Yalnız Girilen Kırmızı Donlu Yılbaşının Seneye Etkileri..

 "Yeni yıla nasıl girersen tüm sene öyle geçer" diyorlar ya hani; yıllardır kalabalık girdiğim yeni yıla, bu sene yapayalnız gireceğim.. Kalabalık girdiğim yeni yılda tüm sene yalnızlık çektim.. Bu defa yalnız girince, bakalım sene içinde nasıl bir farklılık olacak.. ?

İlk defa kırmızı don da mı giyinsem diye düşünmüyor değilim doğrusu.. Bunu da düşünüyorsam, varın ne kadar çaresiz ve umutsuz olduğumu siz düşünün.. Yakında üfürükçülere de gider, kendimi üfletirim ben.. 



Sevdiğini Bilirsin, Sevilmek Hep Şüphelidir..

 Niye böyleyiz biz..? Niye sevildiğimizden bir türlü emin olamıyoruz..? Özgüvensizlik mi, insanlara olan güvensizlik mi, yoksa içimizdeki sevgisizlik mi..?

Biri güzel bir laf ediyor, inanmıyoruz.. Biri sevdiğini dile getiriyor, güvenemiyoruz.. Hemen o karamsar ve özgüvenden yoksun olan yanımız giriyor devreye : "Saçmalama, seni niye sevsin ki..?" diyoruz..

Niye böyleyiz, niye..? Niye sevildiğimize bir türlü inanmıyor, bizi kimsenin sevmeyeceğini düşünerek kendimizi bu kadar değersizleştiriyoruz..?



Başka Hayatları Merak Eden Zavallı..

 Ne kadar çok şeyi merak ediyoruz öyle.. Zihnimizde hep bir başkasının hayatında olup-bitenleri merak etme durumu var.. Hayatımız, başka insanların hayatını öğrenmek istemekle geçiyor..

Oysa bize ne..! 

Biz, kendi hayatımızı ele alıp; çay içmeye, gofret yemeye, çekirdek çıtlatıp televizyon seyretmeye devam etmeli, kendi zavallılığımızı düzeltmenin yollarını bulmaya çalışmalıyız.. Ama nerdeee..




Evim Sen Ol..

Kendi evimizden ve kendi yatağımızdan bulduğumuz huzuru, neden asla başka bir yerde bulamıyoruz..?

Dünyada tek biz kalsak ve bütün dünya bizim olsa bile, neden evimizin kapısından içeri girdiğimiz o ân ki huzuru bir türlü bulamıyoruz..?

Sokakta nefes alamayan bizler için bu dört duvarın nasıl bir büyüsü var ki, daha kapıdan içeri girer girmez nefes alabilmeye başlıyoruz..?

Durum böyle iken, bir erkek, bir kadına "Evim sen ol.." diyorsa, dünyanın en güzel cümlesini kurmuş olmuyor mu..?



Son Kez : Nice Yıllara..

 Bu seni son yazışım.. Fotoğraflarımıza son bakış, güzel günlerimizi son ânışım..

Benden sadece huzur ve mutluluk istemiştin.. Oysa ne mutlu olabildim, ne seni mutlu edebildim.. Sen tüm iyi niyetinle yıllardır hep huzur bekledin.. 

İlk iskelede tutuldum sana.. Aylar sonra öpünce kırmızı ışıkta; dua etmiştim varlığına.. 

Ne çok konuşuyordun bir bilsen.. Sen konuştukça gülümsüyor, "başıma bela aldım" diyordum içimden..

Sonra çekip çevirdin beni.. Göklere çıkardın özgüvenimi..

Derken sorunlar.. Sorunlarımız.. Hayata aynı pencereden bakamayışımız.. 

Ne olduysa oldu.. Hayat bizi başka yollara savurdu..

Şimdi yeni yaşınla birlikte, yeni bir hayat başlıyor sana.. Doğum günün, öyle büyük güzellikler getirsin ki ruhuna; unut geçmişi, gülümse yarınlara.. Bugünden itibaren koş yeniden, huzura, sağlığa, mutluluğa.. Rabb'im güzellik katsın hayatına..


..................

Hayatına kattığım her kötü saniye için affet beni.. 



Battaniye Hâyâli..

 Ben, yine, battaniye altında âtiye dair hâyâller kuruyorum.. 

Kurduğum hâyâllere kendim dahi inanmıyorum..



Araba Altında Kalan Plânlar..

 Nasıl bir yıllık izindeysem; hiçbir şey yapmadan ve bir yere gitmeden, sadece evde oturuyor ve tüm gün televizyon seyrediyorum.. Üstelik iki günde bir işyerinden çağırıyorlar, işe gidiyor, çalışıyorum..

Yıllık izne başlamadan önce kurduğum plânlar yine çöp oldu.. 

Niye mi çöp oldu..?

Eğer yakın zamanda ölürsem, bilin ki bu işe yaramaz herifçioğlunun birkaç konuda gözü açık gitti.. Bunlardan biri de araba.. araba.. araba.. Hayatımı nasıl etkiliyor anlatamam.. 



Doldum Taşıyorum..

Bugünlerde kimse selam vermesin.. Doldum doldum taşıyorum.. Biri selam verse, selamını aldıktan sonra müstehcen fotoğraf veya video istiyorum.. Uçan kuşun yolunu kesiyor, kıtalararası seyahatlerin içine giriyorum.. Durum bildiğiniz gibi değil, o sebeple kimse selam dahi vermesin, yapacaklarımdan ben sorumlu olmam bilesiniz..

 


Yürüyelim O Halde..

 Bazen başına güzel şeyler de gelir..

........

Akşamları yürümek güzelmiş be..


Odun Adama Düz Olunmalı..

Ben, ömrüm boyunca çok uğraştım inan.. Çok didindim, çok azmettim, çok ısrarcı oldum.. Ama hiç istediğim karşılığı görmedim.. Belli yaştan sonra iyice özgüvenim kayboldu, iyice kabuğuma çekildim.. 

Şimdi sadece niyetimi belli ediyor, köşeye çekiliyorum.. Bir adım atan olursa koşuyor, uzak durulursa, ben de uzaktan izliyorum.. Hâyâl kırıklıkları sebebiyle artık pek gücüm kalmadı inan; yazmayana yazmıyor, aramayanı aramıyor, sormayandan uzak duruyorum.. Bu sebeple düz olmalı bana karşı.. Naz yapılmamalı, benim anlayışıma bırakılmamalı, ne isteniyorsa açıkça söylenmeli.. Zira ben artık "Acaba ne demek istiyor?" diye düşünmeyi yıllar önce bıraktım; mecburen 'odun adam'lığa terfi ettim..



Konuşanlar..

 Karantinaya girmiş, evde yalnızlık çekiyor, can sıkıntısından ne yapacağınızı bilemez bir hâlde deliriyorsunuzdur.. 

Size bir kıyak geçeyim o halde..

Youtube'ye girin "Konuşanlar" diye yazın, ilk bölümünden itibaren seyretmeye başlayın ve kikir kikir bir gün geçirin.. 

Bu iyiliğimi unutmayıp bana teşekkür etmeyi de ihmâl etmeyin lütfen..

Tabii dikkat etmeniz gereken, bu programda değişik fikirler ve bol küfürler olduğundan, programı ailenizle birlikte seyretmemenizdir..

Benim mizah anlayışımı ve fantezi dünyamı gayet iyi yansıttığından, ben kahkahalar eşliğinde uzun dönemdir seyrediyorum.. Hele hele görüntüsünden hiç tahmin edemediğimiz bazı insanların iç dünyasını öğrenmek, benim gibi insan cahili biri için bulunmaz bir fırsat oldu.. İnsanları gözümde büyütmemeyi ve onlara farklı gözle bakmamı da sağlayan bir program olduğunu söyleyebilirim.. 


Demem o ki, Konuşanlar'ı seyredin.. 



Ben Bu Hayatın Kaybedenlerdeniyim..

Neredeyse 40 yaşına gelmiş adam, gece saat 3'te, kendiyle oynuyor, kendini tatmin etmeye çalışıyor..

Hayata bak bee.. Pehh..!



Yıllık İzin..

 Böylece 20 günlük iznim başlamış bulunmakta...

Ne istiyorum biliyor musunuz..? Ya ormanlık bir alanda bungalov evlerde sessiz bir tatil ya da oda içinde bile mini havuz bulunan termal otel tatili..

Hiç değilse üç günlük de olsa böyle bir tatile ihtiyacım var.. Muhtemelen gidemem ama istiyorum işte.. Bakalım evde televizyon karşısında mı, yoksa bu istediğim şekilde mi zaman geçecek..



Virüsten Korkan Yürüyüşçü..

 Geçen ay, her gün bir tanıdık virüs kapıyorken, şimdilerde virüs sebebiyle her gün bir tanıdığın vefat haberi geliyor..

Ne dersiniz, çember daraldı ve o mutlak sona yaklaştık mı..?

Kulaklığımı takıyor, şarkı türkü dinliyor, her gün yaklaşık 15 bin adım atıyor, kendi ayaklarımla biraz daha ölüme doğru ilerliyormuşum gibi hissediyorum.. Daha önce pek takmıyordum ama vefat haberleri arttıkça, ben de korkmaya başladım.. Hadi ben geberip giderim neyse de birine bulaştırma ve o kişinin vebalini üzerime alma durumundan daha çok korkuyorum.. Ben ölürsem de sadece bir konuda gözüm açık gidecek sanırım..

Neyse...

Rabb'im hakkımızda ne yazmış bilmiyorum ama çok kişinin üzerimde hakkı var; hakkınızı helâl edin olmaz mı..?


Ölümsüzlük..

Herkese mâlolmuş bir şiirin, şarkının veya türkünün sizin için yazıldığını düşünsenize... Çok güzel bir şey bence.. Tam olarak ölümsüzlüğün kanıtı bu..


Sağlıksız Yürüyüş..

Neredeyse her akşam, yaklaşık 2 saat yürüyorum.. Daha 10 gr bile zayıflamış değilim.. Boşu boşuna yürüyüş yaptığım yetmezmiş gibi bir de tüm gün hâlsizlikten hareket edesim dâhi gelmiyor..

Yürüyüş yerine şöyle büyük boy kokoreç yesem daha faydalı bence..




İnsansız Günler..

İnsanlara dayanamıyorum.. Hem de hiç kimseye.. Sese, gürültüye, kargaşaya, insanların nazına, kinine, dedikodularına..

Sonsuz sessizlik, sonsuz sorumsuzluk, sonsuz kimsesizlik istediğim zaman dilimindeyim.. Çevremde sadece emirlerime "tamam" diyecek robotlara ihtiyacım var benim.. 

Çevremde tek bir olumlu veya beni gülümsetebilen insan yokken, n'olur insanları uzak tutun benden..



İnsansız İnsan..

Gerektiği gibi çocuklara bakan, onlarla ilgilenen, sevgisini sınırsızca veren, bir oyunu onlarca kez sıkılmadan oynayabilen, çocukların şen kahkahalar atmasına vesile olan insanlara madalya versinler.. 

Zira bu durum, dünyanın en zor işlerinden biri ve ben bunu kesinlikle başaramıyorum.. Sadece çocuk için geçerli değil, ben insanlara da gerektiği ilgiyi veremiyorum..

Ben bu hayata yalnız kalmak için gelmişim sanırım..


Kaybedenlerin Gıpta Ettiği İnsanlar..

 Bazılarının dünyalar kadar derdi vardır.. Maddi ve manevi sıkıntılarla boğuşuyorlardır ama hayata hep olumlu bakar; güler, sohbet eder, etrafına neşe saçarlar.. İnsanlar bu kişilerle iletişim kurmak için sıraya girer, onların mutluluğundan faydalanmak isterler.. Böyle insanlara nasıl gıpta ediyorum bir bilseniz... 


Biz öyle miyiz..? 


Elimize iğne batsa, dünya yok olmuş gibi davranır, hayattan zevk alamaz, hayatı kendimiz ve çevremiz için çekilmez kılarız.. 

Bu sebeple, biz bu hayatta hep kaybedenlerden olacağız..



Korkusuz Taklidi..

 İşin doğrusu şuydu.. :

Erkek, köpeklerden çok korkuyordu.. 

Ama yanındaki kadın, minik kedi yavrusu ürkekliğinde öyle bir sarılmıştı ki erkeğin yamuk kollarına;

yürüyüş yaptıkları süre boyunca erkek korkusunu hissettiremiyordu.. 




Antropoz..

 Bu erkek cinsinin ergenliği kaç yüzyıl sürüyor..? Normal bir insan evladının baktığı gibi ne zaman bakabileceğiz hayata..? Ne zaman antropoza gireceğiz de kalbimizin var olduğunu hatırlayacağız..? Neden bu kadar hormonlarımızın esiri oluyoruz da tüm değerleri bir çırpıda unutuveriyoruz..? Neden olur olmadık yerlerde, olur olmadık şeyleri hâyâl edebiliyoruz..? Neden ruhumuzu bu kadar inkâr edip de bir parçacık etin tebâası olabiliyoruz..? 

Eriyoruz hanımlar beyler, kalbimizi unuttuk, ruhumuzu hapsettik; birkaç hormonun esaretinde eriyoruz..


Eşofmanlar Mutlu Olmasın Mı..?

Dün cuma idi.. Cuma günlerinin çok acayip bir coşkusu var.. Çalışma gününün sonu olması, ertesindeki iki günün tatil olması ve sorumluluk seviyesinin minumum olmasının bir coşkusu bu..

Dün, işten çıktım, eve geldim, dünya durdukça başımda durasıca anacığımın hazırladığı yemeği yedim, salona geçip en sevdiğim yer olan televizyon karşısındaki çekyata uzandım..

Ben çekyata uzandıktan sonra kolay kolay bir daha kaba etimi yerinden kaldıran biri değilimdir.. O kadar tembelimdir ki, yerimden kalkmamak için tuvalete bile çok sıkışmadıkça gitmiyorum.. Hatta bir aralar, altıma bez bağlamayı bile düşünmüşlüğüm vardır...

...Ama dün nasıl olduysa oldu, yürüyüş yapma isteği sardı ruhumu.. Dakikalar boyu tembellik damarımı ikna etmek için uğraştıktan sonra birden ayaklandım ve odama ilerledim.. Yıllar önce, bir gün spor yaparım diye aldığım giysileri aramaya koyuldum.. Yıllardır bir kez gün yüzü görmemiş, hâlâ bakir olan, hâlâ tayt giyinen hatun cinsiyle tanışmamış olan eşofmanlarımı bulmak kolay olmasa da dakikalar sonra nihayet dolabın alt tarafında buldum kendisini.. 

"Hadi hazırlan, milli olma zamanın geldi, yürüyüş yapacağız" dediğim ândan saniyeler sonra eşofman üzerimde yerini aldı.. Ben aldığım zaman geniş olan o eşofman, dar bir şekilde zorla oldu ama sonuçta oldu..

Evin yakınlarında olan, yaklaşık üçbin adımla gidilen yürüyüş parkına, yarı yolda yakalandığım yağmur sebebiyle donuma kadar ıslanmış bir hâlde vardıktan, o parkta da bin adım attıktan, eşofmanımla taytlı kadınların uzaktan da olsa tanışmalarına vesile olduktan sonra toplam yedibindokuzyüzyetmişsekiz adım atarak yeniden eve döndüm.. 

Yağmur ve ter sebebiyle her bir yerim ıslanmış, yıllardır yürümediğim için ayaklarımı ve bacaklarımı hissedemez bir hâle gelmiş olsam da eşofmanlarımı mutlu etmenin verdiği bir huzur var içimde.. 

Dün, o yürüyüş sebebiyle bir şey daha farketmiş oldum; eşofmanlarımın da tıpkı benim gibi taytlı kadınlara zaafı var.. Taytlı kadın gördükçe, daha bir mutlu adım atmaya başladı.. İşin kötü tarafı da artık milli oldu ve o zevki tattı ya, daha da tutamam onu evde.. Sabah akşam yürüyüş yapmak için gözümün önüne gelir durur.. Ben de ne yapayım, ara ara onu mutlu etmek için yürüyüşe çıkarırım artık..

Düşünün artık ne kadar harika bir insansam, herkesi mutlu ve memnun etmemin yanında, eşofmanları da mutlu etmek için uğraşıyorum.. Tü tü maaşaallah bana ya..




İşkembe Çorbası..

Abicim Allah âşkına, bu işkembe çorbasını nasıl içiyorsunuz ya..? Hani yine kelle paça çorbasını anlıyorum ve hatta seviyorum, gecenin bir yarısı kelle paça çorbası içmek için sokağa bile çıkıyorum ama işkembe çorbası nedir ya hu..! 


Kimsenin zevkine ve beğenisine karışamam ama o pis kokulu işkembe çorbasını içmek yerine, gidip tam ekmek arası kokoreç yesenize ya hu..


Saç Kesebilen Hatuna Teslim Ederim Kendimi..

 Evlenmeden önce kendinize bir sorun; "Ben, ömür boyu bu herifin saçlarını keser miyim..?"


Yazıyorum buraya, daha da berbere gitmem.. Ben zaten kendimi bildim bileli saçımı 3 numaraya vurduran herifim.. Zanaatkârlık gerekmiyor, uzmanlık gerekmiyor.. Bırak ustayı veya çırağını, kapıdan geçen adamı çağırsan, makineyi alır ve üç numaraya vurur.. Zaten saç diye bir şey de kalmadı.. Artık testesteron hormon seviyem hangi dağın tepesini aşacak kadar yüksekse, kafamın büyük kısmında saç yok.. Ee peki durum böyle iken, ben bu kadar saçsız ve gelişigüzel saçlarımı kestiriyorken, bre vicdansız, benim gibi cimri bir heriften 40 lira almak nedir ya..? Üstelik daha yirmi gün önce 30 liraya kestirmişken..!


Demem o ki, daha da berbere gitmem.. Anneme diyeceğim ki, beni istemeye gelen hatun kızımıza, iyi yemek yapabiliyor olmasının yanında, iyi saç kesme özelliğinin de olması gerektiğini vurgula.. 




Deprem..

 O binaları yapan müteahhitlere,

binalara onay verenlere,

"yorum" adı altında nefretini gösterenlere;

hesap sormadıkça,

enkaz altında kalır ruhumuz.. 

Yok olur âtiye umudumuz..

Geleceğimizi çalmayın..!




Çok Acı Var..

'Su geçirmez' diye aldığım bedenim su geçiriyor.. 

Dünyanın tüm mazlumlarının gözyaşları kalbime doluyor..



Öyle Bir Gün İşte..

Saate baktım.. 

Mesai ilerlemiyordu..

Hava kapalı idi ama yağmur bir türlü yağmıyordu..

Masam karmakarışık, evraklar imzasız bekliyordu..


Duramadım işyerinde..

Önce bahçede buldum kendimi, sonra markette.. En son yürürken gördüm kendimi çiseleyen yağmur eşliğinde..


Bakın, abartmıyorum, yağmur adı altında yumruk yağıyordu bana.. Şükür o yumrukları ruhuma indiren Yaradan'ıma..







Yarın Bir Milat Olabilir..

Yarın, otuzsekiz yıllık hayatımda hiç yapmadığım, hayatımın bundan sonraki kısmını etkileyeceğini düşündüğüm, insanlık için minnak, benim için çok büyük bir şey yapacağım.. 

Yapmam gerekiyor mu, yoksa her şeyi bırakıp önce yapmam gereken şey bu mu, şimdilik bilmiyorum ama yaparsam hayatımın değişeceğine inanıyorum..


O zaman... Hadi bakalım..




Hayatıma Hoşgeldin..

Yağmur sesine uyandım sabah.. 

Dokuzu onsekiz geçiyordu..

Haftalar sonra kimse yoktu evde..

Sessizliğin huzuru yayılmıştı etrafa..

Kalktım..

Çay demledim..

Kahvaltı hazırladım..

Tepsiye koyup televizyon karşısına geçtim..

Tam elliyedi dakika kahvaltı yaptım..

Bulaşıkları mutfağa koydum..

Televizyon karşısına geçtim yeniden..

Üzerime ince bir battaniye aldım..

TRT Belgesel kanalını seyrederken uyuyakaldım..

Yaklaşık iki saat sonra telefon sesine uyandım..

İşyeri arabasındaki sorunun çözümü için avans ayarlayacağım sözünü verdim..

Sonra yeniden uyumak için yuvalandım ama uyuyamadım..

Kalktım..

Bir duş aldım..

Balkonda biraz nefes aldım..

Biraz kitap okudum..

Markete gidip alışveriş yaptım..

Eve gelip çekirdek çıtladım..

Sonra biraz daha uyudum..


O kadar yazdım ama hiçbir şey anlatmadım değil mi..?

İşte benim hayatım bu.. 

Hoşgeldin..




Yarım Yamalak Bir Hayat..

Nerden bulabiliriz huzuru, kimden..?

Ailemizden..?

Sevdiğimizden..?

Arkadaşlarımızdan..?

İnancımızdan..?

Kendi içimizden..?


Nerden veya kimden bulabiliyorsak huzuru, ne olur yardım edin bana, bulun, getirin.. Ben, bu hayatta, böyle bir ruh dünyası ile yaşamak istemiyorum.. 



Bu Gece Yaşanmasaydı Keşke..

Bazen her şeyi ve herkesi bırakıp ardına bakmadan gidesin gelir ya hani; işte tam da öyle bir gece..



Gel de Bu Sakalı Kesme Şimdi..

Ellerini iki yanına koyup, "Sakallarını kes, ben sakallı kimse sevmem" dedi yeğenim.. Daha 3 yaşında.. Kendinden emin cümlelerine, havasına bak ya.. Karizmanın öz evladı, dedikleri bu olsa gerek.. 

Dayısı kılıklı, net cümleler kuruyor, kestirip atıyor.. Öyle etkili ve kesin bir ifade kullandı ki, sakallarımı kesmekten başka çare bırakmadı bana..

Nihayet beni yola getirebilecek ve sözünü dinletebilecek biri hayatıma damgasını vurmaya başladı.. Böyle birinin lafı dinlenmez mi ya hu; emri başım gözüm üstüne..


Can Azerbaycan..

 Can Azerbaycan, Rabb'im seni muzaffer kılsın.. Rabb'im, yâr ve yardımcın olsun.. 




İhtiyaç Listesi ve Jigololuk Mesleği..

# Lacivert tırtıklı erkek omuz çantası.. (Kaliteli bir şey)

# 5 adet baksır.. (Normal kalite)

# 4 adet tişört.. (2 Adet polo yaka, 2 Adet V yaka.. Kaliteli)

# 2 adet deniz kenarı ve ev içinde kullanmak için atlet tipi askılı tişört.. (Normal kalite)

# 2 adet tatilde giyinmek için şort.. (Normal kalite)

# 1 adet deniz şortu.. (Kaliteli)

# 2 adet orijinal deri kemer.. (Kaliteli)

# 5 adet yarım çorap.. (Normal kalite)

İhtiyaç listem budur.. 
Bunların hepsini alacak kişiye teşekkür eder, duacı olurum.. 

Bu listeye bir takım elbise, bir de spor ayakkabı ekleyen olursa o kişilere jigololuk yaparım..



Zevksiz Hayat..

Bana zevk vermiyor hiçbir kadın.. Ne sohbetleri, ne davranışları ne de hayata bakışları.. Bir tek kadın bedeninden zevk alıyorum o da en fazla 5 dakika.. 

Ben kimseye zevk veriyor muyum..? Asla.. Benimle iken zevk alan bir kadın varsa, psikolojik sorunları var demektir.. 


Demem o ki; zevksiz bir hayat işte..




Yine Aynı Hata..

Yıllık izne çıktım ve Fethiye'ye geldim..


Yine yanlış bir hareket.. Tek başıma böyle bir şey yapmamalıydım.. Önceki yalnız tatillerimden ders almalıydım.. Akıllanmıyorum ben, bir türlü akıllanmıyorum..




Kontrolsüz..

 Sabah uyandım, aklımda sevişme hissi..Neredeyse akşam olacak, aklımda aynı his..


Tüm gün aynı hisle dolaşmak, kendini bir türlü kontrol edememek ve herhangi bir konuya odaklanamamak ne kötü bir durum ya.. Gelen-geçen herkese böyle kötü düşüncelerle bakmak ne fena..


Sahiden böyle biri olmak istemiyorum ama sahiden kendimi kontrol edemiyorum.. Ben niye böyle aşağılık bir karaktere sahibim ya, niye..?


Hâyâller..

Kendimle ilgili çok güzel hâyâller kuruyorum; televizyon karşısında uyuklamakla son buluyor hepsi..


Bu Yıl Öğrendiğim Şeyler..

 Cümleye başlarken, "Bu yıl öğrendiğim en önemli şey..." deyip hayatınızdaki değişiklikleri ifade ediyorsunuz ya hani; abi siz nasıl sürekli bir şeyler öğrenebiliyorsunuz..? 

Ben yıllardır hiçbir şey öğrenememişim gibi hissediyorum.. Sanki ilkokul 3.sınıfa kadar öğrendiklerimle bir hayat geçiriyor gibiyim.. Siz ise sürekli hayattan bir şeyler öğreniyor, üstelik bir de bu öğrendiklerinizi özümseyerek daha sonra bizlere ifade edebiliyorsunuz.. Helâl olsun valla.. Darısı benim gibi odun hayatı yaşayan andavalların başına..



Hayata Fazlalık..

 Öyle bir yalnızlık hissi sardı ki içimi, akşam saat onbirde sokağa attım kendimi.. 

Kimse olmaz, herkes evindedir, diye düşündüm ama neredeyse sokaklar doluydu.. İnsanlar eşleriyle, dostlarıyla yürüyüşe çıkmışlardı.. Evin az ilerisindeki park bile insan kalabalığı içindeydi.. Oynayan çocuklar, yeşile kilim serip mangal yapan, semaverde çay demleyen, çekirdek çıtlayan insanlar doldurmuştu her yeri.. 

Yalnızlık hissinden kurtulmak için çıktığım sokakta, kendimi iyice yalnız hissedip, yarım saat geçmeden eve attım cüssemi.. Sonrasında hemen yatağa geçtim.. 

Artık biliyorum; ben bu hayata fazlalığım.. 



Evcilik Oyununun Çocuğuyum Ben..

Küçükken evcilik oynar mıydınız..? Biz oynardık..  Ya "doktorculuk" oynar; hasta iyileştirirdik, ya anne-baba-çocuk olur, evde büyüklerden gördüğümüz şeyleri taklit ederdik.. 

Evcilik oynarken hiç baba olmuş muydum, doğrusu pek hatırlamıyorum ama çocuk olduğumu iyi hatırlıyorum.. Çünkü bir kez çocuk maması diye çamur yedirmişlerdi bana.. 


Küçüklükten gelen bir durum olduğundan olsa gerek, aradan geçen onca yıldan sonra anladım ki, ben hâlâ evcilik oyunundayım ve hâlâ çocuk rolünü oynuyorum.. "Baba" olabilecekmişim gibi davrandım bir ara ama sahiden başaramadım, hiç başarabilecek gibi de durmuyorum..

Siz de beni bu saatten sonra yeniden <Çocuk> olarak görün lütfen.. Gerekirse mama diye çamur yedirin ama her gün iyice üzüldüğüm baba rolünü artık bana vermeyin.. Çünkü sahiden o rolü oynayamıyor, iyice elime yüzüme bulaştırıyorum..






Yalnız İnsan Korkusu..

 Yalnızım ve bunu en yakınımdaki insan dahi görmüyor..

Yalnız insan ve korkan insan, her ân her şeyi yapabilir, derler.. İnşaallah öyle değildir..








Vazgeçiş..

Selam..


Güzel olan ne varsa ben kaybettim.. 


Diyeceklerim bu kadar.. İyi günler..


Gaza Gelince Yürürüm..

Birkaç gündür, kendi kendimi gaza getirmeye çalışıyorum.. Gaza gelirsem eğer her akşam 1 saat kadar yürüyeceğim.. Yürüyüş yapmamın, hem fiziksel hem zihinsel olarak iyi geleceğini hissediyorum.. Gel gör ki, kaç gündür tembellik daha ağır basıyor.. 


 


Kapı Zilinin Harikalığı..

Kapı zilinin ne kadar harika bir icat olduğunu, kapıyı anahtarı ile açmak zorunda kalan insanlar bilir..

Senin kapı zilini çalmandan sonra, sana kapıyı açarak, gülümseyen bir ifade ile "hoşgeldin" diyen biri varsa, bu hayatta yalnız olduğunu iddia edemezsin.. 





..

Seni özleyen kalbim kurusun..



Cesedimi Varile Koydu Sevdiğini Söyleyen Adam..

Öldürdüler beni..

Beni sevdiğini söyleyen bir adam, hunharca katletti gençliğimi.. Cesedimi bir varile koyup, üzerime beton döktü..

................

Bırakın artık tüm işi, gücü.. Sevgiyi, merhameti, vicdanı boşverin.. Bir varile koyup, beton döküyorlar tüm dünyanın üstüne.. Sevmesin artık kimse, kimseyi..  İnsanlar, artık kirlettikleri bu güzel dünyada yaşamasınlar.. Kirletmesinler tüm güzel hisleri.. Öldürmesinler Pınar Gültekin'leri..




Ev İşi Tembeli..

Bir kez daha anladım ki, "ev işi" adı altında ne varsa, benim yapabileceğim bir şey değil.. Yemek yapmak da, temizlik de zerre kadar ilgimi çeken eylemler değil.. Ev toz içinde ama ayağa kalkmak bile işkence gibi geliyor.. Açlıktan ölüyorum ama kalkıp iki yumurta bile kıramayacak kadar üşengeçim..

Ben, ev işleri konusunda niye bu kadar üşengecim..? Niye küçükken bu konuda eğitilmedim de hep hazıra kondum ki..!

Şimdi mercimek çorbası içmek vardı.. Yanında pilav, pilav tabağının yan tarafında sarma..  Birkaç saat sonra çay demlemek, çay içerken börek yemek vardı..

Çekyatta uzanıp, televizyon seyrederken, yemek hâyâli kuruyor, iyice kendimi acıktırıyorum.. Oysa kalkıp hâyâlini kurduğum şeyleri yapmak için hiçbir engelim yok.. Sadece tembellik ve ev işi yapmama isteği tutuyor beni.. Sahiden böyle biri olmak istemezdim.. Bazen kalkıp bir şeyler yapmaya niyetleniyorum, hemen aklıma bulaşık gelince vazgeçiyorum.. Böyle biri olmasaydım keşke..

Sevgili hatunlar, değerli herifler; siz, siz olun, evlatlarınızı cinsiyet ayrımı yapmadan, küçükken ev işleri yapma konusunda özendirin ve hatta zorlayın.. İleride benim gibi olmasın hiçbir çocuk.. Emin olun, siz yokken, çocuklarınızın televizyon karşısında yemek hâyâli kurmasını istemezsiniz..



Ondört Gün..

Ondört gün boyunca evde kafayı yemeden yaşayabilirsem, daha da başka bir durum için korkmayın benden..



Yok Yok Yok..!

İçimden soru soruyorum.. Verdiğim cevaplar hep aynı..

-- Hiç değilse günübirlik denize gideyim mi..?
 +Gidemem, arabam yok..

-- Uzaktaki o akrabayı ziyaret edeyim mi..?
+Edemem, arabam yok..

-- Gece, gezineyim mi, deniz kenarında tur atayım mı..?
+Çıkamam, arabam yok..

Yok yok yok.. Eve mahkûmum ben.. Güzel günlere adım atmak istiyorum; tek bahanem olan arabam yok..






Yalnız ve Kahvaltısız..

Sanırım hayatımdaki en zor günler, pazar sabahları..



Saçlarından Tenine, Teninden Kalbime Düşen Damlalar..

Banyodan sonra üzerine havlu alıp uzanıyorsun ya hani..

...Hani ıslak saçlarından, beyaz tenine, omuzlarına ve boynuna damlalar düşüyor ya...

Hani yumuşamış bedenin, pamuk şekeri kıvamındaki ruhun, uykudan kapanmak üzere olan gözlerinle bana bakıyor ve tebessüm ediyorsun ya...

Ben senin en çok o hâlini seviyor ve yanında iken en fazla o ân huzur buluyorum..

Saçlarından düşen damlalar, ruhumda huzur oluyorlar..



Kısa Süreli Çözümler..

Dertlerimi sevmeye başladıktan sonra derdim kalmadı benim..



Kalbe Sızı Veren Türküler..

Yıllar yıllar evveldi.. Daha yeni yetme bir veletken gelmek zorunda kalmıştım Şehr-i İstanbul'a.. Filmlerde izlediğimiz gibi bu şehre gelip, deniz kenarında kollarımı açıp "Seni yeneceğim İstanbul" diye bağırmadım.. Çünkü bu şehirde yaşamayı hiç istemiyordum.. İstanbul'u yenmek ne haddime, yenilmeyeyim başka bir isteğim yoktu..

Geldikten birkaç hafta sonraydı.. Bir tren vagonunda, hiç kimse yokken, bağıra bağıra ve gözyaşlarımın üstüme düşmesine engel olamadan Zeki Müren'in ses tonuyla söylemiştim o türküyü.. Günler boyu süren güçsüzlüğüm, yabancılığım, garipliğim, çaresizliğim ve yalnızlığım, 'gözyaşı' adı altında akmıştı gözlerimden.. 

Aradan yıllar geçti.. Zoraki geldiğim, sevmediğim Şehr-i İstanbul'u sevmeye, benimsemeye, ona aidiyet hissetmeye başladım.. Unuttum mazide bana yaşattığı o yalnızlık hissini; her bir durumuna sevdalanmaya başladım.. 

... Ve yıllar sonra bugün, yine bir tren vagonunda, yıllar önce gözyaşı dökerek söylediğim o türküyü bir başkası söyledi bana.. Duyduğumda, yıllar önce kalbimde hissettiğim o sızıyı hissettim yine.. 

Sizi hiç mutluluğuma ortak edemiyorum belki ama gelin yıllardır kalbimi sızlatan o türküyü dinleyerek sızıma ortak olun benim..


Gurbette ömrüm geçecek
Bir dаrаcık yerim de yok
Oturup derdim dökecek
Bir vefаlı yаrim de yok


Amаn аmаn аmаn аmаn
Bir vefаlı yаrim de yok

Gönlüm bir güzele düştü
Sаrf edecek mаlım dа yok
Özendim derviş olmаyа
Hırkа ile şаlım dа yok


Amаn аmаn аmаn аmаn
Hırkа ile şаlım dа yok...

Dünyа derler o dа fаni
Veren аlır tаtlı cаnı
Hаstа düştüm ilаç hаni
Bir yudum su verenim yok


Amаn аmаn аmаn аmаn
Bir yudum su verenim yok


...........................................
Eda Baba'dan dinleyin..

Sıcak Hava Karamsarlığı..

Ben artık sabahları kahvaltı hazırlamaktan bıktım..

Yemek yeme zorunluluğundan ve yemek yapma derdinden bıktım..

Herhangi bir işi ifa etmekten bıktım..

Terlemekten bıktım..

Yalnız kalmaktan bıktım..

Daha yüzlerce, binlerce şeyden bıktım..

Hayat dört dörtlük olsun ve ben hep hazıra konayım istiyorum..



Uyandırma Servisi..

Her sabah, böyle uyandırılmak güzel olurdu doğrusu..

Yeni Düzen..

Hoşgeldin yeni yemek düzenim..

İşten eve dönünce, yoğurt ve iki dilim ekmek.. Akşam saat dokuz gibi de çekirdek.. Tabii sıcak hava sebebiyle bol bol terleyip, ev içinde donla dolaşmak da cabası..

10 kilo kadar zayıflasam olmaz mı ya..?

Sadakat..

Dün gece, gözümden uyku aksa da, öyle edepsiz bir sohbetin içindeydim ki, biten birçok duygu gibi sadakatimin de tamamen bittiğini anladım..

Bilgin olsun, ben artık sana sadık bir erkek değilim..



Benim Yerim..

Benim yerim, büyük kalabalığın içinde saklanabileceğim Şehr-i İstanbul..

Tanıdık hiç kimse olmasın hayatımda.. Cevap veremediğim sorular sormasınlar bana.. Amcamın evinden, sorulardan kaçmak için ayrılmak zorunda kalmayayım.. Yıllar evvel ölen o gencin çektiklerini bir kez daha yaşamayayım.. İçimde, her gün bir kez daha kanayan yarayı kimseye kaşıtmayayım..

Benim yerim Şehr-i İstanbul.. Artık buraya ve bu insanlara ait hissetmiyorum kendimi.. Çocukluğumun bittiği gün masumiyetimi ve ata toprağı olan bu şehre olan aidiyetimi kaybettim..

Yıllar evvel selâsını okudular umudumun; bu sebeple hep olmayacak hâyâllerin peşinde koşuyorum..





Geç Kalınmış Hayatın Korkuları..

Memleketteyim..

Sabah yedibuçuk-sekiz gibi uyanıyorum.. Gece oniki gibi uyuyorum..

Uyanıp uyuduğum vakte kadar tek konu benim evlenmem gerektiği, bu iş için çok geç kaldığım ama artık vakit kaybetmemem gerektiği üzerine verilen öğütler.. Kimi bakkalın dini bütün kızından bahsediyor, kimi köyde yaşayan uzak akrabanın kızından.. Bugün en son, ağır hastalığı sebebiyle memlekete gelmemize sebep olan amcam, beni mutfakta tek yakalayarak bakkalın kızından bahsetti..

Evlenmek istiyor muyum..? Artık kesinlikle evet.. Ama Allah da biliyor ya evlenme isteğimin ana kaynağı, Rabb'im nasip ederse evlat sahibi olmak.. Bu sebeple hiç tanımadığım biriyle evlenme olayına sıcak bakıyorum..

Peki söylenen kişilerle tanışmak istiyor muyum..? İşte bu sorunun cevabı biraz karışık.. İstiyorum ama korkuyorum, cesaret edemiyorum.. Reddedilme korkusu içimi öyle bir kaplamış ve yıllar önce ailesiyle tanıştığım kızın ailesinin davranışları öyle bir canımı yakmış ki; şimdi cesaret edip de bir adım dahi atamıyorum.. Ayrıca bir de sanırım büyük bir kibir sahibiyim.. Reddedilme durumu kibrimi yaralayacak diye korkuyorum..

Tüm bunların haricinde akrabaların benimle ilgili ortak konusunun bu olması da ayrıca can sıkıcı bir durum.. Hele hele bir yakınımın beni bir köşeye çekip cinsellikle ilgili bir sorunumun olup-olmadığını sorması ayrıca içler acısı bir durum.. Sanki çok talip var da ben evlenmiyorum; evlenmiyorsam bazı gizli sorunlarım varmış gibi düşünülüyor.. Bu bile düşünülüyorsa, gizli kapılar arkasında kim bilir daha neler söyleniyordur..

Çoğu zaman bana pek öyle gelmiyordu ama bu sene kesin olarak kanıtlandı ki; ben bu hayata geç kaldım..




Tavukların .ötünü Bekleyen Yumurta Sevdalısı..

Canım memleketimde her şey bıraktığım gibi.. Yine herkes birbirinin kuyusunu kazıyor, basit şeyler sebebiyle küslükler oluyor, dedikodu kazanı her saniye fokur fokur kaynıyor.. Anladığım kadarıyla herkes her konuda haklı.. O ân ortamda kim yoksa, o kişi haksız.. Ama o arkasından suçlanan kişi ortama gelince, her söylenen unutuluyor, dostluk kardeşlik mesajları havalarda uçuşuyor..

Ben mi.. ? Ben yine takıntılarımla boğuşuyorum.. İlk günler, herkesin beni "Covid-19 Virüsünün Resmi Temsilcisi" olarak görmesine alıştım; şimdi de tavukları takıntı hâline getirdim..

Ben gelmeden önce, kümeste, romantik mum ışığında arpa-buğday yeyip sabaha kadar sevişen ve sabah da organik yumurtalar ile gecenin meyvesini veren tavuklar, ben geldikten sonra yumurtlamaz oldular.. Şuan organik iki yumurta yiyeyim diye, tavukların .ötünü bekliyor, horoz işini iyi yapsın diye kuvvet macunu yediriyor, tavuklar havaya girsin diye saçlarını boyuyor, pedikür/manikür yapıyorum..



İçimizdeki Virüs..

Eğer Batı'da, herhangi bir yerde yaşıyorsanız, siz, siz olun, sıla-i râhim yapmak için evinizden ayrılmayın.. Minik bir fırsat buldum ve memlekete geldim; önceki senelerde, beni kırmızı halı ile kapıda bekleyenler, şimdi perde arasından bakıyor, öcü görmüş masum bebek gibi korkup uzak duruyor..

Zannedersin virüsün yeryüzüne yayılmasının sebebi benim.. "İstanbul" ismini duyan, Çin'in Wuhan şehrinin ismini duymuş gibi oluyor.. Öyle tepki veriyorlar ki, ben bile ister istemez kendimden şüphe duymaya başladım.. Ne olur ne olmaz diye, az sonra 400 ml 80 derece kolonya içeceğim.. Eğer ölmezsem, umarım bundan sonra normal davranırlar.. Yine normal davranmazlarsa, bu defa 5 litrelik dezenfektan içeceğim.. Yeter ki, insanlar normal davransınlar, yabancılık hissettirmesinler..

Yolcu..

Eee o zaman ben memlekete kadar gidip geleyim..

Çayı demleyin siz, Allah nasip etmişse gelirim; nasipte yoksa yapacak bir şey yok..

Hadi selametle, dualarda buluşalım olmaz mı..?


Uyumak için Uyanan Hâyâl Satıcısı..

Âtiyle ilgili bütün güzel hâyâllerimi, gözlerimi açamamacasına bir uykuya sattım.. Yorgunluğun, bitkinliğin, uyku hâlinin, sıcak havanın ruhu herc'ümerc edişinin destanını yazıyorum..

...Evet, her sabah, tüm gün uyumak için yeniden uyanıyorum..





Gökyüzünün Renkleri Solunca, Sığındım Allah'a..

Eee şimdi ne olacak peki..?

Bir karar almak zorunda kaldım tamam da bundan sonrası için hiç plânım yok ki benim.. Ben, yıllardır hep aynı şekilde, aynı düşünceler içinde, aynı gökyüzüne sevdalı olarak yaşadım; daha önce rengarenk olan gökyüzü şimdi kararınca, nereye bakacağımı bilemem ki..

... Ama madem bir karar aldım; Sen azmimi, irademi kaybettirip de, duygularımın esiri olmama fırsat verme Allah'ım.. İçimdeki bu büyük boşluk hissini, Sen'in sevginle doldur da razı olduğun bir hayat yaşamayı, huzurun ve mutluluğun beni esir aldığı bir ömre kendimi adamayı nasip et..

Haydi bismillah..



Bu Kaçıncı Yok Oluş..?

Sanırım hâyâl kurma sebebim ;
her defasında yok oluşunu seyretmek ve üzülmek için..

Uçabiliyor Muyum Acaba..?

Bu gece, hem kendimi, hem karşımdaki insanı hırpalayabilme gücümün olduğunu öğrendim..

Süper kahramanmışım meğer..



Dünyaya Bedel Olma Hâyâli..

Tarih kitapları okumayı sever misiniz..? Veya tarihsel olaylara karşı özel bir merakınız var mı..? Hiç değilse okulda iken tarih dersi gördünüz mü..?

Hani Türk ve dünya tarihi yazarlarının, olumsuz gördükleri belli bir dönemi anlatırken, çok sevdikleri ve tarih kitaplarında sürekli görmeye alıştığımız, "Halk, ağır vergilerin altında eziliyordu." cümlesi var ya; işte o cümlede belirtilen tarihi insanlarla, yüzyıllar sonra aynı cümlede buluşuyor olmak ve ağır vergilerin altında ezilmek de çok tuhaf bir his doğrusu..

Sahiden adilâne bir düzenleme yapılarak, bu vergi sisteminin değiştirilmesi gerekmekte.. Zira vergi verenin üzerine tüm gücünle çökmek ama birçok kişiden vergi alamamak, onlar için sürekli vergi afları çıkarmak, insanların düzene karşı güven duygusunu yer ile yeksan etmektedir.. Halk, artık bu kadar ağır vergiler altında ezilmemeli..

Tabii vergilerden şikâyet ediyorum diye yanlış anlaşılmasın lütfen; bir lokma nimet bulduğumuz her güne binlerce şükürler olsun.. Zaten Doğu ülkeleri kültürlerinde genellikle "aza tamah etmek", ekonomik olarak kendinden üsttekine değil de alttakine bakarak hayatına yön vermek düstûru vardır.. Bu yönden bakınca, şükürler olsun ki, durumumuz birçok insandan ve birçok ülkeden çok daha iyi.. Ama yine de "Bir Türk, dünyaya bedeldir" diye çıktığımız yolda; 1 Kuveytli'nin 22 Türk'e, 1 İngiliz'in 8,3 Türk'e, 1 Avrupalı'nın 7.42 Türk'e, 1 Amerikalı'nın 6,80 Türk'e, 1 Japon'un 6.35 Türk'e, 1 Bulgar'ın 3,81 Türk'e denk geliyor olması, insanın ağrına gidiyor doğrusu..



Yer'siz Boz Kedinin Hüznü..

Hangi şiiri tutsam elimde kalıyor..
Türküler dile gelmiyor,
kitaplar artık bilgi vermiyor..

Karanlıktan korkuyor çocuklar.. 
Artık hiçbiri saklambaç oynamıyor..

Hergün selam veren beyaz güvercinler, nedense beni görmezden geliyor..
Vapurdan atılan simitlere, hiçbir martı tenezzül etmiyor..

Artık ne martıların bir güzelliği kaldı, 
ne Moda Sahili'nin..
Bir sor kendine, yüzü niye gülmüyor hoşsohbet çiçekçilerin..?
Bir sor n'olur,
yolu neden bir yere varmıyor Haydarpaşa trenlerinin..?

Gece saat ikide, 
köprüde,
beni hiç sevmeyen yüzü yaralı köpekle,
ağıııırr ağır yürüyünce,
Seyyar satıcıların yerinden kovduğu boz kedinin hüznü çöktü içime..




Hâyâlerin İftar Saati..

Bazen, bazı hâyâller (T ı k ) kurarsınız da sonrasında içinizden kendinize "Abartma" dersiniz ya ; "ol" deyince olduran Allah, o hâyâlinizin minik bir kısmını hiç beklemediğiniz bir anda gerçekleştirir de şaşar kalırsınız bu duruma..

O hâyâlin tamamının gerçekleşmesi duasıyla, dün akşamın iftar zamanına : Elhamdülillah..



Kadir Gecesi..

  Ne kadar günahkâr olursanız olun; bu gece, içten yapılan bir tövbe ile bir bebek kadar masum olabilirsiniz.. Allah hiç bir zaman sizden umudu kesmedi.. Siz de en zor anda bile Allah'tan umudu kesmeyin.. "Günahın içine battım, artık kurtuluşum yok" diye düşünmek ne kadar yanlışsa, "Hiç kötülük yapmıyorum, ben cennetlik biriyim" diye düşünmek de o kadar yanlış.. Allah sizi kul olarak yarattı.. Kul muhtaçtır, sürekli ister; kibrini, gururunu bir kenara bırakır, muhtaç olan her varlık gibi muhtaç olduğu kudret karşısında aciz olur.. Acziyetinizi kabul etmek, sizi küçük göstermez..

     Kur'an-ı Kerim'in indiği ve bin aydan daha hayırlı olarak nitelendirilen bu gecede, Allah bizden, kul olmamızı, el açmamızı, acziyetimizi kabul etmemizi, dua etmemizi bekliyor.. Günahlardan kurtulmak, içten yapılan bir tövbe ile gerçekleşecek kadar kolaysa, kendiniz için bir tövbeyi çok görmeyin.. Ve tüm günahları kendinde toplamış <Çocuk> için de minik bir dua edin..

     Allah, yâr ve yardımcınız olsun..

................................................

+ Allah'ım sen affet.. Bize her daim hayırlar ver.. Senin yolundan ayrılmayan, sürekli adını anan, şükredebilen kullarından eyle.. Cennette cemalini görebilmeyi nasip eyle.. Peygamber Efendimiz'in (s.a.s.) sancağı altında toplanmayı, O'nun (s.a.s) şefaatine erişmeyi nasip eyle.. Din ve devlet için çalışanlara yardım et; dine ve devlete karşı olanlara mani ol.. Derdi olanlara derman, borcu olanlara borcunu kurtarma fırsatı ver.. Hastalara şifa ver.. Babam ve tüm ölmüşlerimize rahmet et.. Biz de öldükten sonra arkamızdan dua edenleri eksik etme.. Son nefeste "Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammedin resulullah" diyerek can verenlerden eyle.. İşimizi hayırlı, aşımızı temiz kıl.. Sen, affedicisin, affetmeyi seversin, tüm günahlarımızla el açtık, yalnız Sana sığınabilirdik, işte yine sadece Sana sığındık.. Affet bizi Allah'ım; affet..affet..affet..Ve geri çevirme, bu aciz ve günahkâr kullarını.. (Amin)

Rüyaların Sonucu Banyo Yolu..

Haydaaa.. Bana n'oluyor ya hu..? Kaç gündür, sabah uyanınca, gusl abdesti almak zorunda kalıyorum.. Üstelik son zamanlarda hiç öyle sapıkça düşünceler içinde de değilim.. Niye böyle oluyor ki..? Biri hariç gördüğüm rüyaları da hiç hatırlamıyorum.. Sanırım vücudun gerçekten böyle bir gereksinimi var veya her gün aynı şey olduğu için takıntı yaptım..

Sebebi neyse ne.. Elimde olan bir şey değil tabii ki ama bu mübarek günlerde huzursuz oluyorum doğrusu.. Allah hayra çevirsin deee hiç değilse bu günlerde olmasaydı iyi olacaktı..



Ne Zamandı..?

Eminönü-Kadıköy arası vapura binip de eşsiz Şehr-i İstanbul manzarası eşliğinde içimden türkü mırıldandığım gün, en son ne zamandı..?

Ne zamandı, sonunu düşünmeden, içimden geldiği gibi davranıp huzura erdiğim gün..?

Ne zamandı bakışlara aldırış etmeksizin sokaklarda anlamsız dolaştığım zaman..? Moda'da çay içtiğim, deniz kenarında oturup  çikolata yediğim, kulaklığımdan gelen müzik seslerini ruhumda biriktirdiğim o gün, en son ne zamandı..?

 Çok mu imkânsız artık hâyâl kurabilmeyi başardığım o güzel günlere kavuşabilmek..? Yoksa bitti mi çoktan çocukça hâyâller kurabilmek..?

Görüntülü Anne Tavsiyesi : "İnsanoğlu Aynen Böyle..."

Salonda çekyata uzanmış, televizyon izliyordum.. Dünya durdukça başımdan eksik olmayasıca anam, mutfaktan bağırdı :

--- <Çocuk> hele gel..

Uzanırken, birinin beni kaldırması demek, benim gibi tembel biri için eziyet olduğundan, uzaktan halledilebilecek bir durum olabilir diye, herkese yaptığım gibi önce bir yoklama çektim :

-- N'oldu anne, ordan söyle, uzandım..

-- Hele buraya gel, bir şey göstereceğim.

Annem benim canımdır.. Bilir oğlunun ne kadar tembel olduğunu.. Beni kaldırıp da yanına çağırıyorsa, illa ki bir durum vardır ve illa ki gidilmelidir..

Ben de öyle yaptım.. Ayaklanıp mutfağın kapısına kadar geldim.. Bizimki sandalyeye oturmuş, patates soyuyordu.. "N'oldu, hayırdır..?" diye sordum.. Elindeki patatesi gösterdi..



Patatese baktım.. Güzel bir görüntüsü vardı.. Genelde, nasıl oluyorsa, sebzelerin ve meyvelerin en çürüklerini seçip alabilen biri olduğum için bu defa iyi patates almam hasebiyle övecek sandım ki, patatesi tutup ortadan ikiye ayırdı..





"Hahhh yandık; yine fırça geliyor.." diye içimden geçirip de ben ona, o bana bakarken dile geldi kurban olduğum :

-- İnsanoğlu da aynen böyle işte.. Dışı güzel ama içinde kim bilir neler var..


Sihirli El Dokunuşu..

"Hiçbir zaman umudu kaybetmemek gerek" dedikleri söz ne kadar doğru..

Hele benim dünkü hâlime bakın, bugünkü neşeme bakın.. 

Dün,başımda hüzün bulutları dolaşır, kendimi bir türlü toplayamazken; bugün kalkıp halay çekesim, herkese agucuk gugucuk yapasım var..

Öpülesi elleri olan sihirli bir el dokunmuş gibi.. 



Hüzün Bulutları..

Bu gece, ay, benim için doğsun istiyorum..
Yıldızlar benim için süslesinler gökyüzünü..

Şiirler benim için yazılsın, dualar bana okunsun, türküler bana söylensin istiyorum..

Yağmurlar yağsın benim için..
Benim de elimden tutsun sevdalılar..
Bebeler, melekler yerine benimle oynasın..
Dünya bugün sadece benim için dönsün istiyorum..

Herkes ama herkes beni sevsin istiyorum..

Defolsun şu hüzün bulutları başımdan; defolsunlar istiyorum..


O, Öldü..


Anladım ki :
O, öldü..

....................................................


----Gitmeyin, hazır değilim. Bitmesine hazır değilim.


- Özür dilerim.

Kral Lear 5.perdede öldüğünde Shakespeare ne yazmıştı dersin? 'O öldü' diye yazmıştı. Bu kadar, fazlası yok. Şâşa falan yok, benzetme yok, abartılı son sözler yok. Tiyatro edebiyatının en etkileyici eserinde yazan sözler şu: O öldü.

"O öldü" diyebilmek için Shakespeare gibi deha olmak gerekir. Yine de ne zaman o iki kelimeyi okusam, üzerime daima büyük bir hüzün çöküverir. Biliyorum, üzgün olmak çok doğal. Sadece "o öldü" sözünden dolayı değil. O iki kelimeden önce gördüğümüz hayat yüzünden.

Ben hayatımdaki 5 perdeyi yaşadım ve bitirdim Mahoni. Ve gitmek zorunda kaldığım için sevinmeni istemiyorum. Senden tek istediğim, sayfayı çevirmen, okumaya devam etmen ve bir sonraki hikâyeye başlamandır. Birisi bana ne olduğunu soracak olursa, ona hayatımı tüm mucizeleriyle anlatır ve basit bir cümleyle bitirirsin :

 O, öldü.

...........................
Sihirli Oyuncakçı filminden..

Basitliğin Huzur Bulmuş Hâli İnsana Film Seyrettirir..

Hani bazen selam veriyor, hâlimi hatrımı soruyor, hayatında olup bitenleri açıklıkla anlatıyor, plânlarını ve düşüncelerini dile getiriyor, ara ara yemek yaparken fotoğraf gönderiyor ve yeni bir şey aldığında fiyatını ve özelliklerini söylüyorsun ya; çoğu zaman boşuna didindiğini görsem de heyecanını bozmamak için sessiz kalıyor ama kendinle ve hayatla bu denli barışık olduğun, hayatını çekilmez kılmadan basitçe yaşadığın için seninle iletişim kurarken huzur buluyorum..

Yalan yok, bazen, Sadri Alışık'ın o muhteşem Ah Mujgân Ah filmini seninle birlikte seyretmenin hâyâlini bile kuruyorum..

Öyle Bakma..

Öyle bir baktın ki gözlerime; Eminönü-Kadıköy arası sefer yapan tüm vapurlar türkü söylemeye başladılar..


Sorular Sormak İçin Mi..?

Soramadığım, sorunca alabileceğim cevaplara bozulabileceğimi düşündüğüm sorularım var..

Ne yapmalı..? Alacağım cevabı göze alarak sormak mı iyi, yoksa hemen her şeyi içimizde tuttuğumuz gibi bu soruları da içimizde tutmak mı iyi..?

Bu kadar çok şeyi içimizde tutmamız doğru mu..? Neden inandığımız gibi yaşayamıyor, neden hislerimizin peşinden gidemiyor, neden ileride içimizde ukte kalacak şekilde bir hayat sürüyor ve mutsuzlukla boğuşuyoruz ki..? "Ne olacaksa olsun" deyip neden gidip kapısını çalarak, o merak ettiğimiz soruyu soramıyoruz..? Ne oldu, nasıl sonuçlandı, yine başka bahara mı kaldı, yoksa bir güzel haber mi geldi, yoksa haberler kötü mü, yoksa hiçbir gelişme yok mu, ne oldu, ne bitti, neler söylendi, neler yazıldı, nasıl tepki verildi, ne hissedildi, nasıl davranıldı..? Ne, nasıl, neden, niçin..?

Amannn neyse.. Hem zaten niye merak ediyorum ki, artık banane, beni ne ilgilendirir..? Ben evinde oturup, televizyon seyreden yaşlı bir adamdan başka neyim ki..!

Telefon Bağımlılığı..

Bugün iyice farkettim ki, ben telefon bağımlısı olmuşum.. Telefon sürekli elimde.. Gün içinde birkaç kez haber sitelerine bakıyorum, diğer zamanlarda hep instagramda geziniyorum..Eğer işyerinde değilsem, sabah uyandığımda elime telefonu alıyor, gece yatana kadar telefonla ilgileniyorum.. Sanırım günün 8 saati aralıksız telefonu kurcalıyorumdur.. Ne kadar bağımlı ve bir o kadar da boş bir insan oldum ben ya hu.. En kısa zamanda bu bağımlılıktan kurtulmam gerekiyor bu çok belli..



Güvenememekmiş Huzursuzluğun Sebebi..

Sen ne diyorsun hanım, hey..? Ne güvenmesi..?

Bırak bir başkasına güvenebilme hissini, son zamanlarda kendimle o kadar sıkı bir ilişki içine girdim ki, kendi kendimi yarı yolda bırakırım diye, kendime güvenemez oldum ben..


Maziden Ses Gelse Ne Derim..?

Sabah saat sekiz, onsekiz..

Sahurdan sonra uyku tutmadı bir türlü.. Sağa döndüm, sola döndüm, yastıkları düzelttim, üst üste koydum, kolumu yastığın altına soktum, yüz üstü yattım, sırt üstü uzandım ama bir türlü uyuyamadım...Kendimi mazinin kollarına bıraktım..

Hiç daha önce hayatınızda olan ama bir şekilde hayatınızdan çıkan ve daha önce hayatınızda kalıcı izler bırakan insanların, şimdi neler yaptığını düşünüp, onlar yeniden iletişim kurmak isterlerse ne tepki vereceğinizi düşündüğünüz oldu mu..?

Mesela Beyza.. Bana hep iyi davranan, seven, sevdiğini hissettiren, beraberken büyük çılgınlıklar yaptığım ama o zaman ki maddi imkân sebebiyle bir türlü ilerleyemediğim naif ruhlu, kıskançlığında bile bir hoşluk olan kadın; "Özledim seni, nasılsın?" diye mesaj atsa, ne derim..?

Mesela Derya.. Mor dağların prensesi Lebiderya.. Karakteri benimle hiç uyuşmayan, aynı evde kalsak muhtemelen 1 ay içinde ayrılacağım ama onunla iken âşk kavramını iliklerime kadar hissettiğim, bana bazı zamanlar sıcak davranan ama hiç duygularıma karşılık vermeyen, mesaj atsın diye saatler saydığım, Sarayburnu sahilde bir akşam kötü şeyler düşünerek tek başıma hüngür hüngür ağladığım, âşık olduğum kadar da hırpaladığım, son iletişimimizde ağır laflar ettiğim karanfil kokulu kadın; "Affettim seni, ne yapıyorsun?" dese, ne derim..?

Mesela Aynur.. Lise zamanı çıktığım, yıllar sonra yeniden iletişim kurduğum, kalbi güzel, iyi niyetli, düşünceli, tamahkâr, evliliğe en çok yakınlaştığım, âşkı değil ama sevgiyi hissettiren, bana  sevdiğini hissettiren, içimden hep "tam evlenilecek kadın" dediğim, benim için büyük fedakârlıklar yapan, ailesi sebebiyle hayatımda kalıcı hasarlar bırakan, ailesi çöplükse eğer o çöplükte açan bir gül olan, son yaptığı ile beni çok ama çok şaşırtan memleket kokulu kadın; "Pişmanım, sen ne yapıyorsun?" dese, nasıl karşılık veririm..?

Ve sen.. Bu yazıları okuduğunu bildiğim, "Benim kalbim artık çalışmaz" dediğim bir anda kalbimin varlığını hissettiren, kendini sevdiren, benim kendimi sevmemi sağlayan, bana en büyük özgüveni kazandıran, yediren, gezdiren, mutlu eden, günaha sokan, sevap işlettiren, üzen, mutlu eden, kendi sığınacak bir liman ararken sığındığım liman olan, zekâsı ve bilgisine hayran olduğum, bana sabır kelimesinin ne olduğunu öğreten, dediğim dedik tavrımı yumuşatan, detaycı, karamsar ve sabırsız huyu sebebiyle çok kızdığım, pire için yorgan yakabilecek huyu olan, öğütlerimi hep kulak arkası eden, ne desem bir türlü yatışmayan, sinirli iken sinirlendiren, mutlu iken hayatı sevdiren, çok üzen, çok mutlu eden, bazen sevgisini hissedemediğim, bazen bana kendimi kocası gibi hissettiren, yemek kültürümü değiştiren, olumsuz yapısının sebebini anlayabildiğim, yüzde kırk üzüyorsa yüzde altmış mutlu eden, bazen yanından deli gibi kaçmak istediğim, bazen nefes alır gibi yanımda istediğim, olumlu veya olumsuz bir şekilde hayatı dolu dolu yaşamamı sağlayan, son dönemde iyice sabırsızlaştıran ve büyük kırılmalar yaşatan, olumlu ve olumsuz yönden kendi gücünün farkında olmayan kadın; korkularım gerçek olsa ve "Barıştım ben..Sen nasılsın?" dese, ne derim..?

Hiç düşündünüz mü, bir döneminize damga vuran, artık mazide kalan, yolu  sizin yolunuz olmayan insanlar yeniden iletişim kurmak isterse, ne dersiniz..? Mazi, mazide kaldığı için mi güzel, yoksa mazinin gücünü âtiye taşıdığımızda mı güzel olur..?

Hâyâli Namaz, Hasretlik Cemaat..

Allah kabul ederse, Ramazan münasebetiyle, teravih namazını evde annemle birlikte kılıyoruz.. Ben imam, o cemaat, Rabb'e yakarıyoruz..

Bugün, yatsının son sünnetini kılarken, namaz kılıyor gibi görünsem de bir hâyâle daldım..

Önde ben, arkada annem, yanında sen.. Beraber şükrediyoruz Mevlamıza.. Başka bir gün beraber camiiye gidiyoruz.. Başka bir yıl, yanımızda minik bir sıpa daha oluyor..

Bugün, önde ben, arkada hâyâlimdeki sen, namaz kıldık ya.. Benim gibi günahkâr biri için ne tuhaf bir hâyâl böyle bir bilsen..



Daldan Dala..

Daldan dala atlayasım geldi..

+ Virüs sebebiyle haftalardır kendini eve kapatan, taşıyıcı olmamak için izolasyon sınırlarını zorlayan sevgili kardeşim, sana kötü bir haberim var.. Muhtemelen evde kalan beş-on kişiden sadece birisin.. Zira bugün gördüm ki, tüm şehir sokakta, her yerde sıra var, her yer dolu..

+ Virüs tedbirleri kapsamında vardiyeli çalışma düzenine geçtik.. Pazartesi, çarşamba, cuma olmak üzere haftanın 3 günü işe gidiyorum.. Diğer arkadaşların haftada sadece 1 gün nöbetleri var.. Gel gör ki bu durum haftalar sürdüğünden, artık herkes bunaldı, evi yakın olanlar işe geliyorlar, hemen herkes işyerinde..

+ Yıllardır, ramazan ayında en çok uykusuzluktan şikâyet ederdim.. Bu sene, şuana kadar ki zaman diliminde uyku konusunda bir sıkıntım olmadı.. Gel gör ki, ben bu fazla rahatı istemediğimi farkettim.. Ramazan, camii demek, teravih demek, kalabalık iftar sofraları demek, mukabele demek, uykusuz ama huzurlu günler demek.. Fiziksel olarak en rahat geçirdiğim bu ramazan, manevî olarak tatmin etmedi şimdiye kadar..

+ Evde kalınca herkes kendini yemeğe verdi.. Herkesin hamaratlık seviyesi arttı.. Ben kalkıyorum, salonda televizyon karşısında uzanıyorum, gece gidip yatıyorum.. Herkesin bu kadar hamarat olduğu bir zaman diliminde bile böyle isem, bundan sonra benden adam olmaz..

+ Evdeki tembelliğin getirisi 3 kilocuk oldu.. Bir de hareket edince hemen yoruluyorum.. Kalp krizi belirtileri yavaş yavaş kendini göstermeye başladı sanırım.. Allah ele-ayağa düşürmesin..

+ İşyerindeki arkadaş sebebiyle pazar alışverişi yapmaya alıştım.. Neredeyse her hafta pazara gidip sebze alıyorum.. Bugün hiç kimse yoktu, yine de gittim pazara.. Aslında hiç ama hiç benlik bir durum değil, üstelik yoruluyorum ve sebze seçmekten de anlamıyorum ama yine de gitmeyince eksiklik hissediyorum.. Çok ilginç bir bağımlılık..

+ Allah'ım, virüs kimseye bulaşmasın, tüm insanlar mutlu olsun tabii ama anneme de bulaşmasın Allah'ım ya.. Yıllardır yeterince çile çekti, bacak ağrıları sebebiyle zaten sürekli ağrı-sızı içinde, hiç değilse bu virüsün olumsuz etkilerini yaşamasın.. Mutlu olsun be Allah'ım, n'olur sağlıklı, mutlu ve huzurlu olsun..

+ Yeniden dayı olma ihtimalim belirmişti ki, Rabb'im yine nasip etmedi.. Ben, bunda da bir hayr olduğunu düşünüyorum tabii ama en hassas ve duygusal ablam olunca ve daha önce de böyle bir şey yaşayınca, kendini toparlaması zor olacak diye korkuyorum.. Yine de sanki bu defa, bir öncekine göre daha güçlü görünüyor gibi..

+ Watshapta aile grubumuz var.. Sürekli iletişim kuruyoruz.. Allah bozmasın, iletişimimiz iyi.. Yalnız son 2 senedir, konu ben olunca, özel günlerde "Allah seni başımızdan eksik etmesin" mealinde cümleler kuruyorlar.. En küçükleri olmama rağmen liderlik vasfı yüklüyorlar.. Bu da ister istemez sorumluluk sahibi biri olmamı sağlıyor.. Sanki hepsine kol kanat germem gerekiyor, ihtiyaçlarını sormam gerekiyor, olumsuz tavırları olsa bile iletişim kopukluğu olmasın diye ses çıkarmamam ve hoş görmem gerekiyormuş gibi oluyor.. Oysa onlar dişi aslan aslında.. Avı bulan, yakalayan, getiren, düzene koyan onlar, hazıra konan ben.. Aslında lider onlar, söz dinleyen ben.. Abim de yurtdışında olduğu için sanırım sadece erkek olmanın getirisi bu.. Ama ilginç bir durum sahiden..

+ Bu evde kalma durumu sebebiyle sizde de karamsarlık oranı arttı mı..? Benim arttı.. Âtiye iyice olumsuz bakar oldum.. Eninde sonunda bu virüse yakalanacakmışız gibi.. Bir daha eski günlere hiç dönemeyecekmişiz gibi..

+ Farkında mısınız, meğer sokaklara çıkıp gezebilmek, alışveriş yapabilmek, biriyle oturup çay içebilmek, sahilde birinin koluna girerek boş boş yürüyebilmek, dışarıda kahvaltı yapabilmek ne kadar harika eylemlermiş.. Meğer hürriyet ne güzel şeymiş.. Ama kabul edelim ki, biz bu virüs cezasını hakettik.. Allah, toplam ağırlığı 10 gram olmayan bir virüs ile ne kadar aciz varlıklar olduğumuzu gösterdi bize.. Sahiden bizler birer hiç'mişiz..

+ Son söz.. Amannn neyse.. Sus.. Yeter..



Kalbime Dokunun..

Yaşım kemâle erdiğinden olsa gerek, son beş-on senedir, yatağa girer girmez uyuyorum.. Gençken böyle değildim, yatağa girdikten sonra düşüncelere dalar, sağa-sola döner, uzun zaman uyuyamazdım.. Oysa şimdi bazen oturduğum yerde bile uyukluyorum..

Yalnız ne oldu bilmiyorum, son 1 aydır yine bir türlü uyuyamıyorum.. Sürekli aklımda bir şeyler var.. Topluyorum, çıkarıyorum, bir türlü sonuca ulaşamıyorum.. Vicdanımın rahat etmediği konular var.. Sinirlenince ne dediğime bakmıyor, en sevdiklerimi üzüyor, sonrasında da büyük pişmanlıklar yaşıyorum..

Bu gece, izin verin, kalbime dokunun da uyuyabileyim olmaz mı..?



Ramazan Geldi, Umutlarım Bayramlara Gebe..

Bir buruk girdik ramazana..
Camiiler kimsesiz, cemaat öksüz kaldı..
Hastalıklar, felâketler, savaşlar arttı..
Ahireti unutanlar, dünyada mahsun kaldı..

Ey Allah'ım, öyle bir ramazan yaşat ki bizlere; kulların Senden hoşnut, Sen kullarından hoşnut olarak bayrama girebilelim.. Öyle bir ramazan olsun ki bu defa, her kulun, çocuk masumiyetine bürünebilsin..

Hoşgeldin Ya Şehr-i Ramazan..



Kendini, Kendine Ait Olmayan Kelimelerle Anlatmak..

Hani ortada hiç bir şey yokken ve hatta neşeliyken, bir durgunluk çöker ya üzerine...

Hani uyumak istersin de uyuyamazsın.. Konuşmak istersin de konuşamazsın ya...

Hani sebebini bilmediğin bir yaşlanmışlık hissi beynini sarar da, kalbin sanki öylesine atıyormuş gibi hisseder ve hatta hissetmeyi bile hissedemez olursun ya...

Hani kendini anlatmak için kelime seçemez de, kendini, kendine ait olmayan kelimelerle anlatmak için uğraşırsın ya...


...Bugün tam da böyleyim..


Belki de böyle değilim de böyle olduğumu sanıyor, belki de nasıl olduğumu anlatacak kendime ait kelimeleri seçemediğim için bu yazdığım kelimelerin anlattığı ruh halindeymişim gibi yapıyorum..


Bilmiyorum..


Belki de biliyorum..


Belki de biliyor olmanın bilinmezliğini yaşıyorum..


Kendimin Katili Kendimim..

"Yazmalısın. " dedi kadın, Gülhane Parkı'nda, harika bir manzara eşliğinde çay içerken..

     Ne yazmalıyım, nasıl anlatmalıyım, bilmiyorum.. Yalnızım.. Yorgunum.. Ve sabırsız.. Ve yalancı.. Ve kötü niyetli.. Bilmiyorsunuz, hayat çok daha kötüleşti son senelerde.. Maalesef ben, temiz kalamadım tüm bu kötülüklerin içinde.. Hatırlar mısınız, bilmem, iki büyük silahım olduğundan bahsederdim her zaman.. Biri dürüstlüğümdü, biri sabrım.. Kalmadı kardeşim, kalmadı.. İnanın bana, saçlarım ağardıkça, ne eskisi kadar sabırlı olabiliyorum ne de yaşantımı dürüstçe sürdürebiliyorum..

     Yanlış anlamayın, ne olur, kimseyi suçluyor değilim.. Yalnızlığım da benim suçum, çaresizliğim de.. En sevdiklerimi teker teker sırtlarından ben hançerledim.. Davaya ihanet eden benim.. Kalplerdeki Kâbe'yi yıkan benim.. Ettiğim yeminleri unutan, verdiğim sözleri tutmayan, sevdiklerimi kendimden nefret ettiren, gül suyu kokan duaları bedduaya çeviren, Leyla'yı Mecnun'a küstüren, bülbülü güle hasret bırakan, güzel bakışları kine dönüştüren, hâyâllerimi teker teker yıkan, sinirlenince karşımdaki insanı üzmek için yakan-yıkan, hissetmediğim şeyleri ardı ardına sıralayan benim..

     İtiraf mı istiyorsunuz kardeşlerim..? O çocuğu öldüren benim.. O kadına tecavüz eden benim.. O genç kızın gelinliğini kana bulayan benim.. O adamın mezarını kazıyan benim.. 

Kardeşlerim.. 
Ben, kendimin katiliyim..

"Peki." dedi adam, Eminönü'nde, tarihi balıkçıda balık ekmek yerken..