Maziden Ses Gelse Ne Derim..?

Sabah saat sekiz, onsekiz..

Sahurdan sonra uyku tutmadı bir türlü.. Sağa döndüm, sola döndüm, yastıkları düzelttim, üst üste koydum, kolumu yastığın altına soktum, yüz üstü yattım, sırt üstü uzandım ama bir türlü uyuyamadım...Kendimi mazinin kollarına bıraktım..

Hiç daha önce hayatınızda olan ama bir şekilde hayatınızdan çıkan ve daha önce hayatınızda kalıcı izler bırakan insanların, şimdi neler yaptığını düşünüp, onlar yeniden iletişim kurmak isterlerse ne tepki vereceğinizi düşündüğünüz oldu mu..?

Mesela Beyza.. Bana hep iyi davranan, seven, sevdiğini hissettiren, beraberken büyük çılgınlıklar yaptığım ama o zaman ki maddi imkân sebebiyle bir türlü ilerleyemediğim naif ruhlu, kıskançlığında bile bir hoşluk olan kadın; "Özledim seni, nasılsın?" diye mesaj atsa, ne derim..?

Mesela Derya.. Mor dağların prensesi Lebiderya.. Karakteri benimle hiç uyuşmayan, aynı evde kalsak muhtemelen 1 ay içinde ayrılacağım ama onunla iken âşk kavramını iliklerime kadar hissettiğim, bana bazı zamanlar sıcak davranan ama hiç duygularıma karşılık vermeyen, mesaj atsın diye saatler saydığım, Sarayburnu sahilde bir akşam kötü şeyler düşünerek tek başıma hüngür hüngür ağladığım, âşık olduğum kadar da hırpaladığım, son iletişimimizde ağır laflar ettiğim karanfil kokulu kadın; "Affettim seni, ne yapıyorsun?" dese, ne derim..?

Mesela Aynur.. Lise zamanı çıktığım, yıllar sonra yeniden iletişim kurduğum, kalbi güzel, iyi niyetli, düşünceli, tamahkâr, evliliğe en çok yakınlaştığım, âşkı değil ama sevgiyi hissettiren, bana  sevdiğini hissettiren, içimden hep "tam evlenilecek kadın" dediğim, benim için büyük fedakârlıklar yapan, ailesi sebebiyle hayatımda kalıcı hasarlar bırakan, ailesi çöplükse eğer o çöplükte açan bir gül olan, son yaptığı ile beni çok ama çok şaşırtan memleket kokulu kadın; "Pişmanım, sen ne yapıyorsun?" dese, nasıl karşılık veririm..?

Ve sen.. Bu yazıları okuduğunu bildiğim, "Benim kalbim artık çalışmaz" dediğim bir anda kalbimin varlığını hissettiren, kendini sevdiren, benim kendimi sevmemi sağlayan, bana en büyük özgüveni kazandıran, yediren, gezdiren, mutlu eden, günaha sokan, sevap işlettiren, üzen, mutlu eden, kendi sığınacak bir liman ararken sığındığım liman olan, zekâsı ve bilgisine hayran olduğum, bana sabır kelimesinin ne olduğunu öğreten, dediğim dedik tavrımı yumuşatan, detaycı, karamsar ve sabırsız huyu sebebiyle çok kızdığım, pire için yorgan yakabilecek huyu olan, öğütlerimi hep kulak arkası eden, ne desem bir türlü yatışmayan, sinirli iken sinirlendiren, mutlu iken hayatı sevdiren, çok üzen, çok mutlu eden, bazen sevgisini hissedemediğim, bazen bana kendimi kocası gibi hissettiren, yemek kültürümü değiştiren, olumsuz yapısının sebebini anlayabildiğim, yüzde kırk üzüyorsa yüzde altmış mutlu eden, bazen yanından deli gibi kaçmak istediğim, bazen nefes alır gibi yanımda istediğim, olumlu veya olumsuz bir şekilde hayatı dolu dolu yaşamamı sağlayan, son dönemde iyice sabırsızlaştıran ve büyük kırılmalar yaşatan, olumlu ve olumsuz yönden kendi gücünün farkında olmayan kadın; korkularım gerçek olsa ve "Barıştım ben..Sen nasılsın?" dese, ne derim..?

Hiç düşündünüz mü, bir döneminize damga vuran, artık mazide kalan, yolu  sizin yolunuz olmayan insanlar yeniden iletişim kurmak isterse, ne dersiniz..? Mazi, mazide kaldığı için mi güzel, yoksa mazinin gücünü âtiye taşıdığımızda mı güzel olur..?

Hâyâli Namaz, Hasretlik Cemaat..

Allah kabul ederse, Ramazan münasebetiyle, teravih namazını evde annemle birlikte kılıyoruz.. Ben imam, o cemaat, Rabb'e yakarıyoruz..

Bugün, yatsının son sünnetini kılarken, namaz kılıyor gibi görünsem de bir hâyâle daldım..

Önde ben, arkada annem, yanında sen.. Beraber şükrediyoruz Mevlamıza.. Başka bir gün beraber camiiye gidiyoruz.. Başka bir yıl, yanımızda minik bir sıpa daha oluyor..

Bugün, önde ben, arkada hâyâlimdeki sen, namaz kıldık ya.. Benim gibi günahkâr biri için ne tuhaf bir hâyâl böyle bir bilsen..



Daldan Dala..

Daldan dala atlayasım geldi..

+ Virüs sebebiyle haftalardır kendini eve kapatan, taşıyıcı olmamak için izolasyon sınırlarını zorlayan sevgili kardeşim, sana kötü bir haberim var.. Muhtemelen evde kalan beş-on kişiden sadece birisin.. Zira bugün gördüm ki, tüm şehir sokakta, her yerde sıra var, her yer dolu..

+ Virüs tedbirleri kapsamında vardiyeli çalışma düzenine geçtik.. Pazartesi, çarşamba, cuma olmak üzere haftanın 3 günü işe gidiyorum.. Diğer arkadaşların haftada sadece 1 gün nöbetleri var.. Gel gör ki bu durum haftalar sürdüğünden, artık herkes bunaldı, evi yakın olanlar işe geliyorlar, hemen herkes işyerinde..

+ Yıllardır, ramazan ayında en çok uykusuzluktan şikâyet ederdim.. Bu sene, şuana kadar ki zaman diliminde uyku konusunda bir sıkıntım olmadı.. Gel gör ki, ben bu fazla rahatı istemediğimi farkettim.. Ramazan, camii demek, teravih demek, kalabalık iftar sofraları demek, mukabele demek, uykusuz ama huzurlu günler demek.. Fiziksel olarak en rahat geçirdiğim bu ramazan, manevî olarak tatmin etmedi şimdiye kadar..

+ Evde kalınca herkes kendini yemeğe verdi.. Herkesin hamaratlık seviyesi arttı.. Ben kalkıyorum, salonda televizyon karşısında uzanıyorum, gece gidip yatıyorum.. Herkesin bu kadar hamarat olduğu bir zaman diliminde bile böyle isem, bundan sonra benden adam olmaz..

+ Evdeki tembelliğin getirisi 3 kilocuk oldu.. Bir de hareket edince hemen yoruluyorum.. Kalp krizi belirtileri yavaş yavaş kendini göstermeye başladı sanırım.. Allah ele-ayağa düşürmesin..

+ İşyerindeki arkadaş sebebiyle pazar alışverişi yapmaya alıştım.. Neredeyse her hafta pazara gidip sebze alıyorum.. Bugün hiç kimse yoktu, yine de gittim pazara.. Aslında hiç ama hiç benlik bir durum değil, üstelik yoruluyorum ve sebze seçmekten de anlamıyorum ama yine de gitmeyince eksiklik hissediyorum.. Çok ilginç bir bağımlılık..

+ Allah'ım, virüs kimseye bulaşmasın, tüm insanlar mutlu olsun tabii ama anneme de bulaşmasın Allah'ım ya.. Yıllardır yeterince çile çekti, bacak ağrıları sebebiyle zaten sürekli ağrı-sızı içinde, hiç değilse bu virüsün olumsuz etkilerini yaşamasın.. Mutlu olsun be Allah'ım, n'olur sağlıklı, mutlu ve huzurlu olsun..

+ Yeniden dayı olma ihtimalim belirmişti ki, Rabb'im yine nasip etmedi.. Ben, bunda da bir hayr olduğunu düşünüyorum tabii ama en hassas ve duygusal ablam olunca ve daha önce de böyle bir şey yaşayınca, kendini toparlaması zor olacak diye korkuyorum.. Yine de sanki bu defa, bir öncekine göre daha güçlü görünüyor gibi..

+ Watshapta aile grubumuz var.. Sürekli iletişim kuruyoruz.. Allah bozmasın, iletişimimiz iyi.. Yalnız son 2 senedir, konu ben olunca, özel günlerde "Allah seni başımızdan eksik etmesin" mealinde cümleler kuruyorlar.. En küçükleri olmama rağmen liderlik vasfı yüklüyorlar.. Bu da ister istemez sorumluluk sahibi biri olmamı sağlıyor.. Sanki hepsine kol kanat germem gerekiyor, ihtiyaçlarını sormam gerekiyor, olumsuz tavırları olsa bile iletişim kopukluğu olmasın diye ses çıkarmamam ve hoş görmem gerekiyormuş gibi oluyor.. Oysa onlar dişi aslan aslında.. Avı bulan, yakalayan, getiren, düzene koyan onlar, hazıra konan ben.. Aslında lider onlar, söz dinleyen ben.. Abim de yurtdışında olduğu için sanırım sadece erkek olmanın getirisi bu.. Ama ilginç bir durum sahiden..

+ Bu evde kalma durumu sebebiyle sizde de karamsarlık oranı arttı mı..? Benim arttı.. Âtiye iyice olumsuz bakar oldum.. Eninde sonunda bu virüse yakalanacakmışız gibi.. Bir daha eski günlere hiç dönemeyecekmişiz gibi..

+ Farkında mısınız, meğer sokaklara çıkıp gezebilmek, alışveriş yapabilmek, biriyle oturup çay içebilmek, sahilde birinin koluna girerek boş boş yürüyebilmek, dışarıda kahvaltı yapabilmek ne kadar harika eylemlermiş.. Meğer hürriyet ne güzel şeymiş.. Ama kabul edelim ki, biz bu virüs cezasını hakettik.. Allah, toplam ağırlığı 10 gram olmayan bir virüs ile ne kadar aciz varlıklar olduğumuzu gösterdi bize.. Sahiden bizler birer hiç'mişiz..

+ Son söz.. Amannn neyse.. Sus.. Yeter..



Kalbime Dokunun..

Yaşım kemâle erdiğinden olsa gerek, son beş-on senedir, yatağa girer girmez uyuyorum.. Gençken böyle değildim, yatağa girdikten sonra düşüncelere dalar, sağa-sola döner, uzun zaman uyuyamazdım.. Oysa şimdi bazen oturduğum yerde bile uyukluyorum..

Yalnız ne oldu bilmiyorum, son 1 aydır yine bir türlü uyuyamıyorum.. Sürekli aklımda bir şeyler var.. Topluyorum, çıkarıyorum, bir türlü sonuca ulaşamıyorum.. Vicdanımın rahat etmediği konular var.. Sinirlenince ne dediğime bakmıyor, en sevdiklerimi üzüyor, sonrasında da büyük pişmanlıklar yaşıyorum..

Bu gece, izin verin, kalbime dokunun da uyuyabileyim olmaz mı..?



Ramazan Geldi, Umutlarım Bayramlara Gebe..

Bir buruk girdik ramazana..
Camiiler kimsesiz, cemaat öksüz kaldı..
Hastalıklar, felâketler, savaşlar arttı..
Ahireti unutanlar, dünyada mahsun kaldı..

Ey Allah'ım, öyle bir ramazan yaşat ki bizlere; kulların Senden hoşnut, Sen kullarından hoşnut olarak bayrama girebilelim.. Öyle bir ramazan olsun ki bu defa, her kulun, çocuk masumiyetine bürünebilsin..

Hoşgeldin Ya Şehr-i Ramazan..



Kendini, Kendine Ait Olmayan Kelimelerle Anlatmak..

Hani ortada hiç bir şey yokken ve hatta neşeliyken, bir durgunluk çöker ya üzerine...

Hani uyumak istersin de uyuyamazsın.. Konuşmak istersin de konuşamazsın ya...

Hani sebebini bilmediğin bir yaşlanmışlık hissi beynini sarar da, kalbin sanki öylesine atıyormuş gibi hisseder ve hatta hissetmeyi bile hissedemez olursun ya...

Hani kendini anlatmak için kelime seçemez de, kendini, kendine ait olmayan kelimelerle anlatmak için uğraşırsın ya...


...Bugün tam da böyleyim..


Belki de böyle değilim de böyle olduğumu sanıyor, belki de nasıl olduğumu anlatacak kendime ait kelimeleri seçemediğim için bu yazdığım kelimelerin anlattığı ruh halindeymişim gibi yapıyorum..


Bilmiyorum..


Belki de biliyorum..


Belki de biliyor olmanın bilinmezliğini yaşıyorum..


Kendimin Katili Kendimim..

"Yazmalısın. " dedi kadın, Gülhane Parkı'nda, harika bir manzara eşliğinde çay içerken..

     Ne yazmalıyım, nasıl anlatmalıyım, bilmiyorum.. Yalnızım.. Yorgunum.. Ve sabırsız.. Ve yalancı.. Ve kötü niyetli.. Bilmiyorsunuz, hayat çok daha kötüleşti son senelerde.. Maalesef ben, temiz kalamadım tüm bu kötülüklerin içinde.. Hatırlar mısınız, bilmem, iki büyük silahım olduğundan bahsederdim her zaman.. Biri dürüstlüğümdü, biri sabrım.. Kalmadı kardeşim, kalmadı.. İnanın bana, saçlarım ağardıkça, ne eskisi kadar sabırlı olabiliyorum ne de yaşantımı dürüstçe sürdürebiliyorum..

     Yanlış anlamayın, ne olur, kimseyi suçluyor değilim.. Yalnızlığım da benim suçum, çaresizliğim de.. En sevdiklerimi teker teker sırtlarından ben hançerledim.. Davaya ihanet eden benim.. Kalplerdeki Kâbe'yi yıkan benim.. Ettiğim yeminleri unutan, verdiğim sözleri tutmayan, sevdiklerimi kendimden nefret ettiren, gül suyu kokan duaları bedduaya çeviren, Leyla'yı Mecnun'a küstüren, bülbülü güle hasret bırakan, güzel bakışları kine dönüştüren, hâyâllerimi teker teker yıkan, sinirlenince karşımdaki insanı üzmek için yakan-yıkan, hissetmediğim şeyleri ardı ardına sıralayan benim..

     İtiraf mı istiyorsunuz kardeşlerim..? O çocuğu öldüren benim.. O kadına tecavüz eden benim.. O genç kızın gelinliğini kana bulayan benim.. O adamın mezarını kazıyan benim.. 

Kardeşlerim.. 
Ben, kendimin katiliyim..

"Peki." dedi adam, Eminönü'nde, tarihi balıkçıda balık ekmek yerken..



İki Senelik Özlem..

Hayatta kimseyi bu kadar çok özlemedim inan.. 

İki sene oldu be baba, tam iki sene..


El-Fatiha

Beni Ararsan Hâlâ Yapmadıklarımdayım..

Şimdi söylemek istemediğim, bana  malûm o şeyi, yıllarrr yıllar evvel yapmadım..

Onu yapmayınca aklım hep onda kaldı..

Aklım onda kalınca maziden bir türlü çıkamadım..

Aklı mazide kalan birinin de âtiye sağlam adımlar atmasına imkân olmadığından, mazide kalan ama âtide güzel günler hâyâl eden biri oldum..

Mazide, o bana malûm şeyi yapmadığım tarihten beri araftayım.. İşte bu sebeple ben aslında yokum..



Anlatamam ki..

Esasında anlatacak çok şey var da; ben anlatsam siz anlamayacaksınız.. Ki zaten ben de anlatamam..

Değerli hayatta değersiz olduğunu hissetmek gibi.. Çocuklarla birlikte pamuk şeker yerken, senin pamuk şekerinin içinden çivi çıkmış gibi.. Son otobüsü bir dakika önce kaçırmışsın gibi.. Herkesin eşlik ettiği türkünün, sözlerini bilmiyormuşsun gibi.. Gökten herkese para-huzur-sağlık-mutluluk yağarken, sana koca koca küfürler-kayalar-demirler yağıyormuş gibi.. Telefonunda sadece bankalardan ve operatörlerden gelen mesajlar varmış gibi.. Eşin, seni, dört erkekle/kadınla aynı anda aldatıyormuş gibi.. Kadıköy Moda Sahili'ne herkes güle oynaya giderken, senin oraya girmen yasakmış gibi.. Salak-saçma hayat için gözyaşı döküyor olsan da kimseye çaktırmamak için sakız çiğneyip şişiriyormuşsun gibi.. Otobüste başını cama dayamışken, otobüsün tekerlerinin çukura girmesi gibi..

Yok.. Anlatamıyorum.. Zaten anlatamam ki..


Diş Fırçalama..

     Aynanın karşısına geçmiş, kaplama olan dişlerimi fırçalarken aklıma geldi..

     Yıllar yılı dişlerimi fırçalamadım, hijyenden uzak durdum.. Lise bitmeden, üst dişlerimin hemen hepsi çürüktü.. Lise bittikten ve ben Şehr-i İstanbul'a geldikten sonra dişlerimin halini gören ablalarım sayesinde üst dişlerimin hepsini kaplama yaptırdım.. (Babama kalsa takma diş yaptıracaktı ya neyse.. ) Yıllar yılı dişlerimi fırçalamayıp çürümesine sebep olduktan sonra iş işten geçmiş olsa da takma dişlerimi fırçalamaya başladım..

     Yalnız dikkatimi çeken bir durum var.. Dişlerini fırçalayan diğer insanları görüyorum da diş macununun beyaz köpüğü ağızlarından taşmıyor.. Ağızlarını kapatarak gayet güzel fırçalıyorlar.. Ben ise öyle bir fırçalıyorum ki, gören kuduz olduğuma inanarak beni ivedilikle hastahaneye yetiştirmeye çalışır.. Macunun köpüğü sadece dudağımın çevresini değil, tüm yüzümü kaplıyor..

     Geçen gün, işyerinde dişlerimi fırçalarken, birisi halimi gördü.. Adamın eli-ayağına dolaştı.. "Kuduz mu oldun..?" diye sorduktan sonra kuduz olmadığımı anlattım da anladı ve rahatladı.. Ancak dişlerimi fırçaladığımı anlamamış olacak ki, "sakalları iyi kes, genç adamsın, kızlar sakalsız erkekleri sever, sıhhatler olsun" deyiverdi.. Tüm yüzümün beyaz köpükle kaplı olduğunu görünce traş oluyorum sandı..

     Diyeceğim o ki, ben bir türlü başaramasam da diş fırçalama olayını basit bir olay gibi algılamamalı.. Diş fırçalarken aslında çok önemli bir iş yapıldığının farkına varılmalı..
....................................................................
+    Son iki cümle, çocukların diş fırçalaması için öğüt içerilikli cümlelerdir..

+    Kendimi Barış MANÇO gibi hissettim bir anda..
+    "a" de bakayım, "aaaaaa", bi de "y" de "yeeeeee", şimdi bir de "ı", "ııııııııııııııı", oku bakayım, "<Çocukkkkkk>", oku bakayım "<Çocukkkkkkk", yalnız kızlar, "<çücükk>" , hadi erkekler "<ÇOCOOOKKKKKK>", şimdi beraber "<Çocukkk>, bütün mahalle "Çocukkkkkkkk>"

Ayıp Düşünceler..

Bazen aklıma öyle ayıp düşünceler geliyor ki; utanmaz, arlanmaz olarak bilinmeme rağmen ben bile utanıyorum bu hâlime.. Ceza olsun diye, kırmızı biber bile sürüyorum hâyâllerime..

     Bugünlerde en masum fantezim, yatağımda çırılçıplak bir kadın.. Sevişmiyoruz.. Ama çırılçıplağız.. Tenimizin bütün gizli kalmış bölgeleri, bütün ayıplarımız gözlerimizin önünde.. Sıcacık tenimiz değiyor birbirine.. Tek vücuduz ama sevişmiyoruz.. Bazen sırtını öpüyorum, bazen göbeğini.. Ellerim bazen kalçasında, bazen göğsünde.. Onun saçları, benim çıplak vücudumda.. Bazen boynumu öpüyor, bazen dudağımı..

     Bugünlerde, en masum fantezim, çırılçıplak bir kadın üzerine.. "Ayıp oğlum" diyorum, "Sus" diyorum, "Yazma, düşünme, dile getirme" diyorum; kırmızı biber sürmeme rağmen hâyâllerime bir türlü söz geçiremiyorum..



Yatak Örtüsü Takımı..

Dünya durdukça benimle yaşayasıca anneme, yatağımın renklerinin takım olmasını istediğimi, bir türlü kıyıp da bizlere vermediği yatak örtüsü takımını paketinden çıkarıp, benim yatağı, onunla donatmasını söyledim.. Verdiği cevap Ardahan şivesi ile aynen şudur :

"İiiii ola sen manyağ mısın ? Senin yatağ zeten tağım ya.. "

Günümüz Türkçe'si ile :

"Canım evladım, biricik yavrum, benim varoluş sebebim, dünyada en çok sevdiğim varlık olan oğlum; niye böyle söylüyorsun..? Senin yatağın zaten takım ya.. "

     Canım annemin "tağım", günümüz Türkçe'sinin "takım" dediği renkler ise aynen şöyledir :

Baza -  Siyah..
Çarşaf - Üzerinde ayı ve oyuncak resimlerinin olduğu açık yeşil..
Yorgan -- Beyaz noktalı gökyüzü mavisi..
Örtü -- Solmuş sarı..
Yastık -- Beyaz-gri-pembe renklerinin karmakarışık olduğu renk cümbüşü..

Estetik konusunda kime çektiğim, annemin "takım" anlayışından da gayet açık bir şekilde görülmektedir.. Arz ederim..


Ev Eşyası Gibiyim..

   Heyyy gidi hey.. Bir zamanlar Şeh-i İstanbul sokaklarında, gezerdim anlamsızca.. Şu hale bak ki, şimdi evin sabit bir eşyası gibiyim ve ayrılamıyorum evden.. Kendimi, bir kanepe olarak görüyorum, bazen bir yastık, bazen battaniye.. Kendimi sevdiğim ender zamanlarda, vitrinde olan ve kimsenin dokunmadığı vitrin süsü oluyorum.. Kendime kızdığım zaman ise tuvaletteki herhangi bir şey oluveriyorum..

     Ya hu biz niye bir türlü mutlu olamadık..? Nedir bu tatminsizliğimizin sebebi..? Neden kalabalığın içinde olsak dahi kendimizi hep yalnız hissediyoruz..? Neyin eksikliği veya neyin fazlalığıdır bu durum..? Üzerimizde hep bir hüzün bulutu var.. Kendimizi o bulutla öyle bir sarıp sarmalamışız ki; o hüzün bulutu, bizim tenimiz oluvermiş..

     Lodos şiddetli esiyor.. Rüzgârın Şehr-i İstanbul'u esir aldığını söylüyor haber bültenleri.. Dalgaların kabardığı, şiddetle karaya çarptığı görüntüleri gösteriyorlar.. Ruhum, o rüzgârda, sahil kenarında yürüyüşe çıkmak istiyor.. Birine, birilerine, "Haydi gel benimle! " demek istiyorum, çağıracağım hiç bir insanın yanında huzuru bulamayacağımı bildiğim için susuyorum.. Huzur bulacağımı düşündüğüm insanlar ise, benden çooookkk ama çok uzakta..

     Ben, neden evdeyim hep..? Neden kanepeyim, neden yastığım, neden vitrin süsü, tuvalet kâğıdıyım..? Neden bir sahil kenarında, rüzgârın güzelliğini yaşayamıyorum..? Neden insanların yanında bile bu denli yalnız hissediyorum..? 

   Ne zamandı; ilk kırılma anı, hüzün bulutunu kendimize sarıp sarmalamamız ilk ne zamandı..? Beni rüzgârdan mahrum bırakan o ilk darbe kim tarafındandı ve ne zamandı..?


Berat Kandili Duası..

Rabb'im, bir kez daha beratimizi almak için kapındayız.. Geri çevirme n'olur..


Günahlarımız dağlar kadar ama biliyoruz ki Sen'in bağışlaman dağlardan daha büyük.. Sen, bize ceza vermek istersen, kimse bir şey yapamaz ama bizim başka sığınacak limanımız yok.. Sen'den kaçarak bir şeye sığınmak istersek yine Sana sığınırız.. Var olduğunu, mutlak olduğunu, diri olduğunu biliyor ama yine de çoğu zaman Sen'in hoşnut olmayacağın şeyleri yapmaktan geri duramıyoruz.. Nefs ve şeytan ikilisinin oyunlarında oyuncak olmuş, Sen'den uzaklaştıkça uzaklaşıyoruz..


...Ama yine de Rabb'im, ne kadar nankör olursak olalım, en ufak bir terslikte annesinin şefkatli kollarına sığınan bir çocuk gibi Sana sığınıyoruz.. Günahlarımızı, isyanlarımızı, nankörlüklerimizi bile bile Sana sığınıyoruz.. Sen, çok affedensin, affetmeyi sevensin.. Affına talibiz.. Günahlardan kurtulma beratına talibiz.. Sen, bizi geri çevirme Allah'ım..


"Yok mu dua eden, icabet edeyim..?" dedin ya Allah'ım, duamız budur : Bizi sevdiğin ve razı olduğun kullarından eyle.. 



Masaj..

Evde kalmaktan mütevellit iyice kilo aldım.. Kilo aldığım yetmezmiş gibi bir de iyice tembelleştim, hareket etmez oldum.. Sanki tüm eklemlerim ağrıyor gibi.. Şöyle en az iki saat sürecek masaj ne güzel olurdu şimdi..



Ferrarisini Satan Gurbetçi Çift..

 Birkaç sene öncesinde haber bültenlerine ilginç bir haber düşmüştü..

     Yıllarca gurbette yaşamış orta yaşlarda bir çift, evlendikten seneler sonra gurbet acısına dayanamayarak Türkiye'de yaşamaya karar vermişler.. Artık ne olmuşsa, bir gün, bindikleri taksiciye para dolu çantalarını uzatarak, "Bu senindir, bizden sana hediye olsun.." demişler.. Taksici, içinde para dolu çantayı almak istememiş, şaşırmış.. Çantayı sahiplerine geri vermek istediğinde, o gurbetçi çift, çantayı almadan uzaklaşmışlar.. Bu olaydan işkillenen taksici, soluğu karakolda almış.. Durumu anlatmış.. Polis, taksiciyi yanlarına alarak, gurbetçi çiftin evine gitmiş.. Kendilerini ifade vermek üzere karakola götürmüşler.. Taksicinin ifadesini okumuşlar ve bu duruma diyecek bir şeylerinin olup-olmadığını sormuşlar.. Orta yaşlı gurbetçi çift, içinde yirmi bin doların olduğu çantayı taksiciye bilerek ve isteyerek bıraktıklarını, o paraları gurbette kazandıklarını, herhangi bir yasadışı işin parası olmadığını beyan etmişler.. Polis ifadelerinden sonra imza almış.. Çantayı tekrar onlara vermek istemiş ama gurbetçi çift, çantayı almak istemediklerini, taksiciye bıraktıklarını, taksici almazsa, polislerin denetimine bıraktıklarını beyan ederek, karakoldan güle oynaya çıkıp gitmişler..



     Kabul etmeliyiz ki, para, hayatımızın ilk sırasında yer alan bir nesne.. Onun için hemen her şeyi göze alabiliyoruz.. En sevdiklerimizi bile gözümüzü kırpmadan para sebebiyle öldürebiliyoruz.. Kalp kırmak, yalan, olan, oyun, üçkâğıt, isyan, terör..vb. hep para için..

     Paraya daha fazla değer verdiğim şu günlerde, geçen sene haber bültenlerine düşen, yukarıda bahsettiğim haberi hatırladım.. Acaba ne oldu da o gurbetçi çift, tüm hayatları boyunca biriktirdikleri parayı elden çıkarmaya ve başladıkları yere dönmeye karar verdiler.. ? Yoksa onlar, günümüzün Ferrari'sini satan bilgeleri miydi..? Günün birinde ben de sahiden paranın önemsiz olduğunu anlayıp, kuru ekmek ve soğana talim edebilecek bir ruha sahip olacak mıyım.. ?

Sorular..
Sorular..