Sonra o soğuk ve kimsesiz eve girdim..
Bu ev benim miydi..?
Kendimi bildiğim günden beri bu eve, bu şehre, bu bedene, bu hayata aidiyet hissetmedim.. Hiçbiri benim değilmiş gibi.. Ben hep misafirimmiș gibi..
Evin her odası karanlıktı.. Bir dokunuşla holdeki ışık yandı.. Sonra salon.. Sonra mutfak.. Sonra yatak odası.. Lambalar yanıyor ama ev bir türlü aydınlanmıyordu..
Salonun ortasında olan sehpanın üzerinde dünden kalan kuruyemiș tabağı vardı.. Mutfak tezgâhının üzerinde dağılmış olarak iki günlük bulaşık duruyordu.. Yani benim gibi, ruhum gibi, düşüncelerim gibi ev de çok çirkindi..
Buzdolabından yoğurt, masa üzerindeki poşetin içinden iki dilim ekmek aldım.. Evin her bir köşesi gibi, ekmeğin de küflendiğine şahit oldum.. Ekmeği çöpe attım.. Yoğurdu buzdolabına geri koydum.. Salona geçip 3 adet fındık, 2 adet badem attım ağzıma.. Televizyondan belgesel kanalı açtım.. Battaniyenin altına girip, belgesel seyrederek uyuyakaldım..
Uyandığımda saat 6 olmuştu.. Biraz televizyon seyrettim.. Sonra kalkıp hazırlandım ve işe gittim..
Yüzyetmișbeș yıldır aynı şeyleri yapıyor, aynı duyguları besliyor, aynı hüzünleri yaşıyor, ait olmadığım bu hayata hep aynı pencereden bakıyorum.. Ben bu bedene ve bu hayata hapsedilmiș bir suçluyum sadece..
0 Yorum:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.