Noel Baba'yı Tanıyan Çocukluk..


Dört ile altı yaş arasındaki binlerce çocuğun hemen hepsi Noel Baba'nın kim olduğunu biliyor da "Peygamberimizin adı nedir?" sorusuna cevap veremiyorsa, eğitimcilerden önce Müslüman anne babaların kendilerini hesaba çekmesi gerekiyor..

Bizler, Müslümanlığı eylemlerimizle değil de ağzımızla yaşamaya alıştırılmış bir nesiliz.. Eylemlerimizle değil de ağzımızla İslam'ı yaşayan insanlarız.. Her zaman, her konuda olduğu gibi, konu "din" olunca da sadece konuşuyoruz.. Bizleri "Ağız Müslümanı" yaptınız, eyvallah da, bırakın hiç değilse, yeni nesil "sözde" değil "özde" Müslüman olsunlar..

Yıllık İzin Notları.. (5)



Yıllık iznimin beşinci gününde ;


-- Yıllık iznimin son gününde, yine erken uyandım.. Duş ve kahvaltıdan sonra cuma namazını eda ettim..


-- Dışarıda basit ve minik bir işimi hallettikten sonra Eyüp Sultan'a doğru yola çıktım.. Akşam ve yatsı namazını Eyüp Sultan'da kıldım.. Yağan yağmurun altında epeyce bir yürüdükten ve iççamaşırıma kadar ıslandıktan sonra evin yolunu tutmak için otobüse bindim..


-- Ve böylece yıllık iznimi bitirmiş oldum.. Dürüst olmak gerekirse, gayet güzel, keyifli, sosyal bir yıllık izin dönemi geçirdiğim için mutluyum.. Rabb'e şükürler olsun..






Yıllık İzin Notları.. (4)



Yıllık iznimin dördüncü gününde ;


-- Sabah erken kalktım.. Güya, dün, doktorun söylediklerini anneme aktarmış ve bugün diyete girmiştim.. Sabah, patates kızartması yapıldığını gördüm.. Haliyle boğazıma engel olamadım.. Annem olduğu sürece, benim diyet işi yatar; kolestrol de alır başını fezaya çıkar..


-- Birkaç basit iş yapmak üzere işyerine gittim.. Bir veya iki saate yakın çalıştıktan sonra eve döndüm.. Birkaç poşeti eve bıraktıktan sonra Kadıköy'e gitmek için otobüs yolculuğuna başladım..


-- Öğleden sonra saat üçte buluşmak için anlaşmıştık ama ben her zamanki gibi biraz geç kaldım.. Daha doğrusu Kadıköy'e erken gittim ama işlerimi bitiremediğimden 15-20 dakika kadar geç gittim buluşma yerine..


-- Buluşma yerine gittiğimde, cilekkizingunlugu.blogspot.com ve hamiyetakan.blogspot.com e-günlük sitelerinin sahibeleri olan iki güzel yürekli insan oturmuşlardı.. Aralarına katıldım.. Yaklaşık 10 dakika sonra da Firdevs bizlere eşlik etti..


-- Neden Kadıköy'de buluştuğumuzu hiç kimse bilmiyordu.. "Buluşalım" demişiz ama kimse buluşacağımız yerin "Kadıköy" olması gerektiğini söylememiş.. Benim anladığım kadarı ile durup dururken Kadıköy'de buluşmuşuz.. Veya hatırlamasam da ben dile getirmişim Kadıköy kelimesini..


-- "Kızların arasında kızılcık" olma fikrinin iyi olacağını düşünmüştüm ama nedense herkesin feminist damarları üzerinde idi; canı sıkılan bana sataştı.. Neyse ki, ben,zeki, çevik, aynı zamanda az buçuk ahlaklı olmamın yanı sıra, insanların hicivlerine alışık, kendiyle barışık biriyim de bana sataşanlara cevap vermeyerek, büyüklüğün bende kaldığını kendilerine ispatlamış oldum..


-- Hamiyet, hepimize birer hediye getirerek, hem bizleri utandırdı, hem de sahiden mutlu etti.. Firdevs, bana, at resmi yapacağını söyledi.. Ben armut istedim.. Nasıl pazarlık yaptıysak, muhafazakar bir resimde anlaştık.. Hediye işinde bile pazarlık yapacak kadar karaktersiz olduğumu da kanıtlamış oldum.. Çilek Kız ise, sağolsun, benim tahlil sonuçlarımı değerlendirmekle meşguldü.. Doktorum D vitamini eksikliği olduğunu söyleyerek ilaç vermişti ama Çilek Kız inatla D vitamini eksikliğimin olmadığını söylüyor.. Benim tahlil sonuçlarını internette o kadar çok araştırdı ki; şuan bir doçent doktor kadar bilgi sahibi olduğuna eminim..


-- Pazartesi günü kan vermem gerektiğinde, hemşire kolumda damar yeri bulamadığından, elimin üstünden kan aldı.. Nedense aradan 3 gün geçtikten sonra elimin üzerinde hafif kızarıklık oldu.. Her beş dakikada bir, kızlara kan alınan yeri ve kızarıklığı gösterdim.. Artık o kadar abartmışım ki; "kedi kendi poposunu görmüş... " ile başlayan deyimlerle benimle alay etmeye başladılar.. Ayrıca erkeklerin ağrıyı-sızıyı çok abarttığını da söylediler.. Ben, kendilerine gereken cevabı, bu yazıda verirdim ama yorumsuz yazmaya, sadece olanı-biteni anlatmaya kararlı olduğumdan, söylediklerini sineye çekeceğim..


-- Saat 15'ten 19'a kadar beraber oturduktan sonra ayrılma vaktinin geldiğini anlayarak, ayaklandık.. Evli evine gitti, köylü köyüne.. Ben, vapur ile Eminönü'ne geçtikten sonra, denize karşı biraz oturdum ve sonrasında eve doğru yol almaya başladım..


-- Eve geldiğimde saat 10 olmuştu.. Güya diyetteyim ama annem kadın, "nohut ve pilav olduğunu" söyledi.. O saatte bir tabak nohut, bir tabak pilav, bir kase yoğurt ve yarım ekmek yedim.. Doksan kiloluk bir öküz oldum.. Ki zaten burcum da "öküz burcu" imiş..

Yıllık İzin Notları.. (3)



Yıllık iznimin üçüncü gününde ;


-- Güne pek iyi başladığımı söyleyemem.. Dün gece, nedense, gözlerim dolu dolu girdim yatağa.. Epeyce bir zaman dilimi boyunca, yatakta, sağa-sola döndüm, durdum.. Bilmem hangi saatte, kendimi uykuya teslim ettim.. Sonrasında gözümü güneş ile açtım.. Durgun uyandım, durgun kahvaltı ettim, durgun üzerimi giyindim.. O durgunlukla evden çıktım.. Sanki yirmi tonluk bir ağırlık üzerimde imişçesine yürüdüm..


-- Hastaneye gitmek için dolmuş beklerken; bir araba yanıma yanaştı ve hastanenin yolunu sordu.. Oraya gittiğimi, isterse beraber gidebileceğimizi dile getirdikten sonra arabaya bindim.. Genç bir arkadaş, yengesinin her an doğum yapabileceğini, ani bir durumda yol bulmakla uğraşmanın yanlış olduğunu düşünerek, şimdiden hastanenin yolunu öğrenmek istemiş.. Doğru bir düşünce içinde olan bu genç ile beraber hastaneye kadar geldim..


-- İki gün önce verdiğim kan testlerinin sonuçlarını alarak doktora gösterdim.. Terlememin nedenini bulamadı ancak D vitamini eksikliği olduğunu, belki bu yüzden terlediğimi, bir ilaç yazacağını, bir ay boyunca süt ile birlikte bu ilacı kullanmam gerektiğini, bir ay sonrasında tekrar kendisine gelmemi tembihledi.. Eğer terlemem geçmemişse, başka yollar arayacağını dile getirdi..


-- Kan testlerimden çıkan sonuç, sadece D vitamini eksikliği değil ne yazık ki.. Kolestrolüm fazla imiş.. 200 olması gerekirken, 245'e çıkmış.. Doktor, şimdilik ilaç ile tedaviye gerek olmadığını ancak diyet yapmam gerektiğini dile getirdi.. Sürekli patates kızartması ve yağlı şeyler yediğimi dile getirince, "Hemen diyet yapmakta fayda var" dedi..


-- Doktor, sigara içip-içmediğimi sordu.. İçmediğimi söyledim.. Tekrar sordu, tekrar içmediğimi söyledi.. Kan değerlerim normalden fazla imiş; bu durumun da sigaradan kaynaklandığını söyledi.. Ben içmediğimi, ancak işyerinde herkesin içtiğini dile getirdim.. Bu duruma bir çözüm bulmam gerektiğini söyledi ancak ben yasak olmasına rağmen müdürlerin sigara içtiğini, onlara karşı gelmemin zor olduğunu ifade ettim ama bu durumun böyle gitmemesi gerektiğini ve sağlığımı olumsuz etkilediğini dile getirdi.. Bakalım ne yapabileceğim bu konuda..


-- Hastane sonrası Maltepe'ye gitmek için yola koyuldum.. Kadıköy'e kadar kolay geldim ancak sonrasında trafiğin çok yoğun olduğu bir yola girdik.. Ben, erken gideceğimi umarken, tam zamanında Maltepe'ye vardım ve orada yenilerkendinihayat.blogspot.com e-günlük sitesinin sahibesi olan hanımefendi ile tanışma kısmetine nail oldum.. Daha önce kendisi ile hiç görüşmemiştik.. Benim teklifimi, sağolsun, geri çevirmedi ve benimle buluştu.. Gerçi Maltepe neredeyse Hakkari kadar uzaktı ama yine de hanımefendi ile tanışmış olmak, yolun uzunluğunu unutturdu..


-- yenilerkendinihayat.blogspot.com e-günlük sitesinin sahibesi hanımefendi ile buluşmadan önce telefonda kısa bir konuşma yaptık.. Ben, ince sesli, kısa boylu, bir mini minnacık kız çocuğu beklerken, zat-ı muhterem, dolgun sesli, nerede ise benim boyuma yakın uzunlukta bir boya sahip, dünya tatlısı bir kız çocuğu çıktı.. Hani her insan bir romandır, denir ya; hanımefendi de anlattıkları ile kendisinin bir roman olduğunu göstermiş oldu..


-- Bana "abi" diye hitap eden bir insanın hayatımda olması hoşuma gitti.. Daha önce tanıştığım biri de benim ricam üzerine "amcabey" diyordu.. Bir de "dede" diye hitap eden olursa; tam olacak..


-- Yarın, nasip olursa, Kadıköy'de, öğleden sonra, Çilek Kız, Firdevs, Hamiyet üçlüsü ile buluşacağım.. Gelirse bir kişi daha.. Belki birkaç kişi daha gelmek ister; buyursun, gelsinler.. O kadar hatun kısmının olduğu yerde, olsa olsa, erkekler, makyaj, giysiler, burçlar ve buna benzer konular konuşuruz.. Nasip olursa, yarın, kızların içinde kızılcık durumunda olacağım ki; en sevdiğim durumdur..


-- Hiç alışık değilim ya; birkaç gündür, duygularımı katmadan yazılar yazıyorum.. Sadece olanı-biteni anlatmaya çabalıyorum.. Bu durum hiç bana göre değil ha..! Sanki ben değil de biri benim ağzımdan yazıyormuş gibi hissediyorum.. Duygusuz yazıları hiç sevmedim, sanırım hiç de sevemeyeceğim.. Ancak arkadaşlarımla buluştuğum zaman, duygulara fazla yer vermenin, zaman zaman olumsuz sonuçlar doğurduğunu gördüğümden, böyle duygusuz yazılar yazmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum.. Evet evet ben düşünebiliyorum.. Ey büyük Allah'ım, şükürler olsun sana, ben düşünebiliyorum..














Yıllık İzin Notları.. (2)



İznimin ikinci gününde ;


-- Doktor Hanım ile buluşmak için saat dokuzda ayaklandım.. Esasında Doktor Hanım ile görüşmek için bir gün önce telefonda konuştuk ancak kendisi pek görüşme taraftarı değildi.. Ben, bir şekilde ikna etmek için uğraştım ama ikna olmayacağını anlayınca, kendisinin, bana, yıllarrr yıllarrr evvel bir yemek sözü olduğunu hatırlattım ve bu hatırlatmadan sonra kendisi benimle buluşmaya mecbur kaldı.. Bu sebeple kararından dönmesinden korkarak,  erkenden uyandım; kısa bir duş ve sonrasında iki dilim ekmek ve birkaç dilim peynir yedikten sonra yola koyuldum..


-- Eyüp Sultan'da buluşmak için karar vermiştik ama yolda iken kendisi telefonumu çaldırdı.. Ben, "işi çıktığını" dile getirecek ve buluşmanın iptal olacağını söyleyecek diye korktum ama korktuğum gibi olmadı.. Kendisinin, bir iş sebebiyle Gaziosmanpaşa'da olduğunu dile getirdi. Benim de oraya gelmemi isteyince, daha önce hiç gitmediğim Gaziosmanpaşa'ya gittim..


-- Gaziosmanpaşa Merkez Camii'nde öğle namazı kılma kısmetine nail oldum ve bu durumdan ziyadesiyle mutlu oldum.. Bir vakit namazı idi ve camii tamamen dolu idi.. Bir vakit namazında, bir camiinin tamamen dolu olması o kadar güzel bir durum ki.. Allah, oranın cemaatinden razı olsun..


-- Doktor Hanım, kısa süren işini bitirdikten sonra beraber otobüs ile Eyüp Sultan'a geçtik ve kendisi bana yemek ısmarladı.. Allah kazancına bereket versin; karnımızı doyurma esnasında, bana göre olumlu bir sohbet ettik.. Daha doğrusu ben uzun zamandır sormak istediğim sorular sordum ve kendisi de bana gayet içten cevaplar verdi..


-- İkindi namazının hemen öncesinde, Doktor Hanım, işyerine geçmek zorunda olduğunu dile getirince, ayrıldık.. Ben, benimle biraz daha kalır diye düşünüyordum.. Böyle birden ayrılmak isteyince, ne yalan söyleyeyim; bir daha benimle hiç buluşmayacağını düşündüm ve sonrasında bunu teyit etmek için mesaj çektim ama bu durumun benim korkum olduğunu söyleyerek, böyle bir niyetinin olmadığını dile getirdi.. Böylece yüreğime su serpmiş oldu..


-- İkindi namazını Eyüp Sultan Camii'nde eda ettikten sonra biraz yürüdüm ve sonrasında otobüs ile eve döndüm..


-- Çok güzel bir yıllık izin günü idi.. Çok ama çok özlediğim bir insanın gözlerine bakabilme kısmetine nail oldum bu izin günü sayesinde..


-- Mümkün olduğunca, yorum ve duygu katmadan yazıyorum yaşadıklarımı.. Ancak bir durumu Doktor Hanım'a belirtmeden geçemeyeceğim.. : Sevgili Doktor Hanım, hani "Neden olmuyor..? " sorusuna verilen cevaplar vardı ya; emin olun ki, o sayılan cevaplar kesinlikle doğru, haklı, geçerli cevaplar.. Ama yine emin olun ki; kalpte bir his olaydı, tüm bu söylenilenlere rağmen "olmazlar" "olur" olurdu.. Kalpte his olmayınca, "olmazlar" kendilerine kılıf arıyorlar, hepsi bu.. Daha doğrusu, kalpte his olaydı, "şu sebeple olmaz" dediğimiz şeyler, nedensiz bir şekilde kendilerini "olur olur.. Hallederiz.. Aşarız.. Düzeltiriz.. " gibi umutvari cümlelere bırakırdı..


 

Yıllık İzin Notları..



2014 yılı bitmeden, kalan bir haftalık yıllık iznimi kullanmak üzere, bugünden itibaren izne ayrıldım..


İznimin birinci gününde ;


-- Sabah erken kalkıp, neden çok terlediğimi bulmak üzere, Duygu'nun da tavsiyesi ve yol göstericiliği ile doktor yolunu tuttum.. Neden terlediğimi bulmak için dört tüp kan aldılar.. Çarşamba öğleden sonra kan sonuçlarını verecekler.. Sonrasında doktora göstereceğim.. İnşaallah hiç değilse yüzümün sürekli terliyor olmasından ve ter damlalarının şıp şıp diye yere akmasından bir nebze kurtulacağım.. En azından umudum o yönde..


-- Doktor sonrası eve geldim.. Hastaneye aç gittiğimden dolayı, bir şeyler atıştırdım.. Sonra birkaç belge alarak dışarı çıktım.. Yurtdışındaki ağabeyim, Türkiye'de emekli olmak istiyor.. Yurtdışındaki çalışmalarını göstererek, belli bir miktar para yatırmak ve neticesinde emekli olarak hiç değilse bir küçük güvence altında olmak istiyor.. Onun bu isteğinin peşinde koşmak için Bağcılar'a gittim ancak, yurtdışından gönderilmesi gereken bir evrak olmadığından, ağabeyimin işi olmadı ne yazık ki..


-- Bağcılar'dan, Kadıköy'e geçtim.. Pek değerli ve uzun zamandır görüşemediğim arkadaşım, sevgili menenjitli.blogspot.com e-günlük sitesinin sahibesi ile görüştük.. Kendisinin et ile pek ilgisi olmadığından, İskender kebap yiyemedik ama her zaman gittiğimiz Otantik Cafe'ye giderek, çay yudumladık.. Ben, açlığımı bastırmak için bir tost yedim ama bir tost ile benim açlığımı bastırmak ne mümkün..! Yine de sohbet hoş olunca, açlık da güzel oluyor ve tabii çay yudumlamak da..


-- Geri dönüş için vapura bindim.. Çay içerken, arkadaşıma, Şehr-i İstanbul'dan kaçasım var, demiştim ama vapura ne zaman binsem, Şehr-i İstanbul'a olan sevdam körükleniyor.. Bu denli güzel bir şehirde yaşadığım için Rabb'e şükrediyorum..




Çok Oku, Az Beğen..



     Kitap tavsiye ediyorlar.. "Harika kitap, mutlaka oku! " diyorlar.. Okuyorum, beğenmiyorum.. Beğenmediğimi söyleyince de kitaptan anlamadığım söyleniyor.. Hayır, asıl anlamayan kendileri.. ! Kırk yılda bir kitap okuyorlar, okuduğunu da harika sanıyorlar..

     İnsan, okudukça daha az beğenir.. Daha çok hicvetmeye, mantığını daha fazla kullanmaya başlar.. Kitaptaki yanlışlıklar daha çok belirginleşir.. Okudukça anlarsın, kısa cümlelerin en güzel anlatım şekli olduğunu.. Okudukça anlarsın, -
bu cümle uydurukçusunun yaptığı gibi- sürekli kullanılan devrik cümlelerin kitabı çekilmez hale getirdiğini..

     Okuduğun her kitabı "harika", tanıdığın her insanı "mükemmel" olarak sıfatlandırırsan, bu durum, onların, harika veya mükemmel olduğunu değil, senin eksikliğini gösterir..



Yalnızım, Artık Hiç Kimsem Kalmadı..



<Çocuk> :  Ağabey, evlenme teklifini nasıl ettin Nermin Abla'ya..?

Selim : Ben etmedim, o etti.. Eeeee yakışıklıyı bulmuş, kaçırır mı..?:))

Nermin : Hadi ordan be.. Seni ben almasam, kimse almazdı.. Şükret Allah'a ki beni çıkardı karşına..

<Çocuk> : Yahu dalga geçmeyin.. Almayayım şimdi elime 43 numaralı terliğimi..

Selim : Hazindir benim evlenme teklifim <Çocuk>.. Üzüntü verir..

<Çocuk> : Merak ettim şimdi..

Nermin : Biz Selim ile çıkmaya başladıktan 4 ay kadar sonra Selim'in babası vefat etti.. Aradan 5 veya 6 ay kadar geçmişti ki...

Selim : 6 ay..

Nermin : Aradan 6 ay geçmişti ki, toprağı bol olsun, Selim'in annesi de kocasının yokluğuna dayanamadı ve vefat etti.. Ben o zaman Almanya'daydım.. Annesinin vefat ettiğini ikindi saatlerinde öğrendim.. Bayram üzeri idi sanırım, aynı gün uçaklarda yer yoktu.. Ertesi gün akşam saatlerinde bir uçakta yer buldum.. Gece saat 11 gibi Selim'in evine gelebildim.. Kapıyı açtı.. Beni gördü.. Gözleri doldu.. Sarıldı.. Hıçkırarak ağlamaya başladı.. "Kimsem kalmadı.." dedi.. "Artık hayatta tamamen yalnızım.. Hiç kimsem kalmadı.. Beni bırakma, eşim ol.." dedi.. Yaklaşık 15 dakika, kapıda iken sarıldık birbirimize.. Ağladık.. Ağladık..

     Şimdi 7 yıllık evliyiz.. Ve Allah'a şükür her şey yolunda gidiyor.. Birbirimize sarılıp ağladığımız o günden sonra Allah bizleri ağlatmadı.. Valla kel ve göbeklidir ama seviyom ben kocamı ya.. :)



Bekliyorum Seni..



Pencerenin gerisinden seyrettiğim gökyüzü şahittir ki bekliyorum seni..
 
Elime aldığım kalem ile yazamadığım cümleler şahittir ki bekliyorum seni..
 
Onaltı yaşından otuziki yaşına kadar geçirdiğim günler şahittir ki bekliyorum seni..
 
Sabun köpüğü, gül kokusu, sarılarak uzandığımız o yatak şahittir ki bekliyorum seni..
 
 

Yorgan Sarılmaları..


İçimdekileri anlatacak bir kalem gücüne sahip değilim.. Gönül isterdi ki; benim gözlerime bakıp, içimdeki herşeyi anlasın insanoğlunun biri ve anlatsın benim yerime tüm dertlerimi..

...Yine de bilinsin istiyorum; uyuyamıyorum.. Yatakta sağa-sola dönmekten, her defasında yorgana sarılmaktan bıkkınlık geldi.. Neden, hiç sebep yokken, gecenin bir yarısı, yorgana bir damla gözyaşı bırakıyorum ben..? Sebep ne, sebep..? Nedir o gözyaşının akmasının sebebi..? İnanın, hiç bir sebep bulamıyorum ağlamak için.. Ama ağlıyorum işte.. Hem de gecenin bir yarısı.. Herkes  uykuda iken...


Daldan Dala..

Yeniden daldan dala atlama zamanı geldi sanırım..


  • Yoğun geçen iki haftanın neticesinde, dün akşam itibariyle Murt'u evlendirmiş bulunmaktayız.. Allah, eşiyle birlikte, mutlu, huzurlu ve içinde çocuk cıvıltısı olan bir hayat versin inşallah..
  • Murt sayesinde ilk kez nikah şahidi oldum.. İnsanın tek dostunu kendi elleriyle bir başka insana teslim etmesi ne tuhaf..
  • Biliyorum, bizim için artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.. Murt hep eşini ön plana çıkaracak.. Görüşmelerimiz zamanla azalacak.. Yine birbirimizi seveceğiz belki ama eskisi kadar beraber gezemeyeceğiz.. Eskisi kadar çok görüşemeyeceğiz..
  • Kendimi hep yalnız hissediyordum ya; işte bu sefer cidden ve tam anlamıyla yalnız kaldım.. Üzülmüyorum, hayır, benden üç yaş büyük olan, otuzbeş yaşına gelmiş adamın evlenmesi, çocuk sevgisi yaşaması lazımdı ve bu durumdan dolayı ziyadesiyle mutluyum ama bencil tarafım da kıskanıyor işte..
  • Bir evlilik olayının ilk kez bu denli içinde bulundum.. Haliyle çok ama çok ama çok daha fazla korktum evlilikten, yaşananlardan, stresten, maddi konulardan.. Tüm kalbimde duam odur ki : Allah yeni evlenenlere ve evlenmek niyetinde olanlara yardım etsin.. Sahiden zor bir şey..
  • Neyse.. Bize düşen, Murt'a ve eşine ömür boyu mutluluk dilemek.. Allah onları iki cihanda da mutlu kılsın inşallah..
Daldan dala atlamak, Murt'un evlilik konusu ile sınırlı değil tabii ki.. Devamı var..


  • Bir önceki yazımda, "Bana hayal kurduran kadınları seviyorum.." demiştim ya, evet sahiden bana hayal kurdurabilen yetenekteki kadınları seviyorum ancak bu kadınların doğru kadın olması, atide yaşayabileceğim olumsuz durumların önüne geçmesi bakımından çok önemli.. Keşke bana hayal kurdurabilen kadınlar, benim için doğru kadınlar olsalar da üç-beş gün değil de atide sürekli hayal kurabilmeye devam etsem.. 
  • Bir insan, görmek istediğini belirttiği, özlediğini söylediği, bir başka insanı görmek için zaman ayırmaz, çaba sarf etmez mi Allah aşkına..? Ben, görmek istediğim, özlediğim insanları görebilmek için sahiden uğraşıyorum.. Herkes böyle değil midir, yoksa özlem hissi sadece ağızla söylenen, kalben hissedilmeyen bir olay mıdır..?
  • Murt'un evlilik olayı ve kış mevsimine girilmesi sebebiyle faturalarım epeyce bir kabardı.. Şükür aç veya açıkta değilim ama her ay faturaları düşünmek de can sıkıcı bir durum.. Bir ay da, aysonunu düşünmeden gönlümce yaşayabilmeyi arzuluyorum.. Hiç öyle bir zaman dilimi gelmeyecek mi acaba diye de korkmuyorum değil..
  • Düğünlerde halay çekmişliğim vardır ama tek oyun oynamayı bilmem.. Murt'un düğününde yine tek oyun oynamadım ama her zaman bir kez halay çekerken, bu defa birkaç kez halay çektim.. Bir kez de yeğenimle dans ettim.. Sırf dans etmem bile benim için başlı başına bir devrim niteliğindedir..
  • Şükür işyerinde sigara içilmesi hariç herşey yolunda.. Ancak Şehr-i İstanbul'dan kaçasım var.. Ama tek kaçmak istiyorum.. Canımdan çok sevdiğim annemin veya babamın bile benimle gelmesini istemiyorum.. Aydın, İzmir, Tekirdağ, Balıkesir gibi denizden uzak olmayan şehirlere taşınmak ve yeni bir hayata başlamak istiyorum.. Kim bilir belki bu defa giderken mutsuzluklarımı yanımda götürmem ve otuzüç yaşıma az zaman kala mutluluğu yakalarım..
  • Geçen gün, Şehr-i İstanbul'un en sevdiğim ilçesi olan Kadıköy'de, işimle ilgili bir günlük eğitim vardı.. Eğitimi, ayrı zaman dilimleri içerisinde üç uzman verdi.. İlk iki uzmanın söylediklerini az çok anladım da, son eğitmenin söylediklerinden hiç bir şey anlamadım.. Son eğitimi veren kişi, esmer, kısa saçlı, burnu hızmalı, kara-kuru ve çok da uzun boylu olmayan bir hatun olunca, hatuna bakmaktan söylediklerini zerre kadar anlayamadım.. Ne güzel bir kızcağızdı.. Allah sahibine bağışlasın, benim hayallerimdeki hatunun, yüzde yetmişbeş oranında kana-cana gelmiş haliydi.. İnsan, yüzde yetmişbeşlik hayalini karşısında görünce, eğitimde anlatılmak istenilenleri de pek anlamıyor doğrusu..
  • Önemli günlerde bir işe yaramamak çok acı verici.. Murt'un düğününde bir işe yarayabilirdim ama ehliyetimin olmaması, yine başkalarına el açmamın sebebi oldu.. Yine başkalarının yönlendirmesini beklemek zorunda kaldım.. Bu durum o kadar fena ki; her önemli olay olduğunda, kendimi işe yaramaz hissediyorum.. Yapabilecekken, engelli olduğum için ehliyet verilmemesine çok içerliyorum ya; sabretmekten başka bir şey de yapamıyorum doğrusu..
  • İşte böyle.. İki ileri bir geri, hayat devam ediyor.. Yaşlandığımızla kalıyor, ne ahiretimizi ne de dünyamızı kurtaramadığımız için somurtkan bir halde ölümü bekliyoruz.. Bizden sonra kalıcı olarak bırakacağımız tek eser, hiç bir şey bırakmamak olacak gibi duruyor.. Tek umudumuz, Rabb'in bizi affetmesi, hiç değilse ahirette huzura erebilmemizdir.. Bunun için de bir şey yapıyor değiliz.. Günahların içinde debeleniyor, en büyük günahları işlemeye, zinaya, fuhşa, yalana, riyaya, adam öldürmeye, hırsızlığa, Allah'a isyana devam ediyoruz.. Hiç bir hayr işlemeden, affedileceğimizi de umabilecek kadar aptallaşıyoruz..




 

Mutluluk Türküsü Söyleten, Adı Olmayan Kadın..


Bana, hâyâl kurdurabilen kadınları seviyorum.. Benim hâyâlime ortak olan kadınları da seviyorum ama esas olarak bana hâyâl kurdurabilen kadınları seviyorum..

Bir kadının, odundan evrimleşmiş bir erkeğe hâyâl kurdurabilmesi demek, o kadının zeki, duygusal ve vicdanlı biri olduğu demektir..

Düşünsenize, siz yatağa girmişken, gecenin bir saatinde bir mesaj düşüyor telefonunuza : "Sarıl.. Ali Turan da yatakta.. Sarıl bize.. Sadece Ali Turan'a değil, bana da sarıl, kıskanırım yoksa.. " mealinde cümleler kuruyor.. Nasıl hâyâllere dalmazsınız, nasıl mutlu olmazsınız ki..?

Düşünsenize, Kabataş'ta bu kadın ile karşılıklı oturup, pek de güzel olmayan yemeğe çatal batırıyor, kadının gözlerinin içine bakabiliyorsunuz.. Öyle gözler ki; içtiğiniz çayın berbat bir çay olmasını bile umursamıyorsunuz.. "Ellerini, parmaklarını seviyorum senin.. Ellerinden öpmek istiyorum.. " diyor bu kadın.. Siz, deniz kenarında oturup nasıl hâyâller kurmaz, nasıl türküler mırıldanmaz, nasıl mutlu olmazsınız ki..?

Bir durun da düşünün, öylesine sarılan insanların aksine, kollarıyla değil de tüm vücuduyla sarılan bir kadının yanında , dünyanın en güzel hâyâllerini kurmaz da ne yaparsınız ki.. ?


Adı nedir, neden hayatımdadır, ne zamandan beri varlığı ile varlığımı anlamlandırıp, özgüvenimi arttırıyor bilmiyorum ama bu kadın bana çok ama çok iyi geliyor.. Sabahlara onunla başlayamıyorum belki ama günü onunla bitirmek, değersiz günüme değer katıyor..

Son birkaç haftadır çok güzel şeyler yaşıyorum.. Anlatılacak çok şey var ama boşver.. Öyle işte...





Sarışın Çöp Kız..

    Şimdi gidiyor; nereye gittiğini bilmeden..

     Yeni bir sevdaya açmış kalbini.. Yeni türküler söyleyecekmiş bundan böyle.. İzlediği filmlerde, erkek başrol artık ben olmayacakmışım.. Beni düşünmeyecekmiş uyurken.. Gece yatmadan önce benim için dua etmeyecekmiş artık.. Sevdiğim renkte elbiseler giyinmeyecek, hayran olduğum bezden yapılmış küpesini takmayacakmış..

     Bana karşı hiç bir şey hissetmiyormuş artık.. Kıskanmıyormuş diğer kadınlardan.. Esmer, kısa saçlı kız gördüğünde, ben bakmayayım diye gözlerimi kapatmayacakmış.. Moda'ya hiç gitmeyecek, elinde kocaman elma şekeri ile yürümeyecekmiş.. Beraber çekildiğimiz tüm fotoğrafları yakacakmış.. Yaptığım "Sarışın Çöp Kız" resmimi yırtıp atacakmış..

     "Bu denli nefret ettiğin birine tokat atmak istemez misin..?" diye sordum.. "Değmezsin.." dedi.. Kızdırdım, tokat atması için uğraştım.. Herkes bize bakarken, tüm gücü ile yanağıma bir tokat attı.. Öyle bir ses çıktı ki, sanki bu ses yüzünden tüm Moda sakinleri balkonlara çıktılar.. Yanağımın kırmızılaşmaya başladığını hissettiğimde, ellerinin arasına aldı yüzümü.. Önce tokat attığı yeri, sonra dudağımın kenarını öptü.. Ve döndü Bahariye Caddesi'ne doğru, yürümeye başladı..

     Şimdi gidiyor; nereye gittiğini bilmeden.. Güya benden uzaklaşacak..

Hey.. ! Ardına bakmadan benden kaçan sarışın çöp kız.. !
Anlamadın mı hâlâ.. ?
Sen, benden gidemezsin..



Buluşmanın Çöküntüsü..

     Yaklaşık iki senedir görüşemediğim bir arkadaşımla, Aksaray Mado'da buluşup, salep yudumladık.. Her ikimizin de zamanı kısıtlı olmasına rağmen şeker-şerbet bir sohbete koyulduk..

     Son aylarda, birçok kişiden duyduğum cümleyi, çikolatalı pasta tadındaki bu güzel insan da dile getirdi.. Salebinden bir yudum aldıktan sonra yüzüme baktı; alnımdaki çizgilerin belirginleştiğini, daha çok olgunlaştığımı ve alınmamam şartı ile çökmüş olduğumu belirtti..

     Bu arkadaşımı, sizlerin de şahitliği ile kınıyorum.. Zaten buluştuğumuzda, aç olmadığını dile getirerek, benim de aç kalmama sebep oldu.. Yemek yemek istemediğini söylediği anda, ters giden bir şeylerin olduğunu anlamıştım.. Durdu, sabırla bekledi, fare yakalayacak kedinin davranışlarını sergilemeye ve sinsice yaklaşmaya başladı..  Sohbetin en neşeli yerinde, bombayı patlatarak, o talihsiz açıklamaları yaptı.. Bekledim ki, bir yanlış anlaşılma olduğunu söyleyerek kamuoyundan özür dilesin ama böyle bir girişimde de bulunmayınca, kendisini, e-günlük sayfamda, sizlerin huzurunda kınamayı uygun gördüm..

     Çikolatalı pasta tadındaki güzel insan; kınıyorum seni.. hıh.. ! Bana değil de kendine bak sen.. Şişmanlamışsın.. Ojelerin iyi değil.. Ruj yanlara kaymış, rimel dağılmış.. Elbisen berbat.. Saçların uzun.. Büyük ihtimalle selülitlisin.. Ayrıca 25 yaşındasın ve evde kalmış bir insansın.. Üstelik cildin kırışmaya başlamış.. Sonra... Yemek yemiyorsun.. Cebinde sadece otobüse binecek kadar paran var; fakirsin.. Okuduğun kitap, ilkokul ikinci sınıfa giden bir çocuğun zekâ seviyesine sahip bir yazar tarafından kaleme alınmış ve edebi seviyesi o yaşlara hitap eden bir kitap.. Ve en önemlisi; tükenmez kalem diye uzattığın kalem, tükenmiş; yazmıyor..

     İnsanlar böyle işte.. Kendi hallerine bakmazlar, benim gibi zeki, çevik, aynı zamanda ahlâklı olan kişilere dil uzatırlar.. Tamam, yakışıklı herif olmayabilirim ama sokakta bir çok yakışıklı var zaten.. Yakışıklı olup da onların bir kopyası olacağıma, çirkin olur, kendi saltanatımı sürerim..


     İnsanın böyle arkadaşı olunca, düşmana gereksinim duymuyor.. Zaten benim şansımdır;  tüm arkadaşlarım dürüsttür.. İçlerinde ne varsa söyleyecek kadar açık sözlüdürler.. Bazen, keşke iki tane yalancı, yalaka ve namussuz arkadaşım olsa idi, diyorum.. Hayır, belki doğru söylemeleri güzel de her doğru her yerde söylenmez ki yahu..


     Şaka bir yana daha geçen hafta aynı cümleleri ablam söyledi.. İnsan, kendinde olan değişimleri farkedemiyor.. Ancak bir başkası dile getirdiğinde anlayabiliyor.. Evet, ne yalan söyleyeyim; ben de çöktüğümü hissediyorum.. Kamburum daha bir belirginleşti sanki.. Alnımdaki çizgiler, uçurumlara dönüştü.. Derim kalınlaştı.. En basitinden, çok tebessüm ederim ama en son ne zaman kahkaha attım, vallahi hatırlamıyorum..

     Kendimde farkettiğim, en belirgin durum; eskiden yakmayan türküler, artık yüreğimi cehenneme atıyor.. Ben, artık, Keloğlan Aramızda isimli filmde bile gözyaşı dökebilen bir herif oldum..



Futbol..


Her tarafım ağrıyor.. Ayaklarımı hissetmiyorum.. Yürürken, mehter marşı çalıyor da ben de yeniçeriymişim gibi iki ileri bir geri yürüyorum.. Beni gören, yürürken, Ankara misketi oynayarak yürüdüğümü sanır.. Ki Ankara misketi oynamayı zerre kadar bilmeyen bir herifçioğluyum..


De ki, yetmiş yaşına gelmiş adamsın <Çocuk> Efendi.. .. Bir ayağın çukura girmiş.. Üç-beş tane nefesin kalmış, ha öldün ha öleceksin.. Bu saatten sonra imanımı nasıl arttırırım, diye düşüneceğine, futbol oynamak senin neyine..?

Offf anammm.. Ayyy anammm.. Ayağımmmm.. Eskiden "öpim de geçsin" diyen insanlar vardı çevremde, o da kalmadı ki, azıcık naz edeyim..


Teşekkür Ederim..



Teşekkür ederim..
Hepinize çok ama çok teşekkür ederim..

Otobüste yer verenlere,
işini bırakarak yardım etmek isteyenlere,
hiç olmadık yerde moral verenlere,
"Her şeyin Allah'tan" olduğunu söyleyenlere,
halime üzülenlere,
görüp de 'vah vah' edenlere,
'bir akrabasının da böyle olduğunu' söyleyip akraba değeri verenlere,
para almayan esnaf kardeşlerime,
'en iyi arkadaş, en iyi sırdaş, en yakın dost' ilan edenlere,
sıradan bir bireye gösterilmesi gerektiğinden çok daha fazla ilgi gösterenlere,
kendisi için önemli olanın "kalp" olduğunu söyleyen, dürüst, riyasız, kadın cinsine...

teşekkür ederim..
teşekkür ederim..
teşekkür ederim..

İçimdeki Baba Olma İsteği..




Kimse bilmez sendeki çocuk hasretini.. Kimse..
Uzaklaşırsın hayattan bir çocuğun gözlerinde..
 
.. 
Her sokakta çocuk var
Her çocukta para ..
Hiçbiri koşmadı
Hiçbiri sarılmadı sana..
.. 
 
Kimse bilmez sendeki çocuk hasretini.. Kimse..
Var'ını yok ettin bir çocuğun gözlerinde..
 
 

Haddini Bildiren Hayat..


Zaten hep böyle olmaz mı..? Ben, ne zaman, kendimden çok ama çok büyük hâyâller kurar, haddimi aşacak insanlarla iletişime geçersem, hayat anında beni bir köşeye çekiyor ve haddimi bildiriyor.. Bu konuda, hayatın, yıllardır istikrarını bozmaması da hayata olan hayranlığımı arttırıyor..




Kadın Taytı..


Kadınlar hakkında bir konu olduğunda, erkekler daha çok konuşur.. Tüm dünyada bu böyledir.. Ben de öyle yapanlardanım.. Az sonra yine öyle yapacağım ancak bu sefer erkek gözüyle kadınlar hakkında cümle uyduracağım için hakkım olduğunu düşünüyorum..

"Ey kadınlar..!" diye başlamak istiyorum söze..

Ey Kadınlar..! İstediğinizi giyinebilirsiniz.. Tayt da giyinebilirsiniz, ki zaten tayt size çok yakışıyor ve sizi çok seksi gösteriyor.. İnanın bana, hemen her erkek taytlı kadını seksi buluyor.. Yalnız rica ediyorum, lütfen diyorum, defaten ikaz ediyorum, tayt giyindikten sonra kalça ve cinsel bölgenizi  kapatın.. Uzun bir giysi ile bu bölgelerinizi kapattığınızda seksi ve güzel oluyorsunuz ama kısa bir giysi ile kalça ve cinsel bölgenizi açıkta bıraktığınızda, inanın bana, çok ama çok itici oluyorsunuz.. Siz, böyle yaparak erkeklerin aklını başınızdan aldığınızı düşünebilirsiniz ama hemen her erkek gizli olanı merak eder, arzular, ister.. Sadece tayt giyinip kalça kısmını açıkta bırakan kadınlar, erkekler için komik duruma düşen varlıklardır sadece..

Şu uydurduğum cümleleri okuyan bir kişi varsa ve bu konuda bundan sonra dikkat ederse, ne mutlu bana.. Yok kimse okumaz veya okuduktan sonra aldırış etmeyip böyle gezip-tozmaya devam ederse, göz zevkimiz bozulmaya devam edecek, demektir..