Sabah, emekli ruhumla uyandım.. İçimde ne bir azgınlık vardı, ne telaş, ne mazi, ne diğer sıkıntılar.. Sakin bir ruh sadece..
Hani deniz kenarında bir evdesindir.. Sabah saat altı, yedi gibi uyanırsın.. Hava hafif serindir, güneş henüz gücünü göstermemiștir.. Etrafta in cin top oynuyordur.. Peynirini, zeytinini, yumurtanı, çayını hazır eder de balkonda kahvaltı yaparsın ya; işte öyle bir günün hâyâline uyandım..
Sadece bedenim değil, ruhum da deniz özlemi çekiyor.. Yazlıkçı mantığı ile uyuyup, uyanmak, denize girmek, günü boş boş geçirmek, biraz gezinmek, balkonda zaman geçirmek istiyor..
Ne gerek vardı, yanlış yerde yanlış anlaşılacak mesajlar atmaya..? Kızgınlığı da hak ettiler, fırça yemeği de.. Sonra sular duruldu, kızgınlık bitti, aradan epeyce zaman geçtikten sonra ortam yumuşasın diye mesaj atıldı.. Ancak bu defa diğer taraf tersledi, uzatılan el itildi, mazideki her şey bitirildi..
Şimdi emekli ruhuyla, hiçbir şeyi dert etmeden, bir yazlıkta uyanmak istiyorum.. O yok, bu yok, şu yok... Hiçbir şeyi düşünmeden, askılı bir atlet ve geniş bir baksır ile balkonda zaman geçirmenin hâyâlini kuruyorum.. Mazide sıkıntı mı çekmişim, biriyle kavga mı etmişim, sevdiğim kadın bensiz başka bir hayata mı adım atmış, hiç sevilmemiş miyim, maddi sıkıntı mı çekmişim, ailem veya sülalemde sorun mu varmış, arkadaşım dediklerim uzaklaşmış mı, bir kız çocuğunun ve ayrıca bir arabanın hâyâlini kurarken o hâyâller kursağımda mı kalmış; ne önemi var bu sıkıntıların..? Ben, bugün, deniz kenarında bir yazlıktayım, balkondayım, umursamadan bir ömür geçirip, son nefesi vereceğim zamanı bekliyorum..
İşte gündemim bu..
İşte hayat bu..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.