Türkü söyledi bana..
Türkü..
Bana..
......................
Bir gün sonra not : Birini kıskandırmak için <Çocuk>ça bir uydurma hâyâldi..
Yıllık iznin dördüncü günü..
Geçen gün, "Pier Loti Tepesi'ne gideceksen haber ver" demişti.. "Ee hadi, bugün, o gün" dedim..
Kalabalıktı... Sırf teleferikte iki fotoğraf çekilecek diye, tamı tamına 33 dakika teleferik sırası bekledik.. Nihayet bindik.. Eşsiz manzara eşliğinde çay içip, tost yedik.. Ben iki tane tost yedim.. Kesinlikle doymadım ama yine kilomla alay etmesin diye doymuş gibi davrandım..
Doymuyorum arkadaş, son dönemde hiçbir şeyden doymuyorum..
......................
Günler sonra not : Birini kıskandırmak için <Çocuk>ça bir uydurma hâyâldi..
Cuma namazından sonra, hamile kadınların aşermesi gibi canım katmer istedi.. Hem AVM'de gezer, hem de alt sokakta katmer yerim diye Beylikdüzü'ne gittim..
Marmarapark Avm çok kalabalıktı.. Hemen her katta, birçok mağazaya girdim.. Nike ve Skechers marka iki spor ayakkabıda gözüm olduğu için ayakkabı denedim.. Birinde parama kıyamadım, ötekinde ise 44 numara kalmamıştı.. Birçok mağaza dolaştıktan sonra kendime sadece bir bere aldım.. Gel gör ki o kadar dolaştıktan ve kalabalık sebebiyle iyice bunaldıktan sonra 10 dakika yürüyüp de katmer yiyecek derman bulamadım kendimde.. Metrobüse atladım, evin yolunu tuttum.. Katmer hâyâli de başka bahara kaldı ne yazık ki..
Ne güzel bir gün değil mi..?
Hayatınızın çok özel bir döneminin nefes almaya başladığı bir gün..
Farklı iki şehirde alınan nefeslerin, yıllar sonra bir şehirde birleşmesi ve o saatten sonra alınan nefeslerin daha anlamlı olmaya başladığı bir gün..
'Her şey bitti' derken, 'Daha dur, yeni başlıyor' denilen bir gün..
Mutluluğun, özgüvenin, huzurun ve hâyâl kurabilmenin günü..
Yemek alışkanlığının değiştiği, kısa bir zaman diliminde harika yemeklerin yendiği bir gün..
Hiçbir zaman beklentinin tam olarak karşılanmadığı ama minik bir davranışın bile mutluluk saçtığı bir gün..
Hâyâllerin, güzel bakışın, merhametin, vicdanın, huzurun ve mutluluk türkülerinin söylendiği bir gün..
21 Aralık..
Anılarda kalacak hep güzel bir gün..
Hava henüz kararmıştı.. Hafif bir yağmur vardı.. Soğuktu ve üşüyordum.. Anne karnındaki cenin gibi iki büklüm girmiştim montun içine..
Yanımdaki kişi farklı mıydı..? O da benim gibi üşüyordu.. Bu havada, deniz kenarında yürümenin iyi bir fikir olmadığını dile getiriyordum..
"Ne karamsar bir adamsın ya!" dedi.. "Nefes alıyorsun, yürüyorsun, karnın tok, Yeşilköy gibi böyle güzel bir yerde hayatı kucaklamak varken, of pof ediyorsun. Senin de çilen çekilmez ha" diye ekleyip, arkama geçti, iki elini sırtıma koydu, beni ittirerek "koş hadi koş da ısın biraz" dedi..
O havada, karanlıkta, arkadan beni ittirerek koşturmaya başladı.. Yalan yok, hem bol bol gülümsedim, hem ısındım hem de benim için getirilen üç adet çikolatalı gofretimi yedim..
Yanınızda neşeli insan olunca, ister istemez siz de neşeleniyor, basit şeylere bile gülümsüyorsunuz.. Madem neşelenmek bu kadar basit, öyle insanları cebimizde taşıyabilsek sorun çözülecek gibime geliyor..
.....................
Günler sonra not : Birini kıskandırmak için <Çocuk>ça bir uydurma hâyâldi..
...Misal dese ki, "Babacığım, ayakkabımın bağcığını bağlar mısın..?" Bağlayamam..
Veya mont giyindiğinde fermuarını çekemem..
Yapamam yani.. İstesem de yapamam..
Durumum bu iken, nasıl özgüveni yüksek biri olabilir veya karamsar olmaktan vazgeçebilirim ki..?
İşte bu sebeple kırkbin çeşit bahane buluyor, en ufak bir olumsuzlukta kabuğuma çekiliyorum.. Korkuyorum inan bana gelecekte olabilecekler yüzünden ânı yaşamaktan korkuyorum.. Biliyorum geç cevap veriyorum.. Biliyorum merak ettiğin onlarca soruyu geçiştiriyorum.. Ama işte korkuyorum..
Pamuk ipliği ile bağlıyım hayata, inan bana, kalbim, bir hâyâl kırıklığını daha kaldıramaz artık..
Kaç ay oldu, -işyeri hariç- evden kafamı çıkarmadığım, balkona çıkmadığım, pencereden bile bakmadığım..?
Sosyal bir hayattan bahsediyorlar.. Sosyal hayat, sosyal olmak nedir Allah âşkına..? Sokağa çıkamamak, sokaktan korkmak, sokağa çıkmayı gereksiz bulmak sosyal hayatın hangi bölümünde konu başlığı olarak yazıyor..?
Bu nasıl bir hareketsizlik..? Nasıl bir umursamazlık..? Nasıl bir vazgeçmişlik..? Bana n'oldu, neden bıraktım kendimi bu kadar..? Neden bu kadar çaresiz hissediyorum..?
Eskiden bir eve misafirliğe gidilince, ev sahibi fotoğraf albümünü çıkarır, fotoğraflar misafirlere gösterilir, sohbetler o albüm etrafında ilerlerdi..
Evin küçüklerinin girmesi yasak olan, sürekli temiz ve düzenli bırakılan misafir odaları vardı..
Misafir gelince özel yemekler hazırlanır, misafirin eve bereket getirdiğine inanılırdı..
Peki şimdi..? Evine misafir gelen kaldı mı..? Misafir gelmesin diye kaç çeşit bahane sıralıyoruz..? Bereketi kaçar diye, misafir olmadan yemek masasına oturmayan bizler, şimdi misafirle birlikte yemek yiyebiliyor muyuz..?
Yıllar ne çok şey aldı götürdü bizden farkında mısınız..? Toplumsallıktan bireyselliğe geçiş yaptık.. Bireyselleştik, bireyselleştikçe bencilleştik.. Bencillikten de sıkıldık, neredeyse kendimize bile tahammül edemez olduk..
Hadi onlarca fotoğrafın olduğu bir albüm gösterin bana.. "Şu kim, bu neci?" diye sorular soralım birbirimize.. Bencil ve yalnız hayata veda edelim.. Tomurcuklu çayı beraber içelim..
Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü..
Maaşaallah sosyal medyada herkes çok bilinçli bir şekilde günü değerlendiriyor.. "Hepimiz engelli adayıyız", "Fiziksel engel önemli değil, yeter ki kalpler engelli olmasın", "Engellileri engellemeyin", "Engel sadece beyindedir" cümleleri havada uçuşuyor..
Ben, otuzdokuz yaşında doğuştan ortopedik engelli bir bireyim arkadaşlar.. Ve bu cümleleri kuran insanlara zerre kadar inanmıyor, insanların samimi olduğunu düşünmüyorum.. Yıllar önce "Ben kızımı sakat birine verirsem, millet, "kızın ne kusuru vardı ki sakat birine verdiler!" derlerse ne derim?" cümlesini duyduğum gün kaybettim umudumu.. Sevdiğim kadın, ailesinden ve çevresinden gelecek tepkilerden korktuğu için beni onlarla tanıştırmaktan imtina ettiği gün vazgeçtim güzel günlere dair hâyâller kurmaya.. Sokakta beni görünce "vah vah yazık" denildiğini duyunca, dilenciyim sanılıp elime para tutuşturulunca, bir mekânda oturunca tüm gözlerin üzerimde olduğunu hissedince ve buna benzer sayısız olay yaşayınca vazgeçtim bu ülke insanından bir beklenti içinde olmaya..
Sizin engellemeleriniz yüzünden sokağa çıkamayan, çalışamayan, evlenemeyen, başkasına muhtaç bırakılan yüzbinlerce engelli birey, dört duvar arasında hapis hayatı yaşarken, Allah âşkına bırakın bu göstermelik duyarlılık mesajlarını.. Siz bizi biliyorsunuz, biz sizi.. Bize nasıl baktığınızı da biliyoruz, 'göz zevkinizi bozduğumuz' için bize neler hissettirdiklerinizi de.. Engelliler neler yaşadığını çok iyi biliyor, neler düşünmek ve hissetmek zorunda kaldıklarını idrak ediyor, dolayısıyla bu mesajlara kanmıyorlar.. O sebeple lütfen boşverin bu beylik laflarını..