İnsan Kendini Ne Zaman Bulur..?

Yıllar içinde ne çok şey anlattım değil mi..?

Gece efkâr bastı; maziye daldım.. Okudukça okudum.. Ağustos/2005 tarihinden beri hayatımda olup-biten ne varsa anlatmışım.. İlk seneler, biraz daha açık yazmış, olan biten ne varsa dökülmüşüm.. Son senelerde biraz daha üstü kapalı anlatmışım.. Ne büyük hüzünler, ne büyük mutluluklar yaşamışım.. Bazen sırf yazmak için yazmışım, bazen içimde olan ne varsa gün yüzüne çıkarmışım.. Okuduğumda "Bu kadar detaya girmeseymişim keşke" dediğim de oldu, tebessüm ettiğim de... Bazı yazıları neden yazdığımı hatırlamadığım zaman da çok oldu.. 


Eskiden, bu e-günlük sayesinde daha çok insanla iletişim kuruyor, onlarla buluşuyor, hayatlarında yer ediniyormuşum.. Şimdi her biri başka yerde, kimseyle görüşmüyorum.. Çoğuna da yanlış yapmışım, beni hayatlarından çıkarmışlar.. O zamanlar hep kendimi haklı bulurdum, şimdi kalbimde yumuşama oluştu, hep kendimi suçlu buluyorum.. Ne yazık ki birçoğunun yüzünü dahi hatırlamıyorum..


Nedense eskiden daha iyi yazdığımı hissettim.. Gün geçtikçe daha iyi yazmaya başlamam gerekirken, bende tam tersi olarak, yazdıkça kalemimi körleştirmişim.. Eskiden başka sayfalarda ve hatta bir kez de bir dergide yazma teklifi gelmişti; şimdi cümle uydurmaya dahi yeteneğim kalmadı.. Tabii uzun yazılar okunmadığı için kısa cümlelerle kendimi anlatmaya çalışmış olmamın da etkisi var bunda.. 

Bundan önce, kendi ismimle açtığım ve ifşa olduğum için kapattığım sayfada, ilk yazımda, "Bir gün beni okuyacaksınız" cümlesini kurmuşum.. Ve gün geldi, o e-günlük platformunun en çok okunan ve en çok yorum alan insanı oldum.. Binlerce kez okundum, yüzlerce yorum aldım, e.posta vasıtasıyla onlarca insanla iletişim kurdum.. Şimdi ise en fazla 5 kişinin okuduğu biri oldum.. 


İki haftalık yıllık iznimin ilk haftası bitti.. Bu yıllık iznin ilk haftasında, hiç arkadaşım olmadığı için, ablalarıma arkadaşlık ettim.. Bir gün Kadıköy ve Ortaköy turu artık, bir gün Maşukiye'ye gittik.. Bir gün de ben hamama gittim.. Cuma günü de işyerinden çağırdılar.. İki gündür ise hiç evden çıkmadım.. Bırakın çıkmayı, kafamı pencereden dahi çıkarmadım.. İyice bunalınca kendimi maziye bıraktım.. Bir de gece efkâr çökünce, kendimi eski yazıların kollarında buldum.. Şehr-i İstanbul'da hava kapalı olduğu için mi, yoksa mazinin etkisi mi, bilmiyorum ama üzerimde sonsuz bir hüzün var.. Bugün ne yapıp edip nefes almak için kendimi sokağa atmalıyım.. Nasipse bu hafta içinde de annem kadın gelir, böylece hiç değilse evdeki fiziksel yalnızlığım son bulur.. Gerisi, eden bulur mantığıyla, Allah kerim.. 


Onaltı sene içinde, ne çok şey anlatmışım değil mi..? Büyük çoğunlukla o iç huzuru ve mutluluğu bulamamış, kendimi bir türlü tamamlayamamışım.. Düşünce olarak hep arafta kalmış, hiçbir konuda net olamamışım.. Çok şey anlatmış, bir hayatı paylaşmış ama hâlâ kendim olamamışım.. 


Ne çok şey anlatmışım, şimdi bile ne çok şey anlattım değil mi..? Ama hâlâ kendimi bulabilmiş değilim.. Kendimin nasıl biri olduğunu merak ediyorum.. Peki insan kendini ne zaman bulabilir..?



Dinlenemeyen Dinlenme Tesisi..

Hayatımız, otobüslerin uğrak yeri, Afyon Dinlenme Tesisleri gibi...

İnsanlar geliyor, bir miktar nefes alıyor ve çıkıp gidiyorlar..

Biz, insanlardan önce de insanlardan sonra da öyle olduğumuz yerde kalıyoruz.. Başkalarına nefes veriyor, kendimiz nefes alamıyoruz..





Boşluğun Sesi..

Hızla geçip giden günler.. Bir yerden tutunmaya çalışıyoruz, ellerimizde boşluktan başka bir şey yok..  Boşluğu tutuyor, boşluğa sarılıyor, bomboş hâyâller kuruyoruz..

'Karanlığın sesi var' derler.. Boşluğun sesi yok mu peki..? Ellerimdeki bu ağırlık, kulağımdaki bu uğultu ne öyleyse..?



İnsan Olmaya Hasret İnsan..

İçimdeki bütün şehvet duygularından kurtulamaz mıyım acaba..?

Bazı zamanlar, insani tüm duygulardan uzaklaştırıyor beni.. Haa bu da insanî bir ihtiyaç belki ama çok yanlış kararlar aldıran bir ihtiyaç.. 

Ne yapmam lazım kurtulmak için..? Fazlalıkları kessem, kurtulamaz mıyım sahiden..?

 İnsan olmak istiyorum.. Sahiden insan olmaya ihtiyacım var..



...

 



Yıllık İzin Plânı..

 Onbeş günlük yıllık izin plânımı yaptım :

Ev..

Çekyat..

Televizyon..



Mont Alan Araftaki Kararsız Adam..

Bir monta, bindörtyüzotuzdört lira verilir mi..? Ben verdim..

Şimdi de "Bir monta 1434 lira verilir mi lan vicdansız..?" deyip kendime kızıyorum..

Bir yanım, "Geberip gideceksin, kimin var, neye saklıyorsun..? Biraz da kendine harca" diyor.. Öte yanım, "O kadar sıkıntı çeken varken ve senin hiç ihtiyacın yokken, sırf nefsinin emrini yerine getirmek için bu kadar bencillik yapman normal mi?" diye vicdan azabı çekiyor..

Evet, bu paranın onlarca katını günlük eğlencede harcayanlar var.. Onları düşününce, yaklaşık 1 senedir peşinde koştuğum monta bu parayı vermemi sorun etmiyorum.. Ama bir de çöpleri karıştıran insanları görünce,  vicdanıma daha doğrusu vicdansızlığıma küfrediyorum.. 

Ne tuhaf hisler.. Her konuda olduğu gibi bu konuda da arafta kaldım.. Dikkat ettim; kendimi kararlı bir insan sanıyorum ama esasında hemen her konuda kararsız kalan bir adamım..



Mutsuzluğum Mutluluğum Olmuş..

 

...Hep diyorum ya sana; doğunca her bebeğin kulağına ezan okunurdu; bana ağıt yakıldı.. 

Her çocuk oyuncağı ile oynardı; benim, oyuncak niyetine hüzünlerim vardı..


...Yine de bakma sen bana.. 

Ben, mutsuzluktan yakınan ama mutsuzluktan mutluluk duyan; huzursuzluktan korkan ama huzursuzluğun kollarına koşan biriyim..