Sığıntı Tatili Bitti..

Ve sığıntı tatili bitti..
Şehr-i İstanbul'a dönüş yoluna girildi.. 
Yaklaşık 3 hafta denize girmesi güzel, diğer birçok konuda sıkıntılı bir tatildi.. 
"37 yaşında aile ile beraber tatil" düşüncesi, sahiden çok can sıkıcı..
Neyse.. Şükür Rabb'e..

Sabah Hâyâli..

Şimdi beraber uyanmak vardı.. O güzel yüzüne bakıp da güne başlamak, yüzünü, burnunu, dudağını öpmek vardı.. Yatakta uzun uzun oynaşmak, bedenlerimizi keşfetmek, zevkin doruklarına çıkmak vardı.. Sonra beraber duş almak, kahvaltı yapmak vardı.. Ben banyodan çıkana kadar iki yumurta kırsan bana, tomurcuklu çay, beyaz peynir, zeytin, bal, kaşar masada hazır halde beklesen beni.. Gülümsesen bana.. Ara ara yüzüme, o güzel, narin, ince ellerinle dokunsan; biliyorum yapmazsın ama gülümseyerek sevdiğini söylesen bana...

Çok şey mi istiyorum be kadın, sahiden çok şey mi ya..?



Kız Çocuğu..

Yok yok..
Benim çok çabuk kız çocuğu babası olmam gerekiyor..



Sevilmek Nasıl Bir His Acaba..?



Hasret Giderme Rüyalara Kaldı..

Yine çok özlemişim..
Rüyama girdi..

Onu görünce ağlamaya başladım.. İçimden "Bir daha ölürse, alıştım, bu kadar üzülmem" diye düşünüyorum.. "Sana türkü söyleyeyim" mi diyor, yoksa annem mi  ona "Türkü söyle" diyor hatırlamıyorum.. Ardahan'da evimizden çarşıya giden yolda iki mısralı veya iki kelimeli Kürtçe bir türkü söylüyor.. Yoldayken, içimden, O'nu, annemden daha çok sevdiğimi düşünüyorum.. Sonra uyandım.. Türküyü unutmamak için tekrar ettim..

İlerleyen saatlerde yine uyandım.. O söylediği türküyü unutmamak için yine tekrar ettim.. Sabah uyandığımda, ne yazık ki, o türküyü unutmuşum.. Tüm gün, unuttuğum için kendime sitem ettim.. Neden bir yere yazmadım diye dövündüm.. Tüm gün düşündüm, bir türlü aklıma gelmiyor..

Yav ben babamı cidden çok özledim.. ! Ama cidden çok çok çok özledim..

Rabb'im n'olur, n'olur, n'olur tüm ölmüşlerle birlikte babamın günahlarını affet, eksikliklerini tamam et, kusurlarını bağışla ve bizi cennette kavuştur..



Gömeç Karaağaç'ta Tatil..

Nasıl yoksun yaa, nasıl..?
Şu kahrolası harika manzaralı balkonda, beraber çay içemeyeceksek, içine tüküreyim böyle yaşantının..



Uçuklu Kedicik..

Denizde nasıl bir pislik varsa artık dudağımda yine uçuk çıktı..

Yaklaşık 90 kiloluk öküz gibi görünen bir vücudun altında ne kadar hassas bir kedicik olduğunu bir kez daha görmüş oldum..

Goril görünümlü, hassas, narin, kırılgan kedicik..



Hayat Denilen Şey, Yalnızlıktır Aslında..

Dünyada yapayalnız yaşıyoruz farkında mısınız..? Belki biraz aileniz yanınızda oluyor ama genel olarak yalnız doğuyor, yalnız yaşıyor, yalnız ölüp gidiyoruz..

 Sizinle ilgili kurulan her söz, her eylem, her cümle gelip geçici.. Tek başımıza soluk alıyor, tek başımıza hastalanıyor, tek başımıza deniz kenarında hayatı düşünüyor, tek başımıza ölüp gidiyoruz..

Varlığımız, kimsenin umrunda bile değil aslında.. Koskoca galakside, bir toz tanesi bile değiliz.. Beklentilerimiz, hâyâllerimiz var ama ruhumuz yapayalnız bizim.. Haliyle beklentiler de, hâyâller de yalnızlığın bir oyunu bize.. Yalnızlık, bizi ayakta tutmak için ara ara hâyâller kurduruyor, sonra da şiddetli bir tokatla hakikati hatırlatıyor..

Dikkat edin; en iyi türküler, en iyi filmler, en iyi şiirler, hep yalnızlık üzerine olanlar.. Bize bizi anlatıp, yerimizi ve esasında ne kadar yalnız olduğumuzu hatırlattığı için seviyoruz onları..

Yaptığımız işler, hayatımıza giren tüm insanlar, yalnızlığı unutmak için aslında.. Oysa ne kadar çalısırsan çalış, hayatına kimi alırsan al; unutamıyorsun yalnızlığını..

Yalnız geldin,
yalnız yaşadın,
yalnız ölüyorsun..



Parazit Hayatı..

Kişiliksiz, sığıntı bir hayat yaşıyor gibiyim..

Başkaları tatile gidiyor, onlarla gidiyorum..
Başkaları alışveriş yapıyor, onlarla yapıyorum..
Başkaları sohbet ediyor, gülümsüyor, onlara eşlik ediyorum..

Parazit hayatı dedikleri bu olsa gerek.. Kendime ait bir hayatım yok; başkalarının hayatına ayak uyduruyorum..

Son Nefese Kaç Nefes Kaldı..?

Hayattan çok sıkıldım..