım içime sığmayan hüzün, içimde kendine yer bulmaya mı başladı acaba..? İnanmazsınız, bazen hayatı bile sever oluyorum.. Beklentilerimi azaltmanın etkisi mi oldu, yoksa herkesi kendimden üstün görürken, esasında kimsenin beni haketmediğini düşünmeye başladığım için mi bir rahatlık çöktü..? Hayatında yer edemediğim insanların, hayatımda yer edemeyişlerinin kendi zararlarına olduğunu düşünmeye başladım.. Evet, hayat namussuz, insanlar güvenilmez, herkes herkesin kuyusunu kazarken, ben her türlü olumsuz özelliğime rağmen binlerce insandan daha 'insanım'.. O hâlde ben değil, kendini güvenli limandan, güzel manzaradan, eşsiz şarkılardan soyutlayıp bilinmez sularda yüzmeye çalışan insanlar düşünsün.. 

Sevildiğini hissetmek ne güzel bir şey.. Az uzaktaki kadın, gözlerini dikti sevgilisinin gözlerine, öyle güzel baktı ki erkeğine, tam da o bakış sonrası kalktım oturduğum yerden.. Güzel günü, güzel manzaranın ve harika türkülerin eşliğinde güzel bir bakış ile sonlandırmak ruhuma iyi geldi..



Huzur Mekânı..


Şehr-i İstanbul'un ortasında, göletin ve ormanın olduğu bir yer keşfettim sizin için.. Ağaçların arasında, kuş sesleri eşliğinde, sessiz, sakin ve huzur dolu bir yer.. Orman içinde yaklaşık 3 saat yürüyebiliyor, oksijeni içinize depoluyorsunuz.. Yürümeyi seviyorsanız, hele bir de yanınızda huzur bulabileceğiniz bir insan varsa, hiç durmayın, gidin ve gezin..

..........

Marmaray'a binin.. Yenikapı'da inin.. Hacıosman metrosuna aktarma yapın.. Son durakta inin.. İndiğiniz yer, huzura geldiğiniz yer olacak : Atatürk Kent Ormanı..

(Biliyorum, zira sizi tanıyorum, gelince çok seveceksiniz.. Yürürken, aklınıza beni getirip, bana teşekkür ederseniz, ben sizi duyuyor olacağım.. )


Anlayışsız..

Üniversite sınavına girdim.. Bizim dönemimizde ÖSS derlerdi, şimdi TYT olmuş.. Aylar öncesinden çalışmak için azmettim.. Kitap bile aldım.. Güya her şeye sıfırdan başlayıp çalışacak ve iyi bir bölüm kazanacaktım.. Geçen onca zaman süresince yapabildiğim tek şey, eski dönem sorularına bakmak oldu.. Ona da işyerinde baktım.. Bir şey anlamadığım bugün belli oldu..


Bu yaşa gelmiş, emekliliği hak etmiş herifim, üniversite benim neyime..! Soru kitapçığı önüme gelince, ben sorulara baktım, sorular bana baktı.. Okuyorum ama okuduğumdan bir şey anlamıyorum.. 20 soru bittiğinde, 1 saatten fazla zaman geçmişti bile.. Anlayacağınız rezillik diz boyu..

İşin kötüsü, internetten bakıyorum, herkes "İlk kez bu kadar kolay bir sınav gördük" diyor.. Ben hariç herkes memnun.. Bir ben cebelleşmişim anlayacağınız..

Bu sınavdan çıkaracağımız sonuç şudur: Okuduğunu anlayamayan ben, söylediklerinizi nasıl anlasın..?


 


Mutlu Bir Düğünden Düşünceli Bir İkileme..

Rabb'im nasip etti, bir ablamın daha düğününe şahit olabildim.. Bu nikâh öyle değerliydi ki bizim için.. Aile bireylerinin içten içe "ah keşke evlenip mutlu olabilse" dediği kişinin mutluluğuna nihayet şahit olabilmek herkesin kalbinde tebessüm oluşturdu.. Şükür Rabb'e..

... Benim ise durumum farklı.. Ben ki ömrü boyunca kalbinin sözünü dinlemiş insanım.. Hatta bazen bana zararı olacağını bile bile kalbime itaat etmişimdir.. Şimdi yine büyük bir ikilem içindeyim.. Ya aile bireylerinin tavsiyesine uyup, şuan yatağımda uyuyan mantığımı gün yüzüne çıkaracak ve mutlu olmak için adım atacağım ya da yıllardır olduğu gibi yine beni adam yerine koymayan ve sabrımı tüketen kalbimi dinleyerek ucu açık bir hayata devam edeceğim.. Büyük bir yol ayrımı.. Ve kesin yine elime yüzüme bulaştıracağım..

Bakalım günler neye gebe..



"Beni Neden İstemedin Baba..?"

Zifiri karanlık, ıssız bir yoldan geçerken, oyuncak arabasıyla bir çocuk çıktı önüme.. 

Elinde bıçak, gözlerinde asabiyet vardı..

 Beni görür görmez gözü hiçbir şey görmeden oyuncak arabasını bıçaklamaya başladı.. 

Dakikalarca uğraştı, o güzel arabasını yok etti.. 

Başparmağından kan damladığını gördüm..

Bana döndü, nefesini topladı..

Donuktu yüzü ve bembeyazdı..

Zifiri karanlığı yararcasına haykırdı :

 "Beni neden istemedin..? 

Beni neden, neden, neden istemedin baba..?"