Herhangi Bir Kadından Çok Şey İstemek..

Sevişmek istiyorum..

Sadece sevişmek değil, yumuşak ve pürüzsüz bir kadın tenine dokunmak, o kadının göğüslerinin ve göbeğinin üzerinde uyumak istiyorum.. Öyle özel bir kadının da hâyâlini kurmuyorum üstelik.. Kimin olduğuna özen göstermiyor, bu konuda kalbimi de dinlemiyorum.. Herhangi bir kadın olması yeter benim için.. Sadece çırılçıplak teninin üzerine uzanmama, arada öpmeme izin versin, şefkatle gözlerime baksın, tüm vücuduma dokunmaktan çekinmesin ve benden tiksinmesin yeter.. Acıyan gözlerle değil de şefkatli ve arada șehvetli gözlerle baksın, hiç değilse yanında ben varken, beni dünyadaki en özel insan olarak hissettirsin istiyorum.. Hiç değilse yatakta, her şeyin ve herkesin önüne koysun beni.. Ne kadar kötü seviştiğimi değil de onu ne kadar tatmin ettiğimi hissettirsin.. Hiç değilse yatakta, "senden başkası umrumda değil" diyebilsin.. 

Sevişmek istiyorum.. Sadece bedenimle değil, ruhumla da sevişmek istiyorum.. Öyle özel bir kadın olması da umrumda değil artık, herhangi bir kadın tarafından varlığıma ve bedenime değer verilsin istiyorum.. 



Türkü..

Türkü dinlemek istiyorum..

Issız bir yere gidelim, biri sadece benim için türkü söylesin istiyorum..

Ben bu hayata doyamadım; türkülere, şarkılara, şiirlere, güzel filmlere vee..... doyamadım.. 



Hâyâller Biter, Yeni Hayat Başlar..

Zaten son dönemde belliydi kurduğu cümlelerden, bakışlarından, davranışlarından.. Akıllandığını, davulun bile dengi dengine çalması gerektiğini kavradığını, benden tamamen vazgeçtiğini, yeni bir hayata yelken açtığını gözleri söylüyordu bana.. Çok geçmedi, nihayet bir soru sonrası itiraf da geldi :

"Belli ki benden sana hayır yok.."

... 

Her zaman ondan daha cesurdum ama son dönemde benim düşüncelerim daha da ciddileşmiști oysa.. Hele ki bu sene.. Bu sene cesaret hapı içmiş gibiydim sanki.. Memlekete götürecek, babamla tanıştıracaktım.. Babamla tanışmasının hâyâlini kurabiliyordum.. Memlekete gitmeyi teklif bile ettim.. Şimdi ise tek başıma gitmek için bilet aldım.. 

Bir cümle ile bitti o kadar sene.. 

Yeni hayata bismillah deme zamanı geldi çattı artık.. Bir yaştan sonra zor geliyor her yenilik.. Ki yeniliğe ne kadar açığım, orası da muamma.. 

Her neyse.. Buna da elhamdülillah.. 

Ve haydi bismillah.. 





Parkta Kucaktaki Ayaklar..

Evdeydim..

"Buluşalım mı?" diye mesaj atmıştın.. "Olur.." demiştim.. Sen buluşmak isteyince, bir şeye moralin bozuk, kafayı toplayamıyorsun da kafa dağıtmak için benimle buluşmak istiyorsun sanmıştım.. Öyle düşünerek beklemiștim seni..

Yaklaşık 40 dakikalık yoldan arabanla gelip, beni evin kapısından almıştın.. 

... 

Biliyor musun, ben en çok senin arabana binerken utanıyor, en büyük eksikliği senin arabanda hissediyordum.. Sanki senin değil de, benim seni arabamla almam gerekiyormuş gibi.. Sanki yanında sığıntıymıșım gibi.. Erkeklik özgüvenimi arabana biner binmez kaybediyormușum gibi.. Ama affet, ne yapayım, Mevla nasip etmedi işte..

... 

Arabana bindikten sonra normalde "Nereye gidelim?" diyen sen, "Sizin parka gidelim mi?" deyip, daha önce defalarca gittiğimiz, evin yakınındaki geniş ve güzel parka gitmiştik.. Sonra arabanı uygun bir yere park etmiştin.. 

... 

Arabayı park etmekle ilgili sıkıntıların var senin.. Acemilikten mi, yoksa ruhunun daralmasına gelemediğinden mi bilmiyorum, park ettiğin yerin geniş olmasını, önünde arkasında araba olmamasını istiyorsun.. Hee bir de trafikte iken daha asabi ve inatçı oluyor, diğer sürücülere çok laf söylüyor, sakin kalamıyorsun.. 

... 

Arabayı park ettikten sonra bana sarılmıştın.. Bir de minik bir buse kondurmuștun dudaklarıma.. O zaman anlamıştım moralinin bu defa bozuk olmadığını ve sadece benim için geldiğini.. 

Bana kalsa, arabanın içinde uzun uzun öperdim seni ama sen "Hadi inelim" deyince, arabadan indik.. Neden bilmem çantanı hep arka koltuğa koyuyorsun.. Yanındaki koltuk boş olsa da arka koltuğa koymayı âdet edinmişsin..

Arabadan inince hemen arka kapıyı açmış, çantanı almıștın.. Ben o ara sana bakıyordum.. Sonra bagaj kapısını açtın.. Arada gülümseyerek bana baktın.. Yanına geldim, bagajın içine baktım.. İki katlanır sandalye ve piknik sepeti görmüştüm.. 

Daha önce de böyle şeyler yapmıştın ama bu defa ben hiç beklemiyordum.. Yüzüne sevgi dolu ve gülümseyerek baktım.. Sonra sandalyeleri ben aldım, piknik sepetini sen.. 

Yaklaşık 5 dakika yürüdükten sonra kendimize en uygun yeri bulmuştuk.. Hava sıcaktı ama hafif bir esinti vardı.. Aydınlatılmıș parkta, yemyeşil çimlerin üzerine sandalyeleri açmıștık.. Sen piknik sepetinden önce bardakları çıkarmıștın.. Sonra termosu.. Sonra plastik bir kutu çıkarırken, içinde tatlı olduğunu anlamıștım.. Yüzümde iyice güller açmıştı tatlıyı görünce.. Sonra bana özel olarak şeker ve çay kaşığı çıktı.. Beni düşünerek, sepete şeker ve çay kaşığı koyduğun için mutlu olmuştum.. 

... 

Hatırlar mısın ilk buluştuğumuz zamanları..? Bana her kahvaltı hazırladığında, çayın yanına şeker koymazdın.. Kendin şekersiz içiyorsun diye, bana şeker vermeyi hep unuturdun... Ben sessizce ve uzun uzun çaya bakar, "ahhh ahhhh" gibi bir şeyler söyler, sen anca o zaman şeker vermeyi unuttuğunu anlar, koşar adım şeker ve kaşık getirir, ben arada tebessüm ederdim.. O anlarda nedense bir mahcubiyet olurdu sende.. Ama ekmek konusunda öyle değildin.. Benim bir lokmada yiyeceğim mini minnacık ekmekle, tüm kahvaltıyı bitirmemi isterdin.. Ben, "Biraz daha ekmek lütfen yaaa.." diye diye senden ekmek almaya çabalardım.. Sen de beni kıramaz, istemeye istemeye ekmek verirdin.. Aradan geçen aylardan sonra artık ekmek konusunda inadından vazgeçip bana bol bol ekmek vermeye başlamış, hatta sen de ekmek yer olmuştun.. 

... 

Sepetten son olarak çekirdek çıkarmıştın.. Sonra çayımı doldurup, içine şeker atıp karıştırmıştın.. Çikolatalı/kakaolu tatlıya çatalı daldırıp, ilk bana yedirmiştin.. Ben içimde olan tüm sevgi kaynağını yüzüme yansıtmış, sana hayranlıkla bakıyor, tatlının ve çayın keyfini çıkarıyordum..

Yeşil çimde huzur bulmak istemiş olacaksın ki, ayakkabılarını çıkarmış, oturduğun yerden çimlere basıyordun.. Hafif rüzgâr olduğu için üşüyeceğini düşünerek, ayaklarını kucağıma uzatmanı istemiştim.. Az ileride oturan insanları gösterip, "Olmaz ayıp olur." demiştin.. "Uzat ya, niye ayıp olsun.. Daha neler.." diyerek, zorla ayaklarından tutup kucağıma almış, üşümesin diye ayaklarını okșamıș, avuçlarımın arasına almıştım.. 

Orada, o gece, en güzel buluşmalarımızdan birini yaşamış, havanın biraz daha serinlemesi ve saatin geç olması sebebiyle evlere gitmek için ayaklanmıștık..

O akşam ne güzeldi.. O park ne güzeldi.. O çay, o tatlı, o çekirdek, o benim için özel gelen çay şekeri ve kaşığı ne güzeldi..

Kaç yıl geçti..? Kim bilir, o güzel akşamın üstünden kaç asır geçti..? Heyy gidi hey.. 

Bugün iş çıkışı o parka gittim de, kucağımdaki o minik ayakların geldi aklıma.. Hadi bir kez daha uzatsana kucağıma.. Kucağımda ayaklarının eksikliği var.. 



Yanılsama..

Rüyalar da yalanmış meğer..

İnsan zihninin, kendi kendini kandırmasından ibaretmiş her şey.. 



Cümleler Yarım..

Yağmur yağmıyor Şehr-i İstanbul'a..

Hava sıcak.. 

Terleyebileceğim kadar terliyorum dışarıda.. 

Yüzümde ter damlaları, avuçlarım ıpıslak..

Zihnimi toparlayamıyorum bir türlü.. 

Kâh işleri düşünüyorum, kâh başka şeyleri.. 

Bazen düşüncem cümle hâlini almadan, başka bir düşünceye dönüşüyor.. 

Düşünceler arasında gidip geliyorum..

İşte deniz kenarındayım, sahilde oturmuş karpuz yiyorum.. 

İşte șimdi büyük göğüslü kadın fotoğraf göndermiş, kendimi tutamıyor, göğüslerini emiyorum..

Birden ișyerinde beliriyor, işleri yapıyorum.. 

Aniden memlekete gidiyor, soğukta mışıl mışıl uyuyorum.. 


Yağmur yağmıyor bir türlü Şehr-i İstanbul'a.. 

Hava bir türlü serinlemiyor.. 

Koşar adım yürüyen insanlar hiç terlemezken,

ben onların yerine terlemenin sıkıntısını yaşıyorum.. 

Kitap okuyamıyorum.. 

Satranç oynayamıyorum.. 

İbadet yapamıyorum..

İhtiyaç sahibi hiç kimseye fayda sağlayamıyorum.. 

Konudan konuya, daldan dala atlıyor düşüncelerim, 

adam akıllı bir cümle uyduramıyorum..

 

Hamburger, patates kızartması, tavuk yedim akşam yemeği niyetine.. 

Ve bol asitli bir kola içtim.. 

Muhtemelen yarın yine kilomdan șikâyet edeceğim..

Ama yine dayanamayıp yemek yiyeceğim.. 

Güya evde sadece yoğurt yiyecektim, 

bugün hamburger, dün iskender kebap yedim.. 

İki evim var, maaşım var; yemeğe ve alışverişe yetmiyor paralar.. 

Helâl kazancın bile bereketini kaçırdım müsriflik yapa yapa.. 

Şükretmeyi de unuttum, insanlığı da.. 


Marmaris çok mu uzak..? 

Veya Ege'de şirin bir sahil kasabası..? 

Deniz çekiyor ruhumu.. 

Denize bakan bir evin balkonunda geçireceğim bir ömrün hâyâlini kuruyorum.. 

Ben bebekken de, çocukken de yaşlıydım.. 

Şimdi iyice emekli oldu ruhum.. 

Bazen testesteron hormonu sarıyor beynimi..

Kadının memelerini emdiğimi düşünüyorum.. 

Sonra sekste bile berbat olduğumu hatırlayıp, fanteziyi bile yarım bırakıyorum.. 

Erken boşalma, erken düşünceler, yarım cümleler.. 

Hayatımdaki her şey böyle eksik işte.. 

İki kelimeyi yan yana getirip de, anlamlı bir cümle uydurmayı başaramadım bir türlü..

Cümleler yarım, sözler yarım, hâyâller yarım... 


Herkes çok genç.. 

Yirmili yaşlarda çevremdeki herkes.. 

Düşünceleri de, hayata bakışları da henüz çok ham.. 

Daha doğru dürüst darbe yememiş, hayatın çıkar üstüne kurulu olduğunu kavrayamamıșlar.. 

Onlara kalsa çok güçlüler.. 

Onlara kalsa dünyayı değiştirecekler.. 

Onlar şarkı söylüyor, ben uzun hava.. 

Onlar arabayla uçuyor, ben anca yaya.. 


Erken doğduk, çok erken.. 

Ya da geç bilinçlendik, çok geç.. 

Bu akılla, şimdi onbeș yașında olmamız gerekiyordu bizim.. 

Belki hayatı bu denli kaçırmazdık.. 

Şu üç artı bir evde, bu kadar yarım kalmazdık.. 


Demem o ki, yağmur yağmıyor Şehr-i İstanbul'a.. 

Hava sıcak..

Bu sebeple olsa gerek, cümleler yarım yamalak.. 

Belli ki, bu gece, anlamlı bir cümle çıkmayacak.. 



Diş..

Dișler, insanın hayatını ne kadar çok etkiliyormuş meğer..

3 aydır ön taraftaki 4 dişimden yoksunum ve bu durum hayatımı yüzde 70 oranında etkiliyor dersem yanlış demiş olmam.. Sahiden büyük sıkıntı imiş diş olmaması.. Kendimi bildim bileli dişlerimle ilgili sıkıntı vardır ama özellikle ortadaki dişlerin olmaması, hem yemek alışkanlığını, hem gülümsemeyi, hem de sosyal hayatı çok etkiliyormuş meğer.. Gülümsemekten çekiniyor insan.. Haliyle iletişim kurmak daha da zorlaşıyor... En basitinden, ısıra ısıra ekmek arası bir şeyler yemeği özledim yahu..

Tez zamanda, Ya Șafiî, Ya Șafiî, Ya Șafiî.. 



Başarı İçin Kes Kurtul..

Dikkat ediyorum, libidosu düşük olan, aklı fikri pipisinde olmayan erkekler, bu dünyaya çok faydalı işler yapıyorlar.. Çevresine ve insanlığa bir şeyler katmak için çabalıyorlar.. 

Benim de içinde olduğum, diğerlerinin durumu ise.... Ne dünyaya, ne çevresine ne de kendilerine bir hayırları var.. Uzak durulması gereken, dünya ve insanlık için asalak olanlar da tam onlar.. 


Emekli Ruhum..

Sabah, emekli ruhumla uyandım.. İçimde ne bir azgınlık vardı, ne telaş, ne mazi, ne diğer sıkıntılar.. Sakin bir ruh sadece..

Hani deniz kenarında bir evdesindir.. Sabah saat altı, yedi gibi uyanırsın.. Hava hafif serindir, güneş henüz gücünü göstermemiștir.. Etrafta in cin top oynuyordur.. Peynirini, zeytinini, yumurtanı, çayını hazır eder de balkonda kahvaltı yaparsın ya; işte öyle bir günün hâyâline uyandım.. 

Sadece bedenim değil, ruhum da deniz özlemi çekiyor.. Yazlıkçı mantığı ile uyuyup, uyanmak, denize girmek, günü boş boş geçirmek, biraz gezinmek, balkonda zaman geçirmek istiyor..

Ne gerek vardı, yanlış yerde yanlış anlaşılacak mesajlar atmaya..? Kızgınlığı da hak ettiler, fırça yemeği de.. Sonra sular duruldu, kızgınlık bitti, aradan epeyce zaman geçtikten sonra ortam yumuşasın diye mesaj atıldı.. Ancak bu defa diğer taraf tersledi, uzatılan el itildi, mazideki her şey bitirildi..

Şimdi emekli ruhuyla, hiçbir şeyi dert etmeden, bir yazlıkta uyanmak istiyorum.. O yok, bu yok, şu yok... Hiçbir şeyi düşünmeden, askılı bir atlet ve geniş bir baksır ile balkonda zaman geçirmenin hâyâlini kuruyorum.. Mazide sıkıntı mı çekmişim, biriyle kavga mı etmişim, sevdiğim kadın bensiz başka bir hayata mı adım atmış, hiç sevilmemiş miyim, maddi sıkıntı mı çekmişim, ailem veya sülalemde sorun mu varmış, arkadaşım dediklerim uzaklaşmış mı, bir kız çocuğunun ve ayrıca bir arabanın hâyâlini kurarken o hâyâller kursağımda mı kalmış; ne önemi var bu sıkıntıların..? Ben, bugün, deniz kenarında bir yazlıktayım, balkondayım, umursamadan bir ömür geçirip, son nefesi vereceğim zamanı bekliyorum.. 

İşte gündemim bu.. 

İşte hayat bu.. 



Mazi, Bir Vardı, Bir Yoktu..

Günlerce uzaklıktaki yere gidiyordum..
Ama ne gitmek.. Git git bitmiyordu.. 
Gidiyordum ki yemeğim hazır.. 
Üstelik özenle hazırlanmış masada sevdiğim şeyler var.. 
Önce karnımı doyuruyordu, sonra bedenimi.. 
Karnımı ve bedenimi doyurduktan sonra da hayatımda olup bitenlerle ilgili ağzımdan laf almaya çalışıyor, her söylediğim cümleden sonra "Ben anlamıştım zaten" veya "Ben tahmin etmiştim" diyordu.. Karnım ve bedenim doymuş olduğu için mi, yoksa o büyük göğüsleri ağzımda harika bir tat bıraktığı için mi bilmiyorum, hayatımda olup biten ne varsa dökülüyordum.. Susmam gereken konularda bile susamıyordum bir türlü..

Şimdi o büyük göğüsleri kim emiyor, yemeğini kim yiyor, masayı kime hazırlıyor bilmiyorum.. En son göğüslerini okşamak için uzattığım elime tükürürken görmüştüm onu.. Sonra öğrendim ki, benim ona verdiğim samimiyetimi alarak, başka bir ülkeye göç etmiş..

Ne tuhaf bir kadındı.. Masum gözleriyle insanın içinde olan ne varsa görebiliyordu..  Nasıl da bırakıp gitti diğer tüm kadınlar gibi.. Kadınların doğasında mı bu vardı acaba..? Hiç gitmeyecekmiş gibi görünüp ansızın çekip gitmek..? Yoksa erkeklerin doğasında mı bu var..? Büyük göğüslü kadının yaşattıklarını, her kadın yaşatsın diye her kadında aynı şeyi aramak..? 

Neyse ne.. Hepsi birer hatıra oldu artık.. Zihnim de bu hatıralarla doldu taştı..
Bir vardı, bir yoktu... 


Hâyâller Biterken..

Burnum mu kapandı da artık kokunu alamaz oldum..?

Gözlerim mi bozuldu da seni her ânımda yanımda göremez oldum..?

Sen yokken bile vardın bende.. Sadece gözümün önünde değil, ruhumda, bedenimde.. Her ânımda, her saniyemde... 

Peki şimdi ne oldu..? 

Yokken var olan sen, yokluğa mı karıştın..? Artık bir başkasının rüyalarına giriyor, bir başkasını mı heyecanlandırıyorsun..? Sen de mi, hâyâlimde olduğunu, esasında var olmayan biri olduğunu anladın..? Sen de mi gerçek hayatın gerçekliğinde kayboldun..?

Gözlerimi kapatınca neden görmüyorum seni..? Teninin kokusunu neden alamıyorum..? Neden her gittiğim yerde sen varmışsın gibi davranamıyorum..? Neden her geçen gün, varlığının yokluğa dönüşmesine tanık oluyorum..? 



Çok Bile..


Bu hayatı kendim seçtim..

Varsın patates kızartması, köfte, tavuk, sarma, börek olmasın.. Varsın senin için özel hazırlanmış masalar, leziz yemekler olmasın.. Ekmek ve yoğurt yeter bana.. Ohh mis.. 

Adam olana çok bile.. 

Elhamdülillah.. 


Karpuz..

İyi ama bu karpuzlar niye bu kadar büyük..? Herkes 4 ila 6 kişilik evlerde yaşamıyor sonuçta.. Tek başınayım.. Canım karpuz çekince, en küçüğü 8-10 kilo olan karpuzu alınca bitiremem ki.. Bana 1 veya en fazla 2 kiloluk karpuz lazım.. Ama yok.. Ee canı karpuz çeken biri olarak, karpuz yemeyeyim mi yahu..?