Kürkçü Dükkânı..

 Önce Kars'taki sis yüzünden uçağın iptal olması.. Sonra akşam saatlerinde Erzurum'dan uçak bileti alınması.. Erzurum'a giderken kar yağışı ve sisin bizi bırakmaması.. Erzurum'da uçak saatinin uzun uzadıya beklenmesi.. Uçak saatinin gelmesine rağmen kar yağışı sebebiyle rötar olması.. Ve nihayet Allah'ın izniyle gece 12'de eve girilmesi..

Gayet güzel başlayan tatil, endişe verici bir sonla bitmiş olsa da genel olarak "iyi ki gitmişim" dediğim anılar silsilesini yaşamış oldum..

Şimdi nihayet kürkçü dükkânında, televizyon karşısında yerimi aldım..



Rezillik Diz Boyu..

 Rica ediyorum, çocukların bir yeri sızladığında, "öpeyim de geçsin" gibi cümleler kurmayın.. Sonra o çocuklar, fiziksel olarak büyüyor, kelli-felli herif oluyorlar ama ruhsal olarak hâlâ çocuk kalabiliyorlar.. Daha fenası, o ruhu çocuk saf insanlar, ilk kez buluştukları insanın parmağı burkulduğunda "öpeyim de geçsin" deyip rezil olabiliyorlar.. Yapmayın, rica ederim yapmayın..

.................................

Bugün de "sapık" gibi göründük çok şükür.. ! Neyse ki gerçekte de sapık biriyim de haksız yere rezil olmamış oldum.. 



Her Şey Aynı..

Bazı şeyler değişir sanmıştım.. Hiçbir şey değişmemiş.. Dün neyse, bugün de aynı kişi olarak kalmış insanlar..

Git <Çocuk>,  git.. Bu dünya, senin mutlu olacağın bir dünya olmaktan çoktan çıkmış.. Git ve hapset kendini duvarların ardına..



Müjde Gibi..

 Bugün, öyle güzel bir haber aldım ki, yıllardır aradığım defineyi bulmuş gibi hissediyorum nedense..

Rabb'im, benim için güzel olan bu haberi, herkes için güzel ve hayırlı etsin inşaallah..



Ardahan..


 İlk gün dolu dolu geçti.. Ermenistan sınırına kadar gittik.. Ani Harabeleri'nin 50 mt ilerisi Ermenistan.. 

Sonra Kars merkezde gezdik.. Kaleye gittik..

Tüm lokantalar kapalı olduğu için karda, araba kaputunun üstüne çay, peynir, köfte, yöresel yiyeceklerden koyduk ve afiyetle yedik..

Akşam yemeği olarak kaz ikram ettiler.. Bol tuzlu idi.. Afiyetle mideye indirdik..

Soğuktan mı bilmiyorum ama aylardır çıkmayan uçuk, gelip dudağımda yerini buldu..

Haa asıl mesele şu.. Eski dönemdeki kadar kar yok ama hava aynı derecede soğuk.. Dün eksi yirmidört dereceydi..

Yani iyi başladı, devamı da iyi olsun inşaallah..



Daldan Dala..

 Daldan dala atlayalım o halde..


+ Öncelikle hemen söyleyeyim; ben de herkes gibiyim.. İşe gidiyorum, eve geliyorum; eve gelip, işe gidiyorum.. Bu virüs ortaya çıktı çıkalı, sosyal hayat denilen şey kalmadı.. Hoş öncesinde var mıydı, o da şüpheli..

+ "Herkes gibiyim" dedim de, siz de benim gibisiniz değil mi..? Benden gizli gizli geziyorsanız iki elim yakanızdadır haa..

+ Yılbaşı olduğu için mi, yoksa mesai saatleri kısaldığı için mi bilmiyorum ama işler çok yoğun.. Birçoğunu yetiştiremiyorum.. Sabah 10'da geliyor, yerimden hiç kalkmadan 16'ya kadar çalışıyorum.. Çoğu zaman tuvalete bile gitmeyi unutuyorum.. Gel gör ki gün sonunda, "Ne iş yaptın?" diye sorsanız; somut hiçbir iş gösteremez durumdayım.. 

+ İşyerinin mıntıkasını değiştiriyorlar.. Birkaç sene sonra da işyerinin Çerkezköy veya Tekirdağ'a taşınma ihtimali var.. İyi mi, kötü mü bilmiyorum.. Yaşayalım bakalım ne olacak.. 

+ Şehr-i İstanbul'da kar yağışının hasretini çekince, geçen hafta, ablam ve yeğenimin gazıyla Ardahan'a uçak bileti aldım.. Nasip olursa ayın 22'si ile 29'u arasında memlekette olacağız.. Sağlam kadroyla gideceğim için muhtemelen iyi bir gezi olacak diye düşünüyorum.. İnşaallah düşündüğüm gibi olur..

+ Zayıflamaktan umudumu kestiğim için 2 haftadır akşamları yürümüyorum.. İki hafta içinde sadece bir kez yürüdüm.. Hevesim bitti, gitti..

+ İşten geliyorum, yemek yiyorum, biraz uyuyorum, uyanınca haberleri seyrediyorum, çay-çekirdek-bisküvi üçlüsü ile saat dokuzu görüyorum.. Saat 10 gibi bazen havuç, bazen tatlı yiyorum.. Gece saat 2 gibi uyuyorum..

+ Fena halde telefon bağımlısı oldum.. Evde iken telefon hep elimde.. Sürekli instgramda ve internette geziniyorum.. İnstgramda yeni yeni insanlarla bazen tartışıyor, bazen şakalaşıyor, bazen hoşsohbetin içinde oluyorum.. Böylece ölü bir halde günümü bitiriyorum..

+ Sürekli elimde telefon olduğu için olsa gerek, gözlerim iyice bozuldu.. Özellikle sağ gözümde bozukluk derecesi iyice arttı.. 

+ Geçen gün, yeniden kitap okurum diye bir kitap aldım.. Masanın üzerinde o bana bakıyor, ben ona.. Eskiden "insanlar nasıl olur da kitap okumak için zaman bulamaz?" derdim.. Meğer zaman illaki bulunuyor da kitap okuma hevesi kayboluyormuş.. Kitap okumayı özlüyor ama okuyamıyorum bir türlü..

+ Son beş-altı aydır borsadayım.. Bazen kâr ettiğim de oluyor ama çoğu zaman batıyorum.. Geçen gün, Murt'tan borç alarak borsaya girdim; iyice bağımlı oldum belli ki.. Sahiden zevkli ve heyecanlı ama bağımlı olmaktan ve büyük paralar yatırmaktan uzak durmak gerek.. 

+ Yeter sanırım bu kadar cümle.. 

+ Heee.. Duygusal olarak bir şey yazmadım çünkü boşluktayım.. Geçen gün internette hoşuma giden bir cümle okumuştum.. "Farkında mısınız, artık kimse kimseye âşık olmuyor.. Âşk sektörü tamamen bitti" mealinde bir cümle yazmıştı.. Sanırım haklı.. Çevrenize bir bakın, kimse kimseye âşık olamıyor artık.. 'Mantık birlikteliği' aldı başını gidiyor.. Ayrıca adı konmamış birliktelikler var.. Herkesin konuştuğu 5-10 kişi var ama bu iletişimin adı yok.. Tuhaf bir dönem.. Ama ben de öyle olmak isterdim doğrusu.. Ben birine bağlanınca yetmiş yıl sürüyor o kişiden uzaklaşmam.. Bağımlı bir bağımlılık benimkisi.. 

+ Ee yeter daa..


Orhan Veli..

 



Hamam Taşı Gümüşten..

 Sabah uyandım, dilime bir şarkı dolandı.. Bir şarkı dilime dolandıysa, günde binbeşyüz kez dinler, her fırsatta mırıldanırım.. 

... Yalnız kaç aydır nasıl azgınsam, dilime dolanan şarkı, 'Hamam taşı gümüşten' diye çok müstehcen ama çok da güzel bir melodisi olan şarkı... Gazinolarda, pavyonlarda söyleniyor genelde.. Ben de birkaç sene önce, bir sokak röportajında, sokakta şarkı söyleyen bir çocuktan dinlemiştim.. 

Bugün dilime dolandı ya, işe gittim, birkaç kez dinledim, dolayısıyla herkes dinler oldu.. Tüm gün işyeri olarak bu müstehcen şarkıyı dinledik ve sohbetlerimizi bu şarkı üzerinden yaptık.. 

İşin tuhafı, öğlen saatlerinde meyve-sebze alışverişi için pazara gittim ve pazarda yürürken sesli sesli bu şarkıyı mırıldanıyordum.. Şarkıyı dinleyince, pazarda bu şarkıyı söyleyerek ne büyük bir risk aldığımı anlamış olacaksınız.. Ama dikkat edin, sizin de dilinize dolanmasın, yoksa rezil olma ihtimaliniz çok yüksek..

Bu yazı da sapıklığımın ve azgınlığımın şarkıda kendini bulmuş hâli olarak kalsın burada.. Her gece kötü sitelere gire gire bu hâle geldim işte.. Siz siz olun, bu günlerde selam bile vermeyin bana.. Yanıma kız gelen, 17 çocuklu kadın olarak çıkar bilesiniz.. 19 kilo mesir macununu tek başıma yemiş gibi yerimde duramaz hâldeyim.. Gece saat 22:45'te mesaj yazarsanız, mesajın devamı kötü yerlere gider; sonra bana sitem etmeyin.. 




Natamam..

 Seyyar satıcılar geçmiyor sokaklardan artık.. Ne "eskici" diye bağıran var, ne de "demirci".. Oysa evimizde bir sürü eski eşya birikti.. Onları vereceğiz.. Bardak alacağız.. Tabak alacağız.. Mandal alacağız.. 


     Beyaz güvercinlerin beyaz kanatlarının sesi duyulmuyor artık.. Ne kanat çırpan var, ne uçan.. Oysa bir sürü güvercin uçardı eskiden.. Kimisi gelir balkonda yuva yapardı.. Apartman sakinleri ile komşuluk ilişkileri kuramazdım ama güvercinler benim ayrılmaz komşularımdı.. Anne güvercin doğurmayagörsün, kardeşim olmuşçasına sevinirdim.. O zamanlar, ne kadar büyük mutluluktu, anne güvercinin yavrularını doyurduğunu izlemek.. 

     Yağmur yağmıyor artık.. Ne şemsiyeli insanlar var sokakta, ne de yağmurdan kaçanlar.. Toprak kokmuyor artık.. Sevdalısı yağmura hasret kalarak kapadı gözlerini.. Oysa sağanak şekilde yağmur yağardı eskiden.. Yağmur için, berekettir, derlerdi.. Biz de bereketlenelim diye ıslanırdık donumuza kadar.. Çamurda oynaması ayrı bir zevkti, çamurdan ev, araba, oyuncak yapmak ayrı bir zevk.. Su birikintilerinin içinden geçmesi bile güzeldi.. Yırtık ayakkabılarımızdan su geçerdi ayaklarımıza ve annemiz hasta olacağız diye kızardı ama ne yağmurun eğlencesinden uzak dururduk ne de çamurda oynamaktan.. 



     Âşıklar elele gezmiyor artık.. Ne mektup yazan var, ne sevdiğinin gözlerine bakıp da okumak için şiir ezberleyen.. Oysa en büyük zevkimizdi âşık bir çiftin birbirine nasıl davrandığını izlemek.. Basit şeylerle tartışmaları, birbirlerini affetmeleri, kaçamak öpüşmeleri, elele gezmeleri; onların ileride evleneceğini düşünmek, ne büyük zevkti bizim için.. Okula başlamadan önce âşık olmuştum bakkalın kızı Nilüfer'e.. Utanma hissinin ne olduğunu o zaman öğrendim.. Gidemiyordum yanına, konuşamıyordum.. Ancak uzaktan bakıyordum.. Benden bir yaş büyüktü ve ben her sabah onu görebilmek için ekmek almaya bakkala gidiyordum.. Yanıma arkadaşlarım geldiğinde, az daha cesaretlenir, bulabildiğim tüm çiçekleri bir zarfa koyar, onların kapısından veya penceresinden içeriye atardım.. Hiç unutmam, bakkal Fevzi Amca'nın sözlerini.. "Ola, sen benim kızıma mı sevdalandın..? " demesini.. Nasıl da korkmuştum.. Fevzi Amca gülerken, ben nasıl da yeminler edip böyle bir şey olmadığını söylemiştim.. 

     Anneler doğurmuyor artık.. Ne bebek sesi var ortalarda ne de bebek elbiseleri.. Oysa en büyük zevklerimizden biri idi bebek sevmek.. Bizim evde bebek yokmuş, ne çıkar, komşuların birinde mutlaka sevilecek bir bebek vardır.. Giderdik, bebek sevmek için izin isterdik.. Öperdik, agucuk yapardık, gugucuk yapardık.. Gülümsemesi için bildiğimiz tüm şaklabanlıkları yapar, bebek gülümsediğinde "bana güldü" diye herkese hava atardık.. 



    Türküler söylenmiyor artık.. Ne yanık sesli adamlar var, ne uzun hava çığıran kadınlar.. Oysa türkü söylerdi sanatçılar, biz ezberlerdik söylediklerini ve bir grup kurar, söylerdik biz de mahalle içinde.. Kimimiz elimize taş alır, tenekelere vurarak uygun sesleri çıkarmaya çalışırdık.. Sesi güzel olanlara ayrı bir itibar eder, bulduğumuz her fırsatta onlara türkü söyletirdik.. O meşhur söğüdün altında, az mı türkü söyledik Erkan'la.. ? "Sevdiğim aman.. of aman.. "

     Allah'a yalvarmak için kalkan eller yok artık.. Ne dua eden var ne de şükreden.. Oysa doğar doğmaz Allah'ı bilsin diye kulağına ezan okunurdu çocukların.. Yatmadan önce dua etmemiz gerektiğini, abdest almasını, Kur'an-ı Kerim'in olduğu bir şey gördüğümüzde öpüp alnımıza koymamız gerektiğini, ezan okununca sesimizi çıkarmamamızı, namaz kılmasını ve Allah'ın büyük kelâmını öğretirdi bize büyüklerimiz.. Ezan okunurken, uzanıyorsak bile üşenmeden doğrulur, ezana eşlik etmeye çalışırdık.. Kandil gecelerinde şerbetler hazırlanır, "okunmuş" diye içilirdi çocuklara.. Ramazan ayı mübarekti, bereketti, eğlenceli idi.. Toprak damlı evimizin damında ezanı beklerken, sabrın ne olduğunu öğrenirdik.. Ezan okunması ile sabretmemizin karşılığını alır, en güzel yemekleri mideye indirirdik.. Tatlılar, meyveler, çerezler de cabası.. 

      Çevremdeki herkes hasta artık.. Herkes ölüyor teker teker.. Kötü insanların öldüğü yetmiyormuş gibi iyi insanlar da ölüyor.. Ve ölürken tüm güzelliklerini de yanlarında götürüyorlar.. 



     Şehit olmadan bir ay önce, üniversite binasının bulunduğu adrese gönderdiği mektupta, " <Çocuk>, sayfanın arkasındaki şiiri tamamlayamadım.. Sen tamamla.. Tamamlanmış halini bana geri gönder.. " demişti Mert.. 

     Mert toprağa düştü.. Toprağı şereflendirdi kanı.. Ey Hâk, o şiir hâlâ tamamlanamadı.. 





Ya Olduğun Gibi Ya Göründüğün Gibi..

Acaba ileride bir gün, söylediklerimizle yaptıklarımız birbirini tutacak mı..? Yoksa ömür boyu, farklı şeyler söyleyip farklı davranışlar sergilemeye devam mı edeceğiz..?


Yeşil Ruhuma Bina Yaptılar..

Milletin 'ocağına incir ağacı dikerler.'
Benim ruhumdaki incir ağacını söküp, 
5 katlı 2+1 ev diktiler..

Eksik Yaşamın Hâyâlleri..

 Şimdi seninle beraber duş almak vardı.. Sıcak suyun altında, sıcak tenini keşfe çıkmak; her bir yerine dokunup, hiç ayrılmayacakmışız gibi kenetlenmek vardı.. 

Sonra yumurtalı patates eşliğinde beraber kahvaltı yapmak vardı.. 

Sonra beraber televizyon seyretmek, yeniden oynaşmak, yemek yemek, akşam çekirdekle birlikte çay içmek veya sadece meyve yemek.. Sonra uyumak..

Benim hâyâlim sadece bu kadar.. Sağlığımız, huzurumuz, mutluluğumuz da yerinde ise, bundan başka bir hâyâlim olmadı benim.. Sadece bu kadar işte..

Ne tuhaf değil mi..? Kiminin hiç umursamadığı normal yaşantısı, bir başkasının en büyük hâyâli olabiliyor..

...Ve yine ne tuhaf değil mi..? Yolun yarısını çoktan geçmiş bir herifçioğluyum, hayat hâlâ bana böyle hâyâller kurdurabiliyor.. Oysa şimdi çok farklı hayâllerim olmalıydı benim...

Demem o ki; bu hayatta yaşadığım her ân kendimi yalnız hissettim ve ben bu hayatı istediğim gibi hiçbir zaman yaşayamadım.. Ben bu hayatı hep eksik yaşayanlardanım..


2021..

 Ee bir şey değişmedi.. Her şey dünün aynısı gibi.. Boşuna mı kurduk onca hâyâli..? Bu sene de mi göremeyeceğiz mucizeleri..?