Ben çoktan vazgeçtim kendimden..
Sen de artık vazgeç benden..
Değmem..
Devletimiz varolsun, Marmaris'te bir seminer düzenlemiş; bana "<Çocuk> boş boş oturma, sen de git seminere, az insan içine çık" demiş..
Marmaris.. Seminer.. Deniz.. Otel.. Tatil.. Ne güzel değil mi..? Yok arkadaş, güzel değil.. Gidesim yok.. Evden işe, işten eve, öyle basit bir hayatım var ki, güvenli alanımdan dışarıya çıkmaya korkuyorum.. Hiç bir yere gidesim gelmiyor..
Geçen gün konuşurken, "Sanırım en çok işyerinde mutluyum" dedim de arkadaşlar "eyvah eyvah, sen bitmişsin, hayatını kaybetmişsin" diye alay ettiler.. Ama cidden öyle, -ev hariç- nereye gidersem gideyim, işyerindeki kadar mutlu olamıyorum..
Sanırım haklılar, ben cidden bu hayatı kaybedenlerdenim.. Bu saatten sonra bir şey değişir mi, onu bile bilmiyorum.. İşyerine o kadar bağımlı oldum ki, sene bitmek üzere, benim geçen seneden 30 gün, bu seneden 30 gün olmak üzere toplam 60 gün yıllık izin hakkım var ve hâlâ kullanmadım.. Çünkü gidecek, daha doğrusu gittiğimde huzur bulacağım bir yer yok.. Her sabah "Yeni biri olacağım.." diye uyanıp, her akşam günü aynı şekilde bitiriyorum.. Bu durum bir gün bir yerde patlar mı bilmiyorum ama elimde ve zihnimde kendime ait hiçbir hatıra ve atiye yönelik bir plân yok.. Ot geldim, saman olarak geberip gideceğim sanırım..
Evin salonunun girişinde olduğumu hatırlıyorum.. Rahmetli teyzemin kocası Nurettin Amca, kanepede boylu boyunca yatıyordu.. Yüzü solgun ve beyazdı.. Ölmüş olmasından korktum, ona doğru bir adım attım.. Nefes aldığını gördüm.. Ama sanki ölmek üzereydi.."Ya ölürse..?" diye düşünerek yatağıma geçtim.. "Ölürse oğullarını nasıl arayıp, haberi nasıl veririm..?" diye düşünüyordum..
Sonra uyumuşum sanırım.. Derinden "<Çocuk>" diye bir ses duydum.. Uyku sebebiyle çok idrak edemedim.. Bir daha beni uyandırmak istercesine "<Çocuk>" sesini duydum.. Bu sesi biliyorum: Babamın sesiydi bu..! Yorganı üzerimden kaldırıp da ona "Efendim" derken, içimden, 'gece hastalandığını, onu hastaneye götürmemi isteyeceğini' düşünüyordum..
Ayağa kalktım, odama kadar gelmişti.. Karşımda duruyordu.. Her zaman gülen adamın yüzü asıktı.. Yüzüne bakıp "Ne oldu..?" diye sorduğumda, "Şuramdan kan aktı" diyerek, sol çenesinin alt tarafını, boynunun az üstünü gösterdi.. Yüzünde hafif kan vardı.. O gösterdiği yere baktım, yara veya kan yoktu.. "Burda kan yok ki babam" dedim.. Biraz rahatlamış şekilde bu defa gömleğinin üzerinde, sol omuz tarafındaki kanı gösterdi.. Baktığımda kan izi vardı.. Sonra yüzüne baktım, traş olmuştu.. Sakalları hiç yoktu, yüzünde belli belirsiz köpükler vardı..
"Sen traş mı oldun..?" dedim.. "Evet" dercesine yüzüme baktı.. Sanki korku vardı yüzünde.. Onu öyle mahsun görünce "Seni çok seviyorum babammm, çok seviyorum..!" deyip sarıldım.. Yatağıma, daha doğrusu yastıkların üzerine iki kağıt para koydu.. Yabancı paraydı ama büyük para hissi uyandırdı bende.. İçimden, "ölmekten korkuyor, hastaneye falan gidilirse diye parasını bırakıyor" düşüncesi geçiyordu.. Ben, "seni çok seviyorum babammm " deyip sarılmaya devam ediyordum..
Sonra uyandım.. Saate bakmadım ama gece olduğu belliydi.. Yine de çok geç vakit değildi ki, evin yukarısındaki tarladan eğlence sesleri geliyordu.. Rahmetli için Fatiha okudum, sonra geri uyumuşum..
Yeniden uyandığımda, pazar günü saat altı yirmisekizdi.. Bir daha uyku tutmadı.. Başım ağrıyordu epeyce..
Peki neydi bu rüya..? Ailemizde olan bir sorun, onu yattığı yerde rahatsız mı etmişti..? Bana para vererek "Kalk git ve olaya el koy" mu demek istiyordu..? Yoksa "kanım aktı" derken, ne kadar rahatsızlık duyduğunu mu söylemek istiyordu..? Dua mı bekliyordu, onunla ilgilenmediğimizi mi düşünüyordu..? Neydi bu rüya, bana ne anlatmak istiyordu..?
Ben hiç "Babamm" diye hitap etmezdim üstelik.. Rüyada neden iki kere üstüne basa basa "babammm" dedim..?
Kolay kolay rüya görmeyen biriyim; bu rüyanın tabiri nedir bilmiyorum ama ben gerçekten çok özledim..
El-Fatiha..
Sen istedin.. !
Hiç öyle suçu başka tarafa atma.. Ağlama, zırlama, zırıldanma.. Kibrini ön plâna çıkarıp da kendini masum, beni cani gibi gösterme..
Hem uzatılan eli tutmuyor hem de buna rağmen ağlıyorsan, ağlamayı seviyorsun demektir.. Ağlamak için beni kullanma..
Onlarca sıkıntım varken ve her sıkıntı biraz daha boğarken, bir de kendinle uğraştırma..
Geçen gün konuşurken, konuşmanın içinde "aşure" kelimesi geçince, dilimi dışarı çıkarıp ağzımın suyunu temizlerken "Neee aşure mi..?" dedim diye, sen kalk üç günlük yoldan aşure getir..
Güzel insanlar var be, cidden güzel insanlar var..
Aşure de öyle bir şey ki.. Birbiriyle uyumsuz olan onlarca malzemeyi yan yana getiriyorsun ve ortaya enfes bir şey çıkıyor.. Ee bir de bu aşurenin geldiği yeri düşününce, hepsini yeyip iyice hazmetmek ve her bir zerrende o aşurenin tadını hissetmek istiyorsun..
Bazı yemekler sadece mideyi değil, ruhu da doyurur.. Bu aşure de öyleydi.. Kokusu içine çekile çekile, boynu öpülesi bir aşure idi..