Türkü söyledi bana..
Türkü..
Bana..
......................
Bir gün sonra not : Birini kıskandırmak için <Çocuk>ça bir uydurma hâyâldi..
Yıllık iznin dördüncü günü..
Geçen gün, "Pier Loti Tepesi'ne gideceksen haber ver" demişti.. "Ee hadi, bugün, o gün" dedim..
Kalabalıktı... Sırf teleferikte iki fotoğraf çekilecek diye, tamı tamına 33 dakika teleferik sırası bekledik.. Nihayet bindik.. Eşsiz manzara eşliğinde çay içip, tost yedik.. Ben iki tane tost yedim.. Kesinlikle doymadım ama yine kilomla alay etmesin diye doymuş gibi davrandım..
Doymuyorum arkadaş, son dönemde hiçbir şeyden doymuyorum..
......................
Günler sonra not : Birini kıskandırmak için <Çocuk>ça bir uydurma hâyâldi..
Cuma namazından sonra, hamile kadınların aşermesi gibi canım katmer istedi.. Hem AVM'de gezer, hem de alt sokakta katmer yerim diye Beylikdüzü'ne gittim..
Marmarapark Avm çok kalabalıktı.. Hemen her katta, birçok mağazaya girdim.. Nike ve Skechers marka iki spor ayakkabıda gözüm olduğu için ayakkabı denedim.. Birinde parama kıyamadım, ötekinde ise 44 numara kalmamıştı.. Birçok mağaza dolaştıktan sonra kendime sadece bir bere aldım.. Gel gör ki o kadar dolaştıktan ve kalabalık sebebiyle iyice bunaldıktan sonra 10 dakika yürüyüp de katmer yiyecek derman bulamadım kendimde.. Metrobüse atladım, evin yolunu tuttum.. Katmer hâyâli de başka bahara kaldı ne yazık ki..
Ne güzel bir gün değil mi..?
Hayatınızın çok özel bir döneminin nefes almaya başladığı bir gün..
Farklı iki şehirde alınan nefeslerin, yıllar sonra bir şehirde birleşmesi ve o saatten sonra alınan nefeslerin daha anlamlı olmaya başladığı bir gün..
'Her şey bitti' derken, 'Daha dur, yeni başlıyor' denilen bir gün..
Mutluluğun, özgüvenin, huzurun ve hâyâl kurabilmenin günü..
Yemek alışkanlığının değiştiği, kısa bir zaman diliminde harika yemeklerin yendiği bir gün..
Hiçbir zaman beklentinin tam olarak karşılanmadığı ama minik bir davranışın bile mutluluk saçtığı bir gün..
Hâyâllerin, güzel bakışın, merhametin, vicdanın, huzurun ve mutluluk türkülerinin söylendiği bir gün..
21 Aralık..
Anılarda kalacak hep güzel bir gün..
Hava henüz kararmıştı.. Hafif bir yağmur vardı.. Soğuktu ve üşüyordum.. Anne karnındaki cenin gibi iki büklüm girmiştim montun içine..
Yanımdaki kişi farklı mıydı..? O da benim gibi üşüyordu.. Bu havada, deniz kenarında yürümenin iyi bir fikir olmadığını dile getiriyordum..
"Ne karamsar bir adamsın ya!" dedi.. "Nefes alıyorsun, yürüyorsun, karnın tok, Yeşilköy gibi böyle güzel bir yerde hayatı kucaklamak varken, of pof ediyorsun. Senin de çilen çekilmez ha" diye ekleyip, arkama geçti, iki elini sırtıma koydu, beni ittirerek "koş hadi koş da ısın biraz" dedi..
O havada, karanlıkta, arkadan beni ittirerek koşturmaya başladı.. Yalan yok, hem bol bol gülümsedim, hem ısındım hem de benim için getirilen üç adet çikolatalı gofretimi yedim..
Yanınızda neşeli insan olunca, ister istemez siz de neşeleniyor, basit şeylere bile gülümsüyorsunuz.. Madem neşelenmek bu kadar basit, öyle insanları cebimizde taşıyabilsek sorun çözülecek gibime geliyor..
.....................
Günler sonra not : Birini kıskandırmak için <Çocuk>ça bir uydurma hâyâldi..
...Misal dese ki, "Babacığım, ayakkabımın bağcığını bağlar mısın..?" Bağlayamam..
Veya mont giyindiğinde fermuarını çekemem..
Yapamam yani.. İstesem de yapamam..
Durumum bu iken, nasıl özgüveni yüksek biri olabilir veya karamsar olmaktan vazgeçebilirim ki..?
İşte bu sebeple kırkbin çeşit bahane buluyor, en ufak bir olumsuzlukta kabuğuma çekiliyorum.. Korkuyorum inan bana gelecekte olabilecekler yüzünden ânı yaşamaktan korkuyorum.. Biliyorum geç cevap veriyorum.. Biliyorum merak ettiğin onlarca soruyu geçiştiriyorum.. Ama işte korkuyorum..
Pamuk ipliği ile bağlıyım hayata, inan bana, kalbim, bir hâyâl kırıklığını daha kaldıramaz artık..
Kaç ay oldu, -işyeri hariç- evden kafamı çıkarmadığım, balkona çıkmadığım, pencereden bile bakmadığım..?
Sosyal bir hayattan bahsediyorlar.. Sosyal hayat, sosyal olmak nedir Allah âşkına..? Sokağa çıkamamak, sokaktan korkmak, sokağa çıkmayı gereksiz bulmak sosyal hayatın hangi bölümünde konu başlığı olarak yazıyor..?
Bu nasıl bir hareketsizlik..? Nasıl bir umursamazlık..? Nasıl bir vazgeçmişlik..? Bana n'oldu, neden bıraktım kendimi bu kadar..? Neden bu kadar çaresiz hissediyorum..?
Eskiden bir eve misafirliğe gidilince, ev sahibi fotoğraf albümünü çıkarır, fotoğraflar misafirlere gösterilir, sohbetler o albüm etrafında ilerlerdi..
Evin küçüklerinin girmesi yasak olan, sürekli temiz ve düzenli bırakılan misafir odaları vardı..
Misafir gelince özel yemekler hazırlanır, misafirin eve bereket getirdiğine inanılırdı..
Peki şimdi..? Evine misafir gelen kaldı mı..? Misafir gelmesin diye kaç çeşit bahane sıralıyoruz..? Bereketi kaçar diye, misafir olmadan yemek masasına oturmayan bizler, şimdi misafirle birlikte yemek yiyebiliyor muyuz..?
Yıllar ne çok şey aldı götürdü bizden farkında mısınız..? Toplumsallıktan bireyselliğe geçiş yaptık.. Bireyselleştik, bireyselleştikçe bencilleştik.. Bencillikten de sıkıldık, neredeyse kendimize bile tahammül edemez olduk..
Hadi onlarca fotoğrafın olduğu bir albüm gösterin bana.. "Şu kim, bu neci?" diye sorular soralım birbirimize.. Bencil ve yalnız hayata veda edelim.. Tomurcuklu çayı beraber içelim..
Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü..
Maaşaallah sosyal medyada herkes çok bilinçli bir şekilde günü değerlendiriyor.. "Hepimiz engelli adayıyız", "Fiziksel engel önemli değil, yeter ki kalpler engelli olmasın", "Engellileri engellemeyin", "Engel sadece beyindedir" cümleleri havada uçuşuyor..
Ben, otuzdokuz yaşında doğuştan ortopedik engelli bir bireyim arkadaşlar.. Ve bu cümleleri kuran insanlara zerre kadar inanmıyor, insanların samimi olduğunu düşünmüyorum.. Yıllar önce "Ben kızımı sakat birine verirsem, millet, "kızın ne kusuru vardı ki sakat birine verdiler!" derlerse ne derim?" cümlesini duyduğum gün kaybettim umudumu.. Sevdiğim kadın, ailesinden ve çevresinden gelecek tepkilerden korktuğu için beni onlarla tanıştırmaktan imtina ettiği gün vazgeçtim güzel günlere dair hâyâller kurmaya.. Sokakta beni görünce "vah vah yazık" denildiğini duyunca, dilenciyim sanılıp elime para tutuşturulunca, bir mekânda oturunca tüm gözlerin üzerimde olduğunu hissedince ve buna benzer sayısız olay yaşayınca vazgeçtim bu ülke insanından bir beklenti içinde olmaya..
Sizin engellemeleriniz yüzünden sokağa çıkamayan, çalışamayan, evlenemeyen, başkasına muhtaç bırakılan yüzbinlerce engelli birey, dört duvar arasında hapis hayatı yaşarken, Allah âşkına bırakın bu göstermelik duyarlılık mesajlarını.. Siz bizi biliyorsunuz, biz sizi.. Bize nasıl baktığınızı da biliyoruz, 'göz zevkinizi bozduğumuz' için bize neler hissettirdiklerinizi de.. Engelliler neler yaşadığını çok iyi biliyor, neler düşünmek ve hissetmek zorunda kaldıklarını idrak ediyor, dolayısıyla bu mesajlara kanmıyorlar.. O sebeple lütfen boşverin bu beylik laflarını..
Gece saat dörttü.. Telefonum, sessiz ve karanlık odamın ahengini bozarcasına, ışık yayıyor ve ses çıkarıyordu..
Birden ve korkuyla uyandım, ağzımdan akan salyayı silerek.. Korktum çünkü o saatte çalan telefon ölümün habercisiydi..
Telefonu elime aldığımda, işyerinden bir arkadaşın ismini görünce, ilk aklıma gelen bir tren kazası olduğuydu.. Uykulu ve tedirgin bir ses tonuyla "Efendim" dedim.. Karşımdaki ses, "Abi bu saatte rahatsız ettim ama sen haber vermemi istemiştin. Ben baba oldum" dedi.. Tedirginlik yerini güzel hislere bıraktı..
Kalktım, hastaneye gittim.. Beni görünce sarıldı.. Yüzü beyaz, gergin ama mutluydu.. "Abi fotoğrafını çektim, sana Elif'imin fotoğrafını göstereyim mi?" dedi.. Telefonunu çıkardı, bana gösterdi, sonra kendi baktı, tekrar sarıldı ve ağlamaya başladı..
O cüsseli, babayiğit adam, hüngür hüngür ağladı.. Daha önce hiç yaşamamıştım, kendimde değil ama bir başkasında mutluluk gözyaşlarına tanık oldum..
- Burçlarla ilgileniyorum. Ayrıca yüz okuma konusunda uzmanım.
- Yüz okuma nedir..? Nasıl yani..?
- Senin çok iyi tanıdığın, benim hiç tanımadığım birinin fotoğrafını gönder, yüzünü okuyayım.
- Aaa.. İlginç.. Kova burcuyum.. Buyur, kendi fotoğraflarım..
- Çok derli toplu biri değilsin ama temizsin.
Hep düşünen bir kafan var.
Uyandığın ân, uyumadan önce düşündüğün şeyle uyandığın çok olur.
Kapalı alanlara gelemezsin.
Sinir zorlayan mücadeleci... İnat... Ama kırılgan bir kişisin.
Hainliğin kalleşliğin asla olmaz.
Sevdiklerin kıymetlilerindir.
Ailene düşkünsün.
İçinde bir çocuk var.
Saatlik değişken, bazen mahsun, çokça mantıklısın.
(Aradan epeyce zaman geçer)
- Tekrar baktım resmine.
İnatsın,
Fazla duygusal,
Biraz içli
Bazen de sitemkâr
Ama inatsın.
Bunları sezdim, gördüm.
Yüzde kaç bildim, cevap alayım?
Biraz daldan dala atlayıp duygulara yer vermeden hayatımda olup-bitenleri yazayım istiyorum..
+ Şükür kavuşturana, dünya durdukça başımdan eksik olmayasıca annem, bugün itibariyle eve geldi..
+ Annemle birlikte ablam ve yeğenim de geldi..
+ Nasip olursa yakında abim de gelecek..
+ Yine nasip olursa yaklaşık 10 gün içerisinde ablamı istemeye gelecekler ve sonrasında şubat ayı gibi yemekli bir organizasyonla nikâh kıyılacak..
+ Aylardır sessizliğe alıştım diye, bugün ev curcuna olduğu için başım patlama noktasında.. Sanırım bir hafta içinde anca alışırım..
+ Bunun haricinde pek bir şey yok gibi.. İş ve ev arası bir hayat..
+ Birkaç kere gezmeye çıktım.. Kadıköy, Üsküdar, Beylikdüzü, Bakırköy turu attım..
+ Bir defasında gezmek için çıktım, trene bindim, bir durak gittim, moralim bozuldu, trenden indim, yürüyerek eve geldim..
+ İki aydır 'tüm maaşımı kredi kartına veriyorum' dersem abartmış olmam.. Gereksiz alışveriş ve hemen her gün dışarıdan sipariş ettiğim yemek ücretleri...
+ Bugün bir kez daha belli oldu ki, çok kilo almışım.. Hemen herkes "ohaa" dedi.. Annem giderken 88 kiloyu geçiyordum, şuan 92 kilonun üzerindeyim.. Sonum hiç iyi değil ama hadi hayırlısı bakalım..
+ Birikmiş üç-beş kuruş param vardı.. Borsaya girdim, borsa battı, para uçtu.. Hakettim mi..? Hakettim elbet.. Borsa benim neyime..!
+ Dün Bakırköy'deydim.. Lcw'den 6 adet XXL beden baksır aldım... Sabah birini giyindim.. Hem bacaklardan hem belden gayet iyi oldu.. O çok aradığım ve benim için büyük sorun olan baksır bulma derdini çözmüş olabilirim.. Tabii yıkandıktan sonra ne olacak onu bilemiyorum.. Umarım böyle kalır..
+ Hayatımda pek de bir şey yok işte.. Televizyon karşısında bir hayat geçirmeye devam ediyorum.. Çok şükür nefes alıyorum, şimdilik sağlığım yerinde, kimseye muhtaç olmadan yaşıyorum.. Daha ne olsun..
Lütfen ya.. Lütfen..
Rica ediyorum..
Bir miktar vicdanı olan kim varsa o kişilere sesleniyorum.. :
Bana baksır alın..!
Şu birkaç ay içinde, yaklaşık onbeş milyon adet baksır aldım, hiçbirinden fayda görmedim.. O kadar para verdiğime mi yanayım, rahat edemediğime mi yanayım, böyle basit gibi görünen ama cidden çok can sıkan durumu yaşıyor olmama mı yanayım, bilemiyorum..
Malûm, vücudumun herbir yeri yamuk-yumuk.. Haliyle 'standart kalıp' denilen şey bana kesinlikle uymuyor.. Normalde XL giyiniyorum.. Ancak bacaklarım/baldırlarım kalın olduğundan XL beden baksır bacaklarımı sıkıyor, baksır katlanıyor, fena halde rahatsız ediyor.. Bacaklarım rahat etsin diye 2XL beden alıyorum, bu defa da belden geniş geliyor.. Sahiden çok sinir bozucu bir durum ya.. İnsan sürekli donu yüzünden rahatsızlık yaşar mı..? Yaşıyor işte..
Hem bacaklardan hem belden tam olacak baskır bulabilsem var ya, samanlıkta iğne bulmuş gibi sevinecek ve o baksırdan bir oda dolusu alacağım.. Ama yok işte.. Bu-la-mı-yo-rum..!
Uykusuzluktan geberiyorum..
Hâlsizim, yorgunum, vücudum güçsüz düştü.. Bedensel yorgunluğum, ruhumu da etkiliyor artık.. Zihnim her geçen gün biraz daha kapanıyor.. Belki de tam tersi olarak, zihinsel yorgunluğum, bedensel yorgunluğa sebep oluyordur.. Tam bilmiyorum..
Her gün işe gidiyor, işyerinde iken tüm gün eve gidip uyuma plânı yapıyorum.. Gel gör ki eve girince bir türlü yatağa giremiyorum.. Gecenin geç vakitlerine kadar oturuyor, anca gözlerim tamamen kapanınca yatağa geçiyor, en fazla 5 saat uyuyabiliyorum..
Sabah, beynimin içinde çalan çalar saati, 10 dakika arayla 4 veya 5 kez erteliyor, sonrasında anca uyanabiliyorum.. Sonra gün, dün olduğu gibi aynı şekilde devam ediyor, ben aynı yatağa hasret günü geçiriyor, eve gelince yine yatağa giremiyorum..
...Yani yorgunum.. Uykusuzluktan geberiyorum.. Zihnimin üzerine katarakt inmiş gibi, hem fiziksel hem de ruhen, her şeyi bulanık görüyorum..
Erkenden uyuyup güzel bir sabaha uyanmaya hasret kaldım.. Peki niye böyle oldu..? Bana n'oldu..?
Memlekette iken, yataktan kalkıp biraz o kıyafetlerle oturduğumda, annem veya babam "Biri gelir, ayıptır, kalk kıyafetini giyin" derdi.. Ben de kalkıp pantolon, kazak/gömlek gibi şeyler giyer, uyuyana kadar evde o rahatsız kıyafetlerle otururdum..
Şimdi öyle mi..? İşten gelir gelmez üstümü değişir, en rahat kıyafet neyse onu giyerim.. Hatta ilginçtir, yeni ve dar pijamalarla/eşofmanlarla asla rahat edemiyorum.. Giyindiklerim eski, yırtık-pırtık ve oramı-buramı kapatacak kadar geniş olmalı illaki.. Yoksa bir türlü rahat edemiyor, istediğim kıvraklıkta olamıyorum..
Evet, biliyorum, tuhaf bir durum ama ne yapalım, ben de böyle bir manyağım işte..
Yıllar içinde ne çok şey anlattım değil mi..?
Gece efkâr bastı; maziye daldım.. Okudukça okudum.. Ağustos/2005 tarihinden beri hayatımda olup-biten ne varsa anlatmışım.. İlk seneler, biraz daha açık yazmış, olan biten ne varsa dökülmüşüm.. Son senelerde biraz daha üstü kapalı anlatmışım.. Ne büyük hüzünler, ne büyük mutluluklar yaşamışım.. Bazen sırf yazmak için yazmışım, bazen içimde olan ne varsa gün yüzüne çıkarmışım.. Okuduğumda "Bu kadar detaya girmeseymişim keşke" dediğim de oldu, tebessüm ettiğim de... Bazı yazıları neden yazdığımı hatırlamadığım zaman da çok oldu..
Eskiden, bu e-günlük sayesinde daha çok insanla iletişim kuruyor, onlarla buluşuyor, hayatlarında yer ediniyormuşum.. Şimdi her biri başka yerde, kimseyle görüşmüyorum.. Çoğuna da yanlış yapmışım, beni hayatlarından çıkarmışlar.. O zamanlar hep kendimi haklı bulurdum, şimdi kalbimde yumuşama oluştu, hep kendimi suçlu buluyorum.. Ne yazık ki birçoğunun yüzünü dahi hatırlamıyorum..
Nedense eskiden daha iyi yazdığımı hissettim.. Gün geçtikçe daha iyi yazmaya başlamam gerekirken, bende tam tersi olarak, yazdıkça kalemimi körleştirmişim.. Eskiden başka sayfalarda ve hatta bir kez de bir dergide yazma teklifi gelmişti; şimdi cümle uydurmaya dahi yeteneğim kalmadı.. Tabii uzun yazılar okunmadığı için kısa cümlelerle kendimi anlatmaya çalışmış olmamın da etkisi var bunda..
Bundan önce, kendi ismimle açtığım ve ifşa olduğum için kapattığım sayfada, ilk yazımda, "Bir gün beni okuyacaksınız" cümlesini kurmuşum.. Ve gün geldi, o e-günlük platformunun en çok okunan ve en çok yorum alan insanı oldum.. Binlerce kez okundum, yüzlerce yorum aldım, e.posta vasıtasıyla onlarca insanla iletişim kurdum.. Şimdi ise en fazla 5 kişinin okuduğu biri oldum..
İki haftalık yıllık iznimin ilk haftası bitti.. Bu yıllık iznin ilk haftasında, hiç arkadaşım olmadığı için, ablalarıma arkadaşlık ettim.. Bir gün Kadıköy ve Ortaköy turu artık, bir gün Maşukiye'ye gittik.. Bir gün de ben hamama gittim.. Cuma günü de işyerinden çağırdılar.. İki gündür ise hiç evden çıkmadım.. Bırakın çıkmayı, kafamı pencereden dahi çıkarmadım.. İyice bunalınca kendimi maziye bıraktım.. Bir de gece efkâr çökünce, kendimi eski yazıların kollarında buldum.. Şehr-i İstanbul'da hava kapalı olduğu için mi, yoksa mazinin etkisi mi, bilmiyorum ama üzerimde sonsuz bir hüzün var.. Bugün ne yapıp edip nefes almak için kendimi sokağa atmalıyım.. Nasipse bu hafta içinde de annem kadın gelir, böylece hiç değilse evdeki fiziksel yalnızlığım son bulur.. Gerisi, eden bulur mantığıyla, Allah kerim..
Onaltı sene içinde, ne çok şey anlatmışım değil mi..? Büyük çoğunlukla o iç huzuru ve mutluluğu bulamamış, kendimi bir türlü tamamlayamamışım.. Düşünce olarak hep arafta kalmış, hiçbir konuda net olamamışım.. Çok şey anlatmış, bir hayatı paylaşmış ama hâlâ kendim olamamışım..
Ne çok şey anlatmışım, şimdi bile ne çok şey anlattım değil mi..? Ama hâlâ kendimi bulabilmiş değilim.. Kendimin nasıl biri olduğunu merak ediyorum.. Peki insan kendini ne zaman bulabilir..?
İçimdeki bütün şehvet duygularından kurtulamaz mıyım acaba..?
Bazı zamanlar, insani tüm duygulardan uzaklaştırıyor beni.. Haa bu da insanî bir ihtiyaç belki ama çok yanlış kararlar aldıran bir ihtiyaç..
Ne yapmam lazım kurtulmak için..? Fazlalıkları kessem, kurtulamaz mıyım sahiden..?
İnsan olmak istiyorum.. Sahiden insan olmaya ihtiyacım var..
Bir monta, bindörtyüzotuzdört lira verilir mi..? Ben verdim..
Şimdi de "Bir monta 1434 lira verilir mi lan vicdansız..?" deyip kendime kızıyorum..
Bir yanım, "Geberip gideceksin, kimin var, neye saklıyorsun..? Biraz da kendine harca" diyor.. Öte yanım, "O kadar sıkıntı çeken varken ve senin hiç ihtiyacın yokken, sırf nefsinin emrini yerine getirmek için bu kadar bencillik yapman normal mi?" diye vicdan azabı çekiyor..
Evet, bu paranın onlarca katını günlük eğlencede harcayanlar var.. Onları düşününce, yaklaşık 1 senedir peşinde koştuğum monta bu parayı vermemi sorun etmiyorum.. Ama bir de çöpleri karıştıran insanları görünce, vicdanıma daha doğrusu vicdansızlığıma küfrediyorum..
Ne tuhaf hisler.. Her konuda olduğu gibi bu konuda da arafta kaldım.. Dikkat ettim; kendimi kararlı bir insan sanıyorum ama esasında hemen her konuda kararsız kalan bir adamım..
...Hep diyorum ya sana; doğunca her bebeğin kulağına ezan okunurdu; bana ağıt yakıldı..
Her çocuk oyuncağı ile oynardı; benim, oyuncak niyetine hüzünlerim vardı..
...Yine de bakma sen bana..
Ben, mutsuzluktan yakınan ama mutsuzluktan mutluluk duyan; huzursuzluktan korkan ama huzursuzluğun kollarına koşan biriyim..
Tatildeydim..
Gayet eğlenceli geçiyordu..
Tatil süresini uzatabilirdim; uzatmadım..
Kalmamız yönünde onca ısrara rağmen bir kadını görebilmek için şehre geldim..
Ve tabii ki göremedim..
.....................................
Eee <Çocuk> efendi, sen hakettin.. Fazla hâyâl kurup, gerektiğinden fazla yumuşayınca, sana bir ders daha verildi.. Kalbine kara renkli bir ders daha eklendi.. Sen de biliyorsun ki, hak ettin.. Sana, senin hissettiklerini hissedemeyen biri için gereksiz hâyâl kurdun; sonucuna bir kez daha katlanacak olan da sensin.. O sebeple hiç zırıldanma..
Annem yok; haftalar önce memlekete gitti..
Annem olsaydı, tüm dünyanın üzerime geldiği böyle bir günde, işten geldikten sonra, annemin, yılların yorgunluğunu taşıdığı dizlerine başımı koyar, "Anne beni sevsene" derdim..
Ben hep böyleyim.. Tüm dünya üzerime gelir; ben annemin dizlerine kapanır, "anne, beni sevsene" derim..
Yalnızız, farkında mısınız..?
Yanımızda kaç kişi olursa olsun,
tüm insanların ortasında yalnızız..
Kimse yalnızlığımıza çare olamıyor,
kimse o aradığımız huzuru veremiyor..
Yalnız doğuyoruz,
yalnız ölüyoruz..
Bir hafta sonra cesedimiz tesadüfen bulunuyor..
Ve hepimiz, esasında
kimsesizler mezarlığına gömülüyoruz..
Sabah, kahvaltı yapmadan önce televizyonu açtım, epeyce süre haberleri seyrettim..
Sonra benim gibi tembel bir insandan beklenmeyecek şekilde, enfes bir kahvaltı hazırladım.. Kahvaltımı yapıp, karnımı doyurduktan sonra, televizyonda magazin programlarını seyretmeye başladım..
Güzel ülkemin standart insanını temsil ediyorum.. Açken "Ne olacak ülkemin hâli?" diyor, dertleniyorum.. Karnım doyunca "Amann.. Ülkeyi ben mi kurtaracağım..? Magazin en iyisi." diyor; 'vur patlasın, çal oynasın' moduna giriyorum..
Başka ülkelerden bizi soran olursa, "açken siyaset, tokken magazin seyreden insanların ülkesi" desinler..
Bugün düşündüm de toplum tarafından "normal" kabul edilen biri, yani fiziksel ve zihinsel olarak normal biri, beni niye istesin..?
Sahiden bu soruya cevap bulamadım.. Haliyle yanımda olan insanlardan kuşkulanmaya başladım.. Ya yanımda "normal" insan yok ya da esasında beni gerçekten isteyen yok..
Sanırım sahiden de davul bile dengi dengine...
"Devlet itibarı sebebiyle..."
"Devlet itibarı gereği.."
"Devlet itibarı.."
"Devlet itibarı.."
Şu 'devlet itibarı' dediğiniz şey nedir Allah âşkına..? Ne olunca artıyor, ne yaparsak azalıyor bu itibar..?
Her kötü olayda, milletten para toplamak için İban dağıtınca sarsılmıyor mu bu itibar..?
Milli paranız her geçen gün değer kaybedince, bu itibara bir şey olmuyor mu..?
Ülke cayır cayır yanarken, yangın söndürme uçağınız yok diye, başka devletler yardım gönderince, o itibar hissiniz hiç utanmıyor mu..?
Vergi yükü ile insanlar ezilirken, işsizlik almış başını giderken, "fiyat düzenlemesi" adı altında zam yağmurları yağarken, ülkenin sınırları yol geçen hânına dönmüşken, bu itibar sınırlarını koruyabiliyor mu..?
Mesela bir şehirde anjiyo yapılamıyorsa, endoskopi cihazı dahi bulunmuyorsa, hastalar böyle basit şeyler için o şehrin devlet hastanesinden başka şehrin devlet hastanelerine sevk ediliyorsa, o devletin itibarı şehirlerarası yolculuğa çıkmış olmuyor mu..?
Bir yangın neticesinde, güçsüz ve çaresiz kaldığımız için, yardım amacıyla çalışanlara su dağıtırken ölen 25 yaşındaki genç son nefesini verirken, devlet itibarımız da can çekişmiş olmuyor mu..?
Devletin itibarı adalettir.. Peki bu ülkede insanların da, devletin de adaletine güven duyan kalmış mıdır..?
Ne kadar doyumsuz varlıklarız farkında mısınız..? Hiçbir şeyden tatmin olmuyor, sokak sokak, cadde cadde arıyoruz.. Aradığımız şey neyse bazen buluyor, o bulduğumuzdan sıkılıyor, yeni arayışlara giriyoruz.. Doymuyoruz arkadaşlar, bir türlü doymuyoruz..
Bu doyumsuzlukla, insan insana hiçbir zaman yetemeyecek.. Ne birinin sevgisi yetecek bize ne de yaptığı sonsuz iyilikler.. Bu sebeple hiçbir zaman sevildiğimize emin olamayacak, hiçbir zaman sevdiğimizi düşündüğümüz kişiyle yetinemeyeceğiz.. Hep arayışta olacağız..
Biz bu hayata, her şeyi tüketmek için gelmişiz.. İşte o sebeple ne sen bana yeteceksin, ne ben sana yetebileceğim..
Çok terliyorum.. Öyle-böyle değil, ciddi anlamda çok terliyorum.. O kadar terliyorum ki, geceleri yastığın ıslaklığı sebebiyle uyanıyorum.. Özellikle yüzüm ve kafam.. Bu terleme işi, sosyal hayatımı da olumsuz etkiliyor.. Sürekli yüzümden şıp şıp diye ter damlaları dökülüyor; haliyle bu durum beni olumsuz etkiliyor..
Daha önceki yıllarda, bu sorunu çözebilmek için dahiliyeye gittim; kan ve hormon testi yaptırdım : Bir sonuç çıkmadı.. Cildiyeye gittim : Çözüm elde edemedim.. Botoks tavsiye ettiler; onun da her 6 ayda bir yenilenmesi gerektiği ve zaten en fazla yüzde 40 oranında düzelme sağlayabileceği ifade edildi..
Yıllardır çaresiz bir şekilde terlemeye devam ederken; belki değişiklikler olmuştur diye, geçen hafta yeniden hastane kapılarını aşındırdım.. Sonuç yine olumsuz.. "Psikolojiktir; stres kaynaklı olabilir" diyorlar..
Ne kadar çok terlediğimi bilen çevremdeki insanlar da yardımcı olmak için çözüm önerileri sundular.. Çeşitli otlar da kullandım, reiki seansı da yaptım, başka önerileri de değerlendirdim.. Sonuç yine değişmedi : Terliyorum..
Son olarak yıllardır birçok arkadaşımın gülümseyerek "vücut içinde birikmiş sıvıları atmanın gerektiğini" söylemeleri, geçen hafta da işyerindeki yemek dağıtan ablanın "eğer evlenirsem terleme olayının biteceğini" söylemesi üzerine evlenmeye karar verdim..
Kimisi sevdiği için, kimisi çocuk yapmak için, kimisi inancı gereği, kimisi sosyal statü için, kimisi cinsellik için, kimisi de çevre baskısı yüzünden evleniyor.. Bu listeye beni de "terlemekten kurtulmak için evlendi" diye eklesinler lütfen.. Buradan Brezilyalı ve Japon kadınlara sesleniyorum : Dünyamı kurtarıp süper kahraman olmak sizin elinizde.. Gelin ve kurtarın beni bu dertten..
Güya bir adım, soyadım var..
Güya TC kimlik numaram, adresim, işim, evim var..
Güya varım ve dünyada bir yer kaplıyorum..
Güya ben yaşıyorum..
Ben gerçekten yaşıyor muyum..? Sahiden var mıyım..? Niye geldim hayata, neden nefes alıyorum..? Tek varlık sebebim, başkaları beni görünce kendi hâline şükretsin diye mi..? Başkaları için şükür sebebi miyim sadece..? Neyim, kimim, neden böyleyim..?
Bu kadar kafayı duvarlara vuracak durumdayken, misafirlere mutlu görünmek zorunda mıyım..? "Yaratık" oluşumun etkisi hâlâ üzerimde iken, bir de yalnızlığı iliklerime kadar hissettiğim bir düğünde, sırf insanlar üzülmesin diye oynamak, halay çekmek, gülümsemek zorunda mıyım..?
Uykusuz gecelerden birinde, saat sıfır iki kırk altı...
Ben hüzünlü, yalnız, mutsuz bir yaratığım... Güya varım ve güya yaşıyorum..
Ömür boyu ehliyet alamayacağım artık neredeyse kesinleşti.. Çünkü ben engelliyim, yarım biriyim, devletimize göre işe yaramaz, 2.sınıf bir mahlûkatım.. "Yapabilirim" desem bile, dediğimin bir anlamı yok, onlar beni benden daha iyi biliyorlar; "yapabilirim" diyerek, onlara göre yalan söylüyorum..
Bu ülkede bana verilen, kıytırıktan bir iş, sivrilmeden ve ses çıkarmadan yaşayabileceğim zavallı bir hayat... Daha fazlasını istemeye hakkım yok benim..
Bu ülkede devlet de, insanlar da asla normal bir birey gözüyle bakmayacak bana.. "Yaratık" doğdum, "yaratık" olarak öldürecekler beni..
"Kahrolsun" demek istiyorum, kimseye kıyamıyorum.. 'O halde ben kahrolayım' diyorum..
...............................
Duramıyorum, inanın duramıyorum.. Kaç gündür kafamı yarana kadar duvarlara vurasım, bana "yapamazsın" diyenlere bir şeyler yapasım var..
Duramıyorum..! Yapamıyorum..! Sessiz kalamıyorum..! Kabullenemiyorum..! Sabredemiyorum..! Toparlayamıyorum..! Tam anlamıyla kafayı yiyorum..!
Üniversitede (Ayvalık'ta), Alman bir kadının evinde kaldım.. Alman kültürü ve insanları hakkında bilgi edindim..
Aradan yıllar geçti; Almanya'ya tatile gittim.. Yaklaşık 15 gün kaldım..
Nihayet bugün de Alman aşısı oldum..
Sizce tüm bunlar tesadüf olabilir mi..?!
Ben farkında olmadan, beni yıllardır Almanya başbakanlığı için yetiştiriyor olmasınlar..?
İşyerinde bir sorun olduğunda, birbirimize "Gusl abdesti alırken iğne ucu kadar bir yer kuru kalıyor ki böyle sorun oluyor" diyerek takılıyoruz..
Başkalarını bilmem ama bende kesinlikle iğne ucu kadar bir yer kuru kalıyor.. Zira neye el attıysam elimde kalıyor o şey..
Bir insanın nasıl olur da tüm işleri bu kadar ters gidebilir ya hu..! Son olarak para kazanayım diye borsaya girdim; var olan param da gitti.. Bu saatten sonra para edeceğimi bilsem, jigololuk yapmaya başlayacağım.. Gel gör ki, toplam sevişme rekoru 3 saniye olan birine, kim neden para versin..?
Jigololuktan para kazanamayacağımı anlayınca, borsada kaybettiklerimi yeniden kazanmak için Taksim'de selpak veya su satmaya niyetlendim.. Muhtemelen o işe de başlayınca; ya Taksim yıkılır, ya tüm su kaynakları kurur ya da ben geberip giderim..
Demem o ki; neye el atsam, o işi kurutma özelliğim var benim.. O sebeple benim seni beğeniyor olmam seni yanıltmasın; her ân bir ufo kafana düşebilir..
Hani şair, "Ben böyle düşünmüyordum ölmeyi baba" demiş ya; inanın ben de böyle olmasını hiç düşünmemiştim..
Yıllarca beklerken, çok farklı hâyâller kurarak beklemiştim.. Çok farklı şeyler olacak, o 'engelden/dertten' kurtulunca çok farklı hayat yaşayacağımı sanmıştım..
Nereden bilebilirdim o "engel ve dert" dediğim şeyin âh'ını alacağımı, nereden bilebilirdim ondan kurtulduktan sonra ömür boyu ondan kurtulamayacağımı..? Yok olacağını düşünmüştüm, yok olduktan sonra ömür boyu var olacağını öğrenmiş oldum..
Şimdi,
gecenin en güzel vaktinde,
düşünürken düşünmemem gerekenleri,
içimden tekrar ediyorum hep :
Böyle olmamalıydı..
Böyle olmaması gerekiyordu..
'Ben böyle düşünmüyordum ölmeyi'..
Halıya çay döktüm.. Olabilir yani dökebilirim; ben de insan evladıyım sonuçta.. Ama esas suç benim değil, limonlu kekin.. Şöyle ki; bir elimde çay, bir elimde kek vardı.. Kek elimden düşecek gibi oldu.. Kıvrak bir hareketle keki tuttum ama diğer elimde olan çayın varlığını unuttum.. Haliyle çay, salondaki halıya desen oluşturdu..
İşin garip tarafı şu : Dünya durdukça başımda sağlıkla durasıca anacığım, çay dökülünce, halıyı yıkattırmayı düşünmek yerine, "Yarından tezi yok, gidip yeni bir halı alacaksın" diyor.. İçten içe 'yeni halı alayım diye bir suikasta mı uğradım yoksa?' diye düşünmüyor değilim doğrusu..
Not : Tabii ki halı almayacağım..
N'olur bu kadar derdinizi anlatmayın.. Hayatınızda sadece dert, üzüntü ve kaos mu var..? Hiç mi mutlu olmuyorsunuz, hiç mi mutlu bir ânınız yok..? Neden hep dert anlatıyor ve tüm dertlerinizi bana yüklüyorsunuz..?
N'olur, biraz da beni düşünün.. Yıllardır dert dinliyorum.. Artık mutlu olmak istiyorum, mutluluk anıları dinlemek istiyorum, gülümsemek ve hatta kahkaha atmak istiyorum..
N'olur biraz da mutlu edin beni.. Dertlerinizi taşımakta zorlanıyorum..
Rabb'e binlerce şükürler olsun ki, ben devlet başkanı değilim ha.. Eğer öyle bir gücüm olsaydı, şuan katil devlet İsrail'e savaş açmıştım.. Zerre kadar mantığımı kullanamam böyle durumlarda; kalbim, mantığımı ezer geçer.. Zaten benim en kötü özelliğim de bu değil mi..? Kalbim gün yüzüne çıkınca, yanlış olduğunu bilsem de mantığı devreden çıkarıyorum..
Ey Rabb'im.. Ramazan ayının son gününün hatrına, mazlum Filistin'e yardım et.. Nerede bir mazlum varsa, desteğinle galip et.. Mescid-i Aksa'yı hürriyetine kavuştur.. Allah'ım, Sen mazlumların yâr ve yardımcısı ol..
.................
اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ
İyyâke na’budu ve iyyâke neste’în.
(Ey Allah’ım) Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen’den yardım dileriz. (Fatiha 5)
..........
Zaten üç tel saçım var; 70 yılda bir saçımı uzatayım dedim, saç şekle girmiyor.. Saatlerce uğraşıp saçımı şekle sokayım diyorum, iyice tipsizleşiyorum.. Bu nasıl zor bir iştir ya hu..! Bu saç olayı nasıl bir baş belasıdır böyle.. Saçıma harcadığım zamanı aşı çalışmaları için harcasaydım, kendi adıma çıkardığım aşı ile dünyaca meşhur biri olmuştum şimdiye..
Haaa tüm bu zorluklara rağmen kadınların uzun saçtan vazgeçememesi ise, sahiden takdire şayan bir durum.. Zorluklar karşısında kadının ne kadar dirayetli olduğunu gösteriyor.. Bu kadar çile çekmesine rağmen vazgeçmiyorsa, o kadının ne kadar azimli olduğu çıkar ortaya..
.......
Yalnız bir saç mevzusu ile onbin yıllık "Kadın ve Dünya" konusunu çözdüm ha.. Unvanımı "Ordinaryüs Profesör" olarak değiştirmenizi rica ederim..
İnsanların fotoğraflarına bakıyorum da herkes çok güzel ve çok yakışıklı ve çok seksi ve çok güzel yerlere gidiyorlar ve çok eğleniyorlar ve çok mutlular ve çok güzel giyiniyorlar.. Çirkin kimse yok, mutsuz yok, paspal yok..
Sahiden herkes öyle mi ya..? Kimin fotoğrafına baksam, kendimi çirkin, cahil, yalnız ve işe yaramaz hissediyorum.. Benden başka herkes, dört başı mamur bir hayat mı yaşıyor sahiden..? Yoksa yine bazı eksiklikleri kapatmak için mükemmel görünme çabaları içinde miyiz..?
İşten biraz geç çıktım.. Marketten değil de fırından yumurtalı pide alasım geldi.. Gittim, pideyi aldım.. Eve giderken, bizim evin üst tarafındaki parktan geçtim.. Çocuklar cıvıl cıvıl neşe saçıyorlardı.. Az ileride, genç bir çift takıldı gözlerime.. Yemyeşil çimlerin üzerine örtü seriyorlardı.. Yanlarında bir poşet ve bir çanta vardı.. Muhtemelen içinde yemekler vardı.. Zannedersem iftarı, orada yapacaklardı..
Ne güzel bir anı değil mi..? Beni nerelere götürdü bu sahne.. Bu ânı izlemek o kadar keyifli ve ayrıca o kadar iç gecirtici bir sahneydi ki..
Neyse işte.. Yemyeşil çimlerin üzerine serdikleri örtünün üzerinde mutluluk anıları ile orucunu açmaya niyetlenen genç çift; Allah niyetinizi de, orucunuzu da, bana hissettirdiklerinizi de kabul etsin..
Birinin senin için özel yemek hazırlaması... Bu hissin gerçekten tarifi yok..
Senin istediğin, sevdiğin, hoşuna gideceği şeyi kalkıp hazırlaması..Bunun için zahmet çekmesi, yorulması, çaba göstermesi... Ne kadar güzel ve ayrıca ne kadar teşekkür edilecek bir durum.. Sana değer verildiğinin en belirgin örneği olsa gerek..
Senin için hazırlanması.. Hoşuna giden şeyleri giyinmesi.. Zamanını seninle geçirmesi.. Yanında iken mutlu olması.. Mutlu oldukça seni de mutlu etmesi.. Gülmesi, eğlenmesi, etrafına neşe saçması, senin eksikliklerini kapatması, senin derdinle dertlenmesi, bir güzel söz duyunca bayram etmesi, esprilerine gülmesi... Seninle birlikte hâyâller kuran birinin varlığı hissi bile öyle güzel ki..
Bir üstteki paragrafta anlatılanlar, belki hiç olmayacak hâyâller ama birinin senin için yemek hazırlaması, masayı özenle düzenlemesi, yemeği beğenip-beğenmediğin fikrinin önemli olması o kadar ama o kadar değerli ki...
Yemek hazırlayanınız ve bunun değerini biliyor olmanız daim olsun inşaallah..
Şehr-i İstanbul'a ayak basmış bulunmaktayım; vatana, millete hayırlı uğurlu olsun..
Fark ettiniz mi bilmiyorum ama ben geldikten sonra şehir daha bir güzel oldu.. Havalar temizlendi, çiçekler açtı, çocuklar koşuştu, kelebekler uçtu, türküler söylendi, halaylar çekildi..
Bence bu şehrin anahtarı bana verilmeli..
Haaa.. Bu arada.. Herkes "kes" dese de saç uzatıyorum...O kadar çirkin oldum ki, beni gören kim varsa kendi haline şükrediyor.. Bu tiple başkaları için şükür sebebi oldum.. Yine de hayat güzel be.. Her şeye ve herkese rağmen yaşanılası bir hayat..
Daldan dala atlayalım..
+ Ramazanın ikinci günü memlekete geldik..
+ Amcamın rahatsızlığı sebebiyle 15 günde ikinci kez memlekete geldim.. Rabb'im tüm hastalara şifa versin..
+ Kötü bir haber alacağız diye neredeyse tüm sülale burada..
+ Kalabalık sebebiyle hem gırgır şamata bol oluyor hem de o ölçüde dedikodu seviyesi artıyor.. Sanki herkes herkesin açığını arıyormuş gibi..
+ Annemin çok ısrar etmesi, benim de 10.10.2021 hâyâlim sebebiyle uzaktan tanıdık bir hanım kızımız ile iletişim kurma kararı aldım.. Hakkımızda hayırlısı olsun..
+ Uçak biletleri, kredi kartı, Ardahan'daki evin sürekli masraf çıkarması sebebiyle maddi anlamda tam olarak bitmiş durumdayım.. Allah sonumuzu hayretsin..
+ Memlekette hava güzel ama böyle bekleme hissi hiç benlik değil.. Nasip olursa çarşamba günü İstanbul'a dönme plânlarım var..
+ Düşündüm de anlatacak çok şeyim var sanıyordum ama aslında anlatacak pek bir şeyim de yokmuş..
+ Ee o halde yeter..
Bir ramazan ayına daha kavuşturan Rabb'e şükürler olsun..
Ey Allah'ım, bizi bize bırakma.. Rahmetinden ve merhametinden ayırma.. Bizleri, tüm günahlardan arınmış bir şekilde bayram sabahına eriştir.. Hem bu dünyada, hem ahirette iyilikler, güzellikler ver.. Sen'in sevginden, imandan, inayetten ve huzurdan ayırma bizleri Allah'ım..
...Amin...
Duygusal boşluk böyle bir şeymiş demek ki..
Sabah seni düşünerek uyanmıyor, gece senin hâyâlinle uyumuyorum.. Gözlerimi kapatınca artık aklıma gelmiyorsun.. Türküleri seni düşünerek dinlemiyor, gittiğim yerlere seninle gitmenin hâyâlini kurmuyorum..
Böyle olmamalıydı hiçbir şey.. Ben bu kadar boşlukta kalıp da, sensiz günlere uyanmamalı, yolumu senden ayırmamalıydım..
Bir büyük boşluğa düştüm.. Sanki hiç yaşamıyormuşum gibi.. Sevdasız insan, nefes aldığını iddia etmesin.. Nefessiz kaldım..
Hayırlısıyla şu ramazan bir geleydi, şu düşüncelerden bir kurtulaydım..
İnanın bıktım..
Bıktım kendimden ve bu düşüncelerden, inanın..
Bu yaşta, bu kadar basit olmak istemiyorum; bu yaşta bu kadar basit olmaktan öteye geçemiyorum.. Bu kadar olmamalıyım ama bu kadarım..
İnanın bıktım..
Bıktım bu düşüncelerden..
Sevmediğin ot burnunun dibinde bitermiş, diye bir laf var ya hani, benim için de tam olarak bu geçerli..
Ardahan'dan uzak kalmak istedikçe, gözümü bir açıyorum ki, Ardahan'dayım..Bundan sonra Ardahan hakkında hiç olumsuz konuşmayacağım.. Sağda solda Ardahan hakkında hep kültür elçisi gibi davranacağım..
Sanırım İstanbul'dan Ardahan gelmek kolay olduğu için zırt pırt geliyorum.. En mantıklısı, benim en kısa zamanda İstanbul'dan başka yere taşınıp, izimi kaybettirmem olacak..
Bu anneler nasıl varlıklar, annelik nasıl bir his ya..
75 yaşında kadın, etrafımda pervane oluyor, beni mutlu etmek, rahat ettirmek için dört dönüyor.. Yorgun ve hastayken bile ilk beni düşünüyor..
Rabb'im Sana binlerce şükürler olsun.. Beni böyle harika bir annenin evladı yaptığın için Sana binlerce şükürler olsun..
Ben uzun zamandır ağlamıyordum, biliyor musunuz..? Ama dün gece ağladım..
Hani yıllar önce, "Ben, kızımı sakat birine verirsem, millet demez mi, 'bu kızın ne kusuru vardı ki, kızı bu çocuğa verdiler?' " diyen, "Zaten bardağı bile iki eliyle anca tutuyor" diyen birinin sözleri sebebiyle o işin asla olmayacağını kabullenip ağlamıştım ya; yıllar sonra dün gece de hâyâlini kurduğum başka bir işin asla olmayacağını kabullenip ağladım..
Aradan geçen 10 senede, benim burda hiçbir şey değişmedi yani..
.......
Şükür Rabb'im, binlerce kez şükürler olsun Sana.. Hakkımda, en hayırlısını bilen Sen'sin.. Bir ânlık bile olsa beni bana bırakma..
Doğduğu günden başladı, her bir detayı anlattı, tüm anılarını dile getirdi, yedi ceddini saydı, çevresini tanıttı.. Ne renk don giyindiğini de söyledi, hangi türküyü dinlediğini de.. Kendiyle ilgili akla gelmeyecek detaylara indi, olmayacak sohbetin başrolü oldu.. Gel gör ki, günlerdir bir kez bile "Sen nasılsın?" demedi..
Sorsalar, bencil olduğumu söyler.. !
Bu hatun cinsi, neden sevgililerine/kocalarına, başka kadınları gösteriyorlar..? "Şuna bak, ne kadar güzel/seksi/alımlı kadın" diyerek, neden o kadına bakmaya teşvik ediyorlar..?
Tek başınayken baksak, gözümüzü oyarlar ama onların yanında iken bakmaya teşvik ediyorlar.. "Benim yanımda iken serbest, bakabilirsin" demek mi istiyorlar, yoksa diğer kadınlara bakıp bakmadığımız konusunda bir teste mi tâbi tutuluyoruz..?
"Baksana ne güzel giyinmiş, vücudu da çok biçimli" diyen birine, onay mı vermeliyim, yoksa ölü taklidi mi yapmalıyım..? Ya hu ben odun gibi bir herifçioğluyum, böyle Bizans oyunları oynamayın bana..
Bu ülke benim değil mi..?
Bu insanlar, benim ülkemin insanları değil mi..?
Ne yaptık size..? Ne yaptık da bana ve benim gibi insanlara cehennemi yaşatabiliyorsunuz..?
Sadece siz mi yaşamak istiyorsunuz..? Sadece gözünüzün güzel gördüğü mü var olsun istiyorsunuz..?
Ben de varım.. Biz de varız.. Artık bizi kabul edin ve bize cehennemi yaşatmaktan vazgeçin n'olur..!
Ölmeden önce yaşamak istiyorum..
Kurduğumuz hâyâllere, ettiğimiz kavgalara bakın.. Ne kadar komik aslında..
Ölü gibi oturmuş, televizyon seyrediyor, kendimizle ilgili hiçbir şekilde güzel hâyâl kuramıyor, hatta güzel hâyâl bile kurmaya korkuyorken; bir hâyâlin kavgasını ediyoruz karşımızdaki insanla..
Oysa iyi biliriz bu durumu...Her hâyâlimiz hüzün getirdi bize.. Kurduğumuz her güzel hâyâl, evde ölü gibi televizyon seyretmeye mahkûm etti bizi..
............
Otuzdokuz yaşındayım; hangi hâyâlim gerçek oldu ki..?
Ne düşünüyorsun benim hakkımda..?
Ne hissediyorsun yanımda iken..?
Hiç bana sarılmak istediğin oldu mu..?
Durduk yere öpmek, benimle sevişmek istedin mi..?
Türkü söylemek ister misin bana..?
Kucağında uzanırken kitap okumak ister misin..?
Beraber namaz kılmak istedin mi..?
İçimdeki sonsuz huzursuzluğu hissettin mi..?
Bana huzur vermek ister misin..?
Hiç âtiye yönelik hâyâl kurdun mu benimle..?
Bana yemek yapmak ister misin..?
Olmayan baş parmağım olmak istedin mi..?
Gözlerime bakınca mutluluk hissettin mi..?
Elimden tutunca huzur hissettin mi, insanların bakışlarını önemsedin mi..?
Benimle iken dünyayı umursamaz oldun mu..?
Benim huysuzluğumla bir ömür başa çıkabilmeyi ister misin..?
Benim baba olmamı hâyâl ettin mi..?
Benimle ülkeyi gezmek istedin mi..?
Kim ne derse desin bana sahip çıkacak mısın, yoksa ilk olumsuz yorumda kaçacak mısın..?
Uyanınca yatakta ilk gördüğün insan olmamı ister misin..?
Yanımda iken sahiden ne düşünüyorsun hakkımda..?
Tüm mutsuzluğunu giderebilecek misin benim yanımda..?
Eksikliklerimi unutturabilecek misin bana..?
Benimle ahirete beraber yürümek isteyecek misin, yoksa üç gün sonra sensiz mi uyanacağım yatakta..?
Evet, dün gece uyudum..
Âşk yatağında yaşadığım mutluluktan sonra ben hep uyurum..
Sen sanırsın ki 'ilgi göstermiyor bana',
Mutluluk uykumun adı sensin oysa..
....
Ya bir anlatın bana,
bu savaşlar niye var..?
Niye kavga ediyor insanlar..?
Hürriyetin kokusundan mı mahrumlar,
Âşkın varlığını mı inkâr ediyorlar..?
....
Dün gece olduğu gibi
tenin tenime değdiğinde ,
utangaç bir gülümsemeyle,
gözlerini gözlerime diktiğinde,
tüm savaşlar son buluyor yeryüzünde..
Haydi gülümse..
Yorgun âşk yatağımızda,
Yürüyelim beraber hürriyete..!
Kaç gündür doğum günümün etkisinden çıkamıyorum bir türlü.. Birkaç yıldır doğum günleri, üzerimde olumsuz etki oluşturuyordu ama hiç bu kadar tepetaklak etmemişti beni..
Otuzdokuz yaşındayım.. 39.. Otuzlu yaşları bir daha göremeyeceğim.. Sürekli mazide yaşayan, benim gibi biri için o kadar zor ki.. Hayat bitti.. Gençlik bitti.. Yaşam bitti.. "Daha zamanı var" dediğim ne varsa, bitti gitti..
Orta yaş bunalımı, sanırım tam da böyle bir şey.. Ruh hercümerc olmuş durumda, hayat sıfır, âtiye umut sıfır, tüm beklentiler, tüm sözler, tüm çırpınışlar sıfır; elde sadece bolca yaşadığım hâyâl kırıklıkları var.. Ne fena bir durummuş meğer.. Hem de ne fena.. Nefes aldırmıyor insana..
31 Ocak..
Önce Kars'taki sis yüzünden uçağın iptal olması.. Sonra akşam saatlerinde Erzurum'dan uçak bileti alınması.. Erzurum'a giderken kar yağışı ve sisin bizi bırakmaması.. Erzurum'da uçak saatinin uzun uzadıya beklenmesi.. Uçak saatinin gelmesine rağmen kar yağışı sebebiyle rötar olması.. Ve nihayet Allah'ın izniyle gece 12'de eve girilmesi..
Gayet güzel başlayan tatil, endişe verici bir sonla bitmiş olsa da genel olarak "iyi ki gitmişim" dediğim anılar silsilesini yaşamış oldum..
Şimdi nihayet kürkçü dükkânında, televizyon karşısında yerimi aldım..
Rica ediyorum, çocukların bir yeri sızladığında, "öpeyim de geçsin" gibi cümleler kurmayın.. Sonra o çocuklar, fiziksel olarak büyüyor, kelli-felli herif oluyorlar ama ruhsal olarak hâlâ çocuk kalabiliyorlar.. Daha fenası, o ruhu çocuk saf insanlar, ilk kez buluştukları insanın parmağı burkulduğunda "öpeyim de geçsin" deyip rezil olabiliyorlar.. Yapmayın, rica ederim yapmayın..
.................................
Bugün de "sapık" gibi göründük çok şükür.. ! Neyse ki gerçekte de sapık biriyim de haksız yere rezil olmamış oldum..
Sonra Kars merkezde gezdik.. Kaleye gittik..
Tüm lokantalar kapalı olduğu için karda, araba kaputunun üstüne çay, peynir, köfte, yöresel yiyeceklerden koyduk ve afiyetle yedik..
Akşam yemeği olarak kaz ikram ettiler.. Bol tuzlu idi.. Afiyetle mideye indirdik..
Soğuktan mı bilmiyorum ama aylardır çıkmayan uçuk, gelip dudağımda yerini buldu..
Haa asıl mesele şu.. Eski dönemdeki kadar kar yok ama hava aynı derecede soğuk.. Dün eksi yirmidört dereceydi..
Yani iyi başladı, devamı da iyi olsun inşaallah..
Daldan dala atlayalım o halde..
+ Öncelikle hemen söyleyeyim; ben de herkes gibiyim.. İşe gidiyorum, eve geliyorum; eve gelip, işe gidiyorum.. Bu virüs ortaya çıktı çıkalı, sosyal hayat denilen şey kalmadı.. Hoş öncesinde var mıydı, o da şüpheli..
+ "Herkes gibiyim" dedim de, siz de benim gibisiniz değil mi..? Benden gizli gizli geziyorsanız iki elim yakanızdadır haa..
+ Yılbaşı olduğu için mi, yoksa mesai saatleri kısaldığı için mi bilmiyorum ama işler çok yoğun.. Birçoğunu yetiştiremiyorum.. Sabah 10'da geliyor, yerimden hiç kalkmadan 16'ya kadar çalışıyorum.. Çoğu zaman tuvalete bile gitmeyi unutuyorum.. Gel gör ki gün sonunda, "Ne iş yaptın?" diye sorsanız; somut hiçbir iş gösteremez durumdayım..
+ İşyerinin mıntıkasını değiştiriyorlar.. Birkaç sene sonra da işyerinin Çerkezköy veya Tekirdağ'a taşınma ihtimali var.. İyi mi, kötü mü bilmiyorum.. Yaşayalım bakalım ne olacak..
+ Şehr-i İstanbul'da kar yağışının hasretini çekince, geçen hafta, ablam ve yeğenimin gazıyla Ardahan'a uçak bileti aldım.. Nasip olursa ayın 22'si ile 29'u arasında memlekette olacağız.. Sağlam kadroyla gideceğim için muhtemelen iyi bir gezi olacak diye düşünüyorum.. İnşaallah düşündüğüm gibi olur..
+ Zayıflamaktan umudumu kestiğim için 2 haftadır akşamları yürümüyorum.. İki hafta içinde sadece bir kez yürüdüm.. Hevesim bitti, gitti..
+ İşten geliyorum, yemek yiyorum, biraz uyuyorum, uyanınca haberleri seyrediyorum, çay-çekirdek-bisküvi üçlüsü ile saat dokuzu görüyorum.. Saat 10 gibi bazen havuç, bazen tatlı yiyorum.. Gece saat 2 gibi uyuyorum..
+ Fena halde telefon bağımlısı oldum.. Evde iken telefon hep elimde.. Sürekli instgramda ve internette geziniyorum.. İnstgramda yeni yeni insanlarla bazen tartışıyor, bazen şakalaşıyor, bazen hoşsohbetin içinde oluyorum.. Böylece ölü bir halde günümü bitiriyorum..
+ Sürekli elimde telefon olduğu için olsa gerek, gözlerim iyice bozuldu.. Özellikle sağ gözümde bozukluk derecesi iyice arttı..
+ Geçen gün, yeniden kitap okurum diye bir kitap aldım.. Masanın üzerinde o bana bakıyor, ben ona.. Eskiden "insanlar nasıl olur da kitap okumak için zaman bulamaz?" derdim.. Meğer zaman illaki bulunuyor da kitap okuma hevesi kayboluyormuş.. Kitap okumayı özlüyor ama okuyamıyorum bir türlü..
+ Son beş-altı aydır borsadayım.. Bazen kâr ettiğim de oluyor ama çoğu zaman batıyorum.. Geçen gün, Murt'tan borç alarak borsaya girdim; iyice bağımlı oldum belli ki.. Sahiden zevkli ve heyecanlı ama bağımlı olmaktan ve büyük paralar yatırmaktan uzak durmak gerek..
+ Yeter sanırım bu kadar cümle..
+ Heee.. Duygusal olarak bir şey yazmadım çünkü boşluktayım.. Geçen gün internette hoşuma giden bir cümle okumuştum.. "Farkında mısınız, artık kimse kimseye âşık olmuyor.. Âşk sektörü tamamen bitti" mealinde bir cümle yazmıştı.. Sanırım haklı.. Çevrenize bir bakın, kimse kimseye âşık olamıyor artık.. 'Mantık birlikteliği' aldı başını gidiyor.. Ayrıca adı konmamış birliktelikler var.. Herkesin konuştuğu 5-10 kişi var ama bu iletişimin adı yok.. Tuhaf bir dönem.. Ama ben de öyle olmak isterdim doğrusu.. Ben birine bağlanınca yetmiş yıl sürüyor o kişiden uzaklaşmam.. Bağımlı bir bağımlılık benimkisi..
+ Ee yeter daa..