Geçen sene indirimden aldığım, evde giyinmekten zevk aldığım eşofmanın diz kısmının inceldiğini, renginin solduğunu ve yırtılmak üzere olduğunu farkettim..
Eşofmanın, miadını doldurması sebebiyle yenisi ile değiştirmek için odama geçtim.. Eskisini açmış, yenisini bir bacağımdan geçirmiştim ki, dizlerimde eskiden bolca olan kılların olmadığını gördüm.. Şaşırdım.. Sevindim..
Ben ki, ergenliğe girdiğim zamandan beri kıl yumağı olmuş, gorilleri aratmayacak bir hale gelmiştim.. Kolumda, bacağımda, sırtımda, hiç olmadık yerlerimde kıl çıkmıştı.. Saçlarımın ortası yoktu ama nerede ise gözlerimin içinden kıl çıkacaktı.. Dizlerimin birkaç santim altında kıl kalmaması, şaşırmama ve mutlu olmama sebep olmuştu..
Önce yaşlandığımı düşündüm.. Öyle ya, insan tüysüz doğar, ergenlik ile birlikte tüylenir, yaşlanınca tüyler onu yeniden terk ederdi.. Boy battal boy olunca, yaş kemale erişince, kıllarımın da beni terk etmesi kadar tâbii bir durum yoktu.. İçimi bir an yaşlanmanın korkusu kaplasa da kıllardan kurtulmanın da sevincini yaşıyordum.. Neden sonra sadece diz kapağının birkaç santim altındaki kılların döküldüğünü düşününce, kılların, sürtünme dolayısı ile döküldüğünü anladım.. Ve Rabb'e şükrettim..
Ben, bir kaç sene evvel, günahların içinde yaşarken, nereden geldiğini anlamadığım bir ışık sayesinde namaz kılmaya başlamıştım.. Yalandı, yanlıştı, ne yaptığımı bilmez bir halde Rabb'in huzurunda secdeye kapanıyordum.. Yine günahların içindeydim.. Yine asilik yapıyor, yine en olmaz zamanda Rabb'e sitem ediyordum.. Tüm pisliğimle birlikte yaşıyor ama yine secdeye kapanmak için bir zaman buluyordum..
Yalan-yanlış-asice-günahkâr bir halde kıldığım namazlar sebebiyle, secdede iken dizlerimi yere koyuyordum.. Diz kapağımın altındaki kılların dökülmesi ve eşofmanımın incelmesi; Rabb'e şükür etmek için secdeye kapandığım sırada sürtünme sebebiyle oluşmuştu..
Allah'ım, Sen ki, "Habibim" dediğim Hz.Muhammed (s.a.v)'i bize örnek kılmak için dünyaya teşrifini sağladın.. Sen ki, biz günahkârların her günahını, bir tövbe ile affetme müjdesini verdin.. Elimizi açtık, Sen'den aff diliyoruz..
Bizim Efendimiz, bir eline güneşi, bir eline ayı verseler bile davasından dönmeyecek bir örnekti.. Biz ki, en küçük çıkarlarımız için davamızı sattık, davamıza ihanet ettik.. Sana, nankörlük etmede yarıştık.. Bir eline güneşi, bir eline ayı verseler bile davasından dönmeyeceğini beyan eden Peygamberi taşladık, hakaret ettik.. Sen yine de affettin, affedeceğini söyledin.. "Bana dua edin, kabul edeyim.. " dedin..
Allah'ım, af dilemeye yüzüm yok.. Uydurduğum cümleler yalan, söylediğim sözler sahte, ettiğim yeminler beyhude.. Her türlü pisliğin içinde iken, sana binlerce kez asi olmuş iken, bu gecenin hatrına, Habibin Hazreti Muhammed Mustafa'nın (s.a.v) hatrına, bizleri affet Allah'ım.. Sana yönelen kullarından eyle.. Her an adını zikreden, her işte seninle başlayan, son nefesinde, Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlüh, diyerek can veren kullarından eyle.. Bizleri, sabaha, Hz.Muhammed'in (s.a.v) ümmetine yakışacak kullarından olacak şekilde uyandır.. Tüm insanlığa örnek olacak, elinden ve dilinden kimsenin zarar görmeyeceği insanlardan eyle..
Ben, bugüne kadar, ne yazık ki, Sen'in için hiç bir şeyimi feda etmiş, hiç bir zevkimden geri kalmış, nefsimin söylediği hiç bir şeyi ihmal etmiş değilim.. Namaz kılarken dökülen bir kaç tane kıl ve giyindiğim eşofmanın incelmesidir tüm yapabildiklerim.. Sen, bu iki basit şeyin hürmetine, bu günahkârı bu gece affeyle..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 Yorum:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.