Hâyâl Hırsızı Yalnız Adam..

     Yine sardı ruhumu; yalnızlık denilen illet.. Oysa ne güzel hâyâl çalıyordum kendimden..
 
-----Neden bana öyle baktın..? Yüzündeki o çizgiler de ne..? Saçların neden dağınık..?
 
     Uçabilen bir vapuru hâyâl etmişti küçük bir çocuk.. Kadıköy Moda'dan yola çıkacaktı, memlekete uğradıktan sonra bütün dünyayı görebilecek bir yüksekliğe çıkacak, oradan insanlara "Hepinizi seviyorum.. " diye bağıracak ve sonrasında Moda'ya dönecekti.. Ben, o küçük çocuğun kalbini değil ama hâyâlini çaldım.. Uçabilen bir vapur yaptım ve o vapur ile dünyayı kendim dolaştım..
 
-----Niye öyle adımların hızlıydı..? Karanlık havada yağmur yağarken, sen neden yalnız yürüyordun.. ? Yoksa bu güzel şehir, seni de mi yalnız bıraktı..? Yoksa bir <Çocuk> daha mı göz yaşını akıttı..? Niye yalnız yürüyordun, niye..? Kalbine sığdırdığın ve seni hiç yalnız bırakmayacağını söyleyen o büyük âşkın nerede..?
 
     Yine sardı ruhumu; yalnızlık denilen illet.. Oysa ne güzel hâyâl çalıyordum kendimden..
 
     Mavi bir pantolon alıp, kırmızı bir kazak giyinecek, seyrekleşmiş saçlarımı yeşile boyatıp, sarı bir şapka takacak, kahverengi botumla sokağa çıkacak ve "Hayat çok renksiz.." diye türküler söyleyecektim..
 
-----En son ne zaman türkü dinledin..? Ne zaman bir türküye eşlik ettin..? En son ne zaman gülümsedin..? Söylesene bu akşam neden yalnız gezdin..?
 
     Yine sardı ruhumu; yalnızlık denilen illet.. Oysa ne güzel hâyâl çalıyordum kendimden..
 
     Beş yaşındaki bir çocukla camiiye gidecek; o çocuk bana "Baba" derken, ben "Elhamdülillah.. ", ben "Subhanallah..", ben "Allah", ben "Allah", ben "Allah"  diyecektim..  
 


0 Yorum:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.