skip to main |
skip to sidebar
Gönderen
Çocuk
zaman:
Salı, Şubat 20, 2018
"ve
kahramanlar can verir
yurdu yaşatmak için..."
demişti Hüseyin Nihal ATSIZ.. Ve yıllar öncesinden bugünü görüp seslenmişti :
"Selam sana ey yılları heba olan genç!
İstikbalim gitti" diye yaslanma sakın!
İstikbalin değil ruhun Tahrı'ya yakın! "
Ruhu Allah'a yakın olan, 20 Şubat 2015 tarihinde okulunda tarih okurken tarih yazan bir kahraman şehit edildi..
Fırat Yılmaz ÇAKIROĞLU
........................
El Fatiha..
Gönderen
Çocuk
zaman:
Cuma, Şubat 16, 2018
"Artık güzel şeyler olmalı.." diye umut ettiğim hayatımda, her geçen gün biraz daha dibe doğru gidiyor olmamın bir sebebi olmalı..
e-devlet üzerinden uygulamaya konulan ve büyük bir beğeni ve ilgi gören "Alt-Üst Soy Bilgisi"ne nihayet ulaştım.. Resmi kayıtlara bakarak söyleyebileceğim şey; soysuz-sopsuz biri olduğumdur..
Babamın baba tarafı Ahıska'dan göç edince, annemin baba tarafı Trabzon'dan Ruslar tarafından kaçırılınca, soy bilgilerine istediğim ve beni tatmin edici bir şekilde ulaşamadım..
Hani kızdığımız insana "soysuz, sopsuz" diye yakıştırmalar da bulunuyoruz ya; haaa işte meğer o kişi benmişim..
Sohbet edebilecek birini bulmuş, üstüne bir de o insana dertlerinizi anlatabilecek kadar yakınlaşmışsanız; o insana dört elle sarılın, peşinde koşun, bırakmayın..
Dert anlatılmayınca, bir zaman sonra oluşan birikim, büyük patlamalara sebep oluyor zira.. En sevdiklerinizi bir cümle ile yok edebiliyorsunuz böyle bir durumda..
Gönderen
Çocuk
zaman:
Salı, Şubat 13, 2018
Çok kilo aldığım için mi, çok hareketsiz kaldığım için mi, herhangi bir hastalığa yakalandığım için mi, bilmiyorum ama uzun zamandır sırt ağrısı çekmekteyim.. Bu dertten sürekli yakındığımı gören, işyeri arkadaşları, uzun zamandır bir hamama /saunaya gitmemi, masaj yaptırmamı tavsiye ediyorlardı.. Dün, yine, sırtımın ağrıdığından şikâyet edince, işyerinden bir abi, "Bekar adamın sırtının ağırması normaldir.. Hadi kalk, seni masaj salonuna götüreceğim, bu işin başka kurtuluşu yok" dedi.. Bu cümleyi gülümseyerek söyleyince, her zamanki gibi "mutlu sonla" biten masaj salonu muhabbeti olduğunu anladım.. Daha önce de onlarca kez bu cümle söylendiği için gülümsedim.. Ama bu defa "Gidelim sahiden ya.. Masaj ile belki sırtım düzelir.. Ama 'mutlu son'la bitme kısmından uzak dururum haa.. " deyiverdim..
Lafı fazla uzatmayayım, o ağabeyle birlikte, Florya'da, bir mekâna gittik.. Girişte "Sauna&Masaj Salonu" diye yazıyordu.. İşyeri arkadaşım, gayet tecrübeli bir şekilde, nereye gireceğini, kiminle konuşacağını, nasıl davranacağını biliyordu.. Daha önce buraya birkaç kere geldiği tavırlarından çok belliydi.. Türk olmadığı her halinden belli olan görevli hanımefendiye, 'masaj hizmeti' almak istediğimizi beyan etti..
Bizi ayrı ayrı odalara aldılar.. Üzerimizi çıkarmamızı ve uzanmamızı tembihlediler.. Daha önce hiç böyle bir yere gelmediğim için acemice ne isteniyorsa yapıyor, heyecanlı olduğumu hissettirmemeye çalışıyordum..
Üzerimdeki giysileri tamamen çıkardıktan (baksır duruyordu) ve uzandıktan beş dakika sonra kısa boylu, esmer, beyaz önlük giyinmiş, hafif çekik gözlü bir kadın girdi içeriye ve selam verdi.. Nasıl olduğumu sordu.. Ters uzanmam gerektiğini söyledi.. Arada ellerimi görünce yüz şekli değişse de bu durumu bana belli etmemek için yüzünü diğer tarafa çevirdi.. Böylece yaklaşık 1 saat süren masaj serüveni başladı..
Masajın 'mutlu son'la bitip-bitmediğini anlatmayacağım.. Sadece sırt ağrımın epeyce hafiflediğini, masajın gerginliğimi aldığını, vücudumun rahatladığını ve daha huzurlu biri olarak o salondan çıktığımı söyleyebilirim.. Bir de bu işleri yapan birinin bile, engelli birine yaklaşmaktan çekindiğini, o kadının bile istemediğini söyleyebilirim..
Engelliler Derneği'nden biri ile tanışmıştım.. Benden epeyce büyüktü.. Anılarını anlatırken, ilk kez milli olmak için bir yere gittiğinde, engelli olduğu için hayat kadınının kendisini istemediğini, "orospular bile bizi paramızla tercih etmiyordu o zamanlar; şimdi en azından biraz bilinç oluştu" demişti.. Bu masaj salonu tecrübesi de o cümleyi hatırlattı bana..
Yeni yetme bir velettim.. Bıyıklarım terlememiş, henüz hayatın pisliğini öğrenmemiş, kalbimi her daim ön planda tutmaktan vazgeçmemiştim.. Vicdanım rahattı.. Paranın, vefasızlığın, dünya hayatının esiri olmamıştım.. Sevmiştim birini.. Birini sevebilmenin tatminine ulaşabilmiştim.. Rabb'imin en büyük nimeti olan, sevgi hissini, kalbime yerleştirebilmiştim..
Çocuktum ya hani, sevgi hissini yerleştirmiştim ya kalbime, esmer güzeli o kız için şiirler yazıyor, her söylediğim türküyü ona armağan ediyordum.. O kızın oturduğu sokakta, evinin karşısında, yıkık-dökük bir ev vardı; o evin duvarına, o esmer güzeli kız görsün diye onun için güzel sözler yazmıştım..
Dün geçtim de o sokaktan, o yıkık-dökük evi yıkmışlar... Yazdığım o sözler de, kurduğum o hayaller de yeni binaların altında kalmış.. Hayatımın en saf ve masum zamanı da böylece yer ile yeksan olmuş..