Anne-Baba Yatağı..



     Bizler, çok büyük bir âlemin, küçücük zerreleriyiz..
 
     Hayatı ve bizleri kontrol eden, çok büyük bir güç var.. İnanmayanlar doğa/tesadüf diyor bu güce, biz inananlar Allah diyoruz.. Ve bu büyük güç, bizim her şeyimizi kontrol ediyor.. Umudumuzu kaybettiğimiz anda, hayata yeniden sarılmamız veya başımız göğe ermişken, saniyeler sonra yerin dibine giriyor olmamız, hepsi, bu büyük gücün eseri.. Hayatta her şey hızla akıp giderken ve bizi ilgilendiren birçok şey ardı ardına yaşanırken, elimiz-kolumuz bağlı bir şekilde, biz sadece izleyen olabiliyoruz.. Kendi hayatımıza, yeri geldiğinde, karışamıyoruz, söz sahibi olamıyoruz.. Çünkü bizim irademizden çok daha büyük bir irade var.. Çünkü bizler, yazılanları oynamakla görevlendirilen küçük birer piyonuz.. Seçme hakkımız var ama seçtiklerimiz de aslında önceden plânlanmış şeyler.. Bizler, çok büyük alemin, küçücük zerreleriyiz..
 
 
     Dün gece, neden bilmem, aniden uyandım.. Saat dört idi.. İçimde büyük bir yara vardı.. Hüzün sandım ama hemen sonrasında korktuğumu hissettim.. Neden veya kimden korktuğumu bilmiyordum.. Ama korkuyordum.. ! Her insan gibi korkuyordum..
 
    Biz insanlar, irade gücü bizde olmamasına rağmen korkuyoruz.. Verdiğimiz kararlar, sevgimizden, özlemlerimizden, nefretimizden değil; korkumuzdan.. Korku, âşktan daha büyük, daha aşılmaz bir duygu.. Ki âşkta zaten korkularımızın eseri..
 
     Yatakta, az daha kaldım, uyumaya çalıştım.. Uyuyamayacağımı anlayınca, ayaklandım.. Evin içinde gezindim.. Televizyonu açtım.. Balkona çıktım.. Biçimsiz evlere baktım.. Geceye güzellik katan sokak lambalarının bulunduğu yerlere, nadir de olsa evin önünden geçen arabalara baktım.. İçimi bir ürperti kapladı.. Üşüdüm.. Üşür vaziyette birkaç dakika daha balkonda durdum.. Hızlı adımlarla içeri girdim.. Battaniyenin altına girip, televizyon seyretmeye devam ettim.. İçimdeki korku hissi azalmamıştı.. Tedirginliğim sürüyordu..
 
     Büyük irade bizi kontrol ettiğinden olsa gerek, sebebini bilmiyoruz bir çok şeyin.. Hislerimizin neden oluştuğunu, hangi duygunun hangi şartlarda bizi ziyaret edeceğini bilmiyoruz.. Bizler, büyük duygu parçasının, küçük duygu tanecikleriyiz.. Neden oluştuğumuzu bilmiyor, neler olacağını göremiyoruz..
 
    Televizyonun sesi kısıktı.. Öksürük sesi, babamın horlaması, yatak gıcırtısı, sokaktan geçen arabaların sesi, televizyonda açtığım belgesel kanalında konuşan adamın sesi; tüm sesler birbirine karışmıştı.. Ve ben her sesi ayırt edebiliyordum.. Hayat, gece vakti bile tüm hızıyla devam ediyor, ben, hızla akan hayatın seyrine yetişmeye çalışıyordum..
 
     Hepimiz birer robotuz aslında..  Duygu robutuyuz.. Yaradan, bizi yaratmadan önce duygu programlarını yüklemiş.. Bizler, tüm hayatımız boyunca, duygu programlarına hamallık yapıyoruz..
 
     Sesimi duymuş olacak ki, annem geldi salona.. Niye uyandığımı, hasta olup-olmadığımı, bir yerimin ağırıp-ağırmadığını sordu.. Uyku tutmadığını öğrenince, bir sorunumun olabileceği düşüncesi ile sorular sordu.. O da duygu hamalıydı.. Onun da tüm duygularının kaynağı korku idi.. Oğlunun bir sorunu olmasından korkuyordu.. Sırf o korku sebebiyle sıcak yatağını terk etmiş, oğlunun yanına gelmiş, sorununu öğrenmeye çabalıyordu.. Oğlu da onun gibi korkuyordu.. Gece aniden uyanmasının sebebi, içindeki korku hissiydi.. En kötüsü ise, o korku hissinin kaynağını bilmiyordu.. Korkuyor ama neden korktuğunu bilmiyordu.. Bilinmezlerin içinde olduğunu düşünmüştü balkonda.. Büyük hayatın, küçük bir zerresi olduğunu, aslında hiç de önemli olmadığını, yine de korktuğunu, neden korktuğunu bilmediğini, bilmediği için tekrar korktuğunu düşünüyordu.. O ki, âşık olduğunda bile çok korkmuştu.. Bu gece anlıyordu; âşkta korkunun eseri idi.. Âşktan korku çıkmıyor, korku âşkı doğuruyordu..
 
     Annemi teskin ettim.. Bir sorunum olmadığına ikna edip yatağına gönderdim.. İçindeki korkularla birlikte yatağına gitti.. Gitmeden önce, yiyecek-içeçek birşeyler isteyip-istemediğimi sordu.. Olumsuz cevap alınca odasına çekildi..
 
    Dakikalarca televizyona baktım.. Saat beş olmuştu.. Bir saattir, içimdeki korku hissine neden arıyordum.. Bulamamıştım, bulamıyordum.. Bulamıyor olmanın korkusunu yaşıyordum.. Uyuyabilirsem, düzeleceğimi düşündüm.. Televizyonu kapattım.. Odama doğru ayaklandım.. Yine sebebini bilmediğim bir güç, beni kendi odama değil de annemlerin odasına yönlendirdi..
 
     Küçükken de öyle olmaz mıydı zaten..? Korktuğumda, hemen annemin-babamın yanına gider, onlarla uyur, korkumu yenmeye çalışırdım.. Canavarların gelip beni öldürmesine imkân yoktu.. Annem vardı, babam vardı.. Onlar, canavarın beni almasına izin vermezlerdi.. Canavardan yine çok korkardım ama içimde annemin-babamın beni koruyacağına dair inanç ve onlara olan güvenim vardı.. Bu güven, beni huzurlu kılıyor, korkularımla yaşamayı öğretiyordu..
 
     Gece lambasının ışığı ile annemin babamın yüzlerine baktım.. İkisi de derin derin nefes alıyordu.. Babam, rüya görüyor olmalıydı ki, göz kapaklarının altından gözlerinin hızlı hızlı hareket ettiğini görüyordum.. Işığı yaktım.. Annem, aniden gözlerini açtı.. Uyumuyor veya henüz uykuya geçmişti.. Yine korkarak yüzüme baktı.. Ne olduğunu sordu.. Bir şeyimin olmadığını, kendilerine bakmak istediğimi söyledim.. Sanırım kötü bir rüya sebebiyle korktuğumu ve tek uyuyamadığımı düşünmüş olacak ki; “gel yanımıza, gel!..” diyerek, gülümser bir halde yorganı kenarı çekti.. Babam, sesleri duyarak uyandı.. Korktu.. Ne olduğunu sordu.. “Size misafirliğe geldim, kenarı kay, sakın horlama.. ” dedim.. Duraksadı.. Ne olduğunu anlamaya çalıştı.. Annemin de telkini ile kenarı kaydı..
 
    Gülümser bir halde yataklarına girdim.. Korkuyordum.. Eminim onlar da benim bu halimden korkuyorlardı.. Korkuların içinde yaşayan biz insanoğulları, en sevdiklerimizin yanında, huzur ve güven hisleri ile korkularımızı dizginlemeye ve korkularımızla yaşamaya çalışıyorduk..
 
 
 
     Benim bir babam, bir annem vardı.. En sıkıntılı anımda, benimle yataklarını paylaşacak, korkularımı yenmem için bana huzur ve güven verecek insanlar vardı.. Yanımdaydılar.. Belki de gecenin saat dördünde, beni yatağımdan uyandıran o korku, onları kaybetme korkusu idi.. Yanlarında iken bile korkuyor ama onların nefes alışlarını, en güzel şarkı bestesini dinler gibi dinliyordum.. Sabah ezanı okunana kadar yanlarında kaldım.. Hem onlar uyumadı hem ben uyumadım.. Ezan sesi odaya dolarken, ben, beni yaratana şükretmek için ayaklandım..
 
     Yataktan çıkarken, “Misafire hürmet yok ki.. Yorganın ve yatağın hepsini parsellemişler, beni de en köşeye attılar.. Düşmemek için zor tutundum.. ” diye söylendim.. Tam odadan çıkarken, babam da anneme bakarak ve  aslında bana duyurarak bir şeyler söylemeye başladı.. :
 
  Görüyorsun de mi gari..? Hem neredeyse 40 yaşına gelmiş it oğlu iti yatağımıza alıyoz hem de laf işitiyoz.. Öküz gibi olmuş.. Eni uzunu bir olmuş.. Yatakta bizi ezdi, yine de bize laf söyledi.. Bi de horladığımı söyledi eşek sıpası, ben, hayatta horlamam yav.. İftira atıyor, beni çekemiyor..
 
     Canım annem, alaylı bir şekilde babamı doğruladı.. :
 
--  He Adil he, sen hayatta horlamazsın.. Sabahlara kadar horlayan benim zaten..
--  Heee, doğrudur sensin.. Senin yüzünden uyuyamıyom zaten.. Kırkbeş senedir uykuya hasret kaldım..
 
 
 
     Ben, kırkbeş senedir uykuya hasret kalmış (!) babanın, evlatlarının kölesi olmuş annenin, küçük ve korkak oğullarıyım.. Büyük bir âlemin, küçük bir zerresiyim.. Korkuların, tüm duyguların kaynağı olduğunu düşünen, otuzüç yaşına birkaç ay kala bile güveni ve huzuru, annesinin-babasının yatağında bulan biriyim.. Ben, biraz senim, sen, biraz bensin..
 



0 Yorum:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.