Şimdi Allah'a, zamanın unutturan şifalı gücüne teslim olma zamanı..
Şimdi sessizlik vakti..
Hani insan kaç yaşında olursa olsun, ruhu hep genç kalıyor ya, keşke bedenle birlikte ruh da yaşlansa idi.. Zira şuanki durumda çok tuhaf görüntü oluşuyor..
Milletin "amca, dayı vs" dediği koca göbekli, kelli felli bir adamsın ama ruhun hâlâ genç; içten içe saklambaç, misket oynuyor, ip atlıyor, top peşinde koşturuyorsun.. Sürekli görüntüne ve bedenine yakışmayacak şeyler yapıyorsun.. Bedenine uygun olarak 'ağır abi' olman gerekirken, sen hâlâ içinden evcilik oynuyorsun.. Dolayısıyla bedenine ve görüntüne tezat bir hayat yaşıyorsun..
...Hatta -sanırım- insanın bu kadar umutvari olmasının bir sebebi de bu ruhun bir türlü yaşlanmıyor oluşudur.. Bedenin yorgun düşmüş, gözlerin kapanıyorken, gecenin bir vakti hâlâ umutvari hâyâller kuruyor olmanın başka bir açıklaması olmasa gerek.. Hayatımızdaki düzensizliğin ve yıkımların sebebi de yine bu yaşlanan bedene inat genç kalan ruhtur.. Kannımca yaşlı bir ruh, bu kadar toy hareketler yapmamıza izin vermezdi.. Yani demem o ki, düzen ve huzur istiyorsan, bedeninin ölümü gibi ruhunun da ölmesinin bir yolunu bul..
Kurumuş bir ağaç dalından düşen kuş yumurtası gibiydi ömrüm..
Bir kuş geldi, kondu, yuva yaptı..
Sıcacık tüyleriyle sarıp sarmaladı beni..
Sonra şiddetli bir rüzgâr esti..
Kurumuş ağaç dallarının birbirine dokunma sesi kulakları dağladı..
Ansızın yuvam dağıldı..
Ben yere düşerken, sıcacık yuvam rüzgârda uçuşuyordu..
Şimdi yuvamdan uzaktayım..
Kendimi "iyiyim" sanıyordum..
Oysa kırılmıştım,
hasretin acısını "iyiyim" kelimesinin ardında saklıyormuşum..
Şimdi anladım :
Yurtsuzum..
Yuvasızım..
Bir yere ait olma hissinden uzağım..
Kurkusuz bilirdim kendimi, oysa çok korkağım..
Kurumuş bir ağaç dalından düşen kuş yumurtası gibiydi ömrüm..
Bir yuvaya hasret dolu..