skip to main |
skip to sidebar
Gönderen
Çocuk
zaman:
Salı, Eylül 30, 2014
Kalp, öyle güzel bir şey ve kalbe konulan sevgi öyle kutsal ki.. Sırf
sevebilme yetisini ve sevdiğine sahip çıkma iradesini verdiğini için bile
Rabb'e binlerce şükür edilmeli..
Daha kulağımıza okunan ilk ezanla sevgi sarıyor kalbimizi.. O ilk ezanla,
baştan sona sevgi oluyor, süt kokusu gibi sevgi kokuyoruz.. Ömrümüzün her
anında, kendimizde var olan sevgiyi bir başkasında arıyor, bulunca o insanı baş
tacı ediyor, bulamayınca son nefesimizi verene kadar aramaya devam ediyoruz..
Sevginin onlarca çeşidi var elbet ama karşı cinsten bir başka faniye olan
sevgiyi hissettirmenin de onlarca yolu var.. Bazen özlem şeklinde belli ederiz
sevdiğimizi, bazen şakalarla, bazen sarılmayla, bazen tartışmalarla, bazen
dokunmayla.. Bazen de üşümekle...
Ben, elli yıldır aynı yastığa baş
koyan, bir anne ve babadan olmayım.. Son beşik olduğum için biraz şımarığım,
haliyle onlara karşı daha rahatım.. Onların kavgalarına, tartışmalarına,
sarılmalarına, şakalaşmalarına çok tanık oldum.. Birbirlerine sinirle baktıkları
anları da gördüm, birbirlerine şefkatle bakma anlarını da.. Bazı geceler
yaptıkları yaramazlıklar kulağımıza kadar gelmedi değil, bazen de bir yorgan
için saatlerce kavga ettiklerini bilirim.. Birbirlerine karşı "senden
bıktım" dediklerini çok duydum ama bilirim ki birbirlerini hep sevdiler..
Ki zaten elli yıldan sonra artık hem karakter olarak hem de fiziksel olarak
birbirlerine benzemeye başladılar.. Onlar artık yek vücut oldular; Mevlam,
onları bizim başımızdan ve birbirlerinden ayırmasın, sağlık, huzur ve mutluluk
versin..
Sevgi kendini bir şekilde ifade ediyor, dedim ya, sevdiğine dokunmanın,
sarılmanın yanı sıra üşüdüğünü dile getirerek sevdiğinin yanında olmak
istediğini de hissettiriyorsun bir şekilde..
Ameliyat sebebiyle, babam, yaklaşık 1 aydır annemden ayrı bir şekilde,
salonda uyuyordu.. Allah'a şükür, artık neredeyse tamamen iyileştiğinden,
normal yatağına geçmesi gerektiğini defalarca söylesek de, çocuk gibi ilgi göstermemiz
hoşuna gittiğinden, yatağına geçmemek için inat ediyordu.. Dün, "üşüdüğünü"
söyledi.. Doğalgazı açalım, dedik, yok, dedi.. Kalın bir yorgan verelim, dedik,
istemedi.. Anladım ki, babamın üşümesi, elli yıllık karısına olan hasretinin
göstergesiydi.. Yaşı epeyce geçkin olmasa, aklıma ayıp şeyler gelecekti ama bu
yaştan sonra olsa olsa bedenini şehvet hisleri yerine sevgi hisleri sarmış
olmalıydı.. Sohbeti fazla uzatmadan, “Ben, bu gece, karıyla yatayım bari... Uykulu bir halde tekme atarak beni öldürme ihtimali var ama bu riski göze almaktan başka çare yok.”
dedi.. “Maaşallah öyle kilolu ki, üzerimize kar yağsa, karının yağları sebebiyle
üşümem ben” diye de ekledi..
Gece, bir ara, “Yav yorganı versene.. Üstümü açma diyorum sana.. Hasta edeceksin beni.. Senin yüzünden elli senedir uykuya
hasret kaldım..” diye atıştıklarını duydum.. Sonra ne zaman sustular, işi nasıl
tatlıya bağladılar bilmiyorum.. Üşümeyi bahane eden, elli yıllık iki sevgili,
birbirlerine dokunup uyurlarken, ben böyle mübarek insanların evladı olmanın mutluluğu
ile yalnız yatağımda ince yorganıma sarılıp, huzur içinde uykuya dalmışım..
Gönderen
Çocuk
zaman:
Cuma, Eylül 26, 2014
Ey hiç tanımadığım, otobüsün birinde başını cama dayarken gördüğüm, sonbaharın hüznünü gözlerine yansıtan kadın..!
Gözlerinde sonbaharın sararmış yaprakları, kalbinde bu kadar hüzün varken, Şehr-i İstanbul'un hangi noktasına gitmek için hüzünlerin hamallığını yapıyorsun..?
Beyaz tenin, zeytinden kara uzun saçların, kırmızı ojelerin, burnundaki beni benden alan hızman ve başındaki o eşsiz saç bandın ile hüzünlenmek senin neyine..? Sen emret; biz insanoğlu taşırız hüzünleri senin yerine..!
Sen, kalbimin daha hızlı çarpmasına vesile olan bu eşsiz güzelliğin ile mutluluk türküleri söylemelisin çevrene.. Kadıköy Moda'da kahve içmeli, bana yeniden Kız Kulesi'ni sevdirmelisin.. Yağmurlu sokaklarda dolaşmalısın benimle.. Kapatmalısın tüm çirkinliklerimi, kendi güzelliğinle.. Öyle güzel bakmalısın ki bana ve öyle sıkı tutmalısın ki ellerimden; cümleler uydurmalıyım sana sayfalar dolusu.. Senin için şiir yazmaya yeltenmeli, seni görebilmek için Şehr-i İstanbul'un bir ucundan öte ucuna gelebilmeliyim.. Yorgunluğumu senin yüzünle unutmalı, asabiyetimi senin yanında kedi uysallığına dönüştürmeliyim.. Bir şiire bakar gibi bakmalıyım yüzüne.. Bir türkü söyler gibi söylemeliyim ismini.. Ara ara seni kızdırmalı, sonra kalbini kazanmak için uğraşmalıyım.. Sabah uyanınca ilk sana mesaj çekmeli, gece uyumadan önce seni düşünebilmeliyim..
Ey hiç tanımadığım, sonbaharın hüznünü hamal olarak taşıyan kadın..! Rica etsem bir kez olsun, az ileride gözünü ayırmadan sana bakan bu <Çocuk>'a bir kez bakar mısın..? Gözlerini gözlerime değdirir de, seninle ilgili hâyâller kurmamı sağlar mısın..? Saç bandınla kalbimi, kendi kalbine bağlar mısın..? İnme bu durakta n'olur, benimle sonsuza kadar bu otobüste kalmaz mısın..?
Sabah namazına hasret kaldı bedenim.. Kalbim, "es-salatu hayrun mine’n nevm" sesini duydukça yerinden fırlamak isterken, nefsim "uyu.. uyu.. uyu.. " diyor.. "Nasıl olsa Allah affeder.. " diye yalanlar söylüyor..
Affedicilerin en affedicisi olan Allah affeder mi bilmem ama sabah namazına haset kaldı ruhum.. Bu sebeple olsa gerek; son zamanlardaki ruhsuzluğum..
Bugün öyle bir gün değil..
Tüm hüzünleri topladım tepeme.. Dünyanın en yalnız insanı benim bugün..
Bir insanın canına kıydım; tüm insanları öldürmüş gibiyim bugün.. Kendimi kokuşmuş, tiksindirici biriymiş gibi hissediyorum.. Beyaz güvercinin beyaz kanadından süzülen kan gibiyim.. Güzellikleri kırmızıya boyuyorum..
Safranbolu'da hediye diye aldığım ve çantama doldurduğum umutların hepsini, sahiplerinin haricindeki insanlara verdim.. Ne çantamda umut kaldı ne de Safranbolu'yu hatırlatan bir umut evi.. Safranbolu evleri yıkıldı, çöküntülerin altında kaldım.. Çöküntünün altında iken, sarılma isteği kaybolup gitti bir anda.. Kan kokan nefesimi hissetmiş olacak ki, Ali Turan, uzaklardan artık hiç gelmeyeceğini söyledi..
Bugün öyle bir gün değil işte.. Toprağa kan bulaştı.. Cümleler yarım.. Tıpkı...
Gönderen
Çocuk
zaman:
Pazar, Eylül 21, 2014
Bakmak istedim gözlerine, yalan yok.. Lakin gözlerinde hiç renk kalmamış senin.. Gözlerin rengarenk idi ben bıraktığımda.. O güzel renkli gözlerine ne ettin..?
.............................................
...Sonra ben de dedim ki :
Gözlerin renkli idi önceden,
ne oldu da renksizleşti birden..?
O da dedi ki :
Gözlerim hep renksizdi,
gözlerime renk veren gözlerin nereye gitti..?
Şehr-i İstanbul'a yağmur damlaları düşmeyegörsün; çocukluğumdaki tüm güzel duygular gelir bulur beni.. İçimde bir coşku, hareketlerimde sevecenlik olur..
Şehr-i İstanbul'da, sevgilisi toprağa kavuşmak için yere düşen her yağmur damlası ile dünyanın en güzel kokusu olan toprak kokusu sarar varlığımı.. Topraktan yaratılmış insanoğlu, toprak kokusu ile dolduğunda, özüne dönmüş, varlığını anlamlandırmış oluverir bir anda.. Ben de bir yağmur damlası ile var olduğumu anlayıverdim anında..
Varlığın formülü : Bir yağmur damlası, sonrasında toprak kokusu...
İçimde, sebebini bilmediğim bir coşku var.. Huzurlu uyandım bu sabah yatağımdan.. Aynada daha bir uzun baktım biçimsiz suratıma.. Daha bir çok beğendim kendimi.. Uykulu gözlerle türküler mırıldandım evden çıkana kadar..
...Eminim ki; içimdeki bu coşku ve huzur, gün batımında yerini kedere ve durgunluğa bırakacak.. Gün içinde herşey ters gidecek, karanlık çöktüğünde, hüzün bulutları tepemde toplanacak.. Bundan önce hep böyle olduğu için bundan sonra da böyle olacağını çok iyi biliyorum.. Ama yine de coşkuluyum.. Kalbim kıpır kıpır.. Sebepsiz yere coşkulu olmaktan korkuyorum ama coşkulu olmaktan kendimi alamıyorum.. Varsın hastalıklar olsun, yalnızlık olsun, çaresizlik olsun, güvensizlik olsun, ne çıkar..! Nefes alabiliyoruz, Rabb'e şükredebiliyoruz ya; yetmez mi..!
Bu sebepsiz coşku, bugün yeni Kadıköy'e kadar götürecek.. Bir işi bahane ederek Kadıköy'e gideceğim.. Moda'da tur atmak istiyorum.. Sebepsiz yere gezmek, sağımdan-solumdan geçen insanlara anlamsızca bakmak, her zamanki gibi alnımda birikecek olan ter damlalarını silmek istiyorum..
Hüzün bulutları başımda birikene kadar, Kadıköy Moda'da anlamsızca yürümek, türküler mırıldanmak, hâyâl kurmak, mümkünse her zamanki yerde iki bardak demli çay içmek istiyorum..
Beni sokaklarda arama,
ya bir türküdeyim ya bir uzun havada..
Sabah otobüste kadının biri beni taciz etti yav.. !
Manyak kadın, artık ne kadar azdıysa, gözü dönmüş, erkek avına başlamış.. Ben de bile bir çekicilik bulup tacize yöneldiğine göre durumu bayağı bir ciddi olması gerekiyor.. Tamam, bir kadının seni arzuluyor olması erkeklik gururunu okşuyor ama böyle ucuz bir yöntem seçilmesi, bu kadar bayağılaşılması pek hoş olmuyor.. Ki zaten kadının bende aradığı hiç bir şey şahsımda mevcut değil.. Tamam, sapık bir karakterim var ama benim sapıklığım sadece fantezi kurma aşamasında geçerli.. İş eyleme gelince, ağlanacak durumdayım.. Cinsellik yönündeki performans rekorum 7 saniye ile sınırlı.. Cinselliği sadece 7 saniye ile sınırlı olan bir erkeği kadın cinsi ne yapsın ya hu..!
Ben, yıllar önce, Şehr-i İstanbul'a geldiğim zaman da otobüste tacize uğramıştım.. O zamanlar yeni yetme bir velettim.. Ergenlik sebebiyle o durumdan hoşlanmıştım ama şimdi hiç albenisi yok bu olayın.. Hatun cinsinden ricamdır; otobüste, orda-burda beni taciz etmeyiniz.. Zaten bir işe yaramıyor bendeki organ; kestireceğim, rahat edeceğim.. Haliyle size de pek faydam dokunmaz bu konuda.. Ayrıca erkeklerin bu konudaki olumsuz şöhretini bildiğimden, erkekleri anlarım ama hatun cinsinin sabah saatlerinde bu kadar isterik olmasına da şaşırmış durumdayım.. Mesir macunu mu yedin sabah sabah be kadın..!
...Haaa... Sabahın o saatinde, otobüs ile nereye gittiğimi merak edenler olursa, lütfen merak etmeye devam etsinler.. Zira nereye gittiğimi söylemeyeceğim..
...Malum; haftalardır, babamın hastalığı ile uğraştık durduk.. Rabb, hastalıkları, kullarını sınamak için verirmiş.. Şükretsinler diye kullarına bir imkân sunarmış.. Hastalıkları sebebiyle şükreder ve sabrederlerse, hastalığı verenin de Rabb olduğunu bilir, adımlarını ona göre atarlarsa, hastalıkları iyileştirir, bu durumu sevaba dönüştürürmüş.. Hatta Allah dostlarının bir çoğu uzun zaman hasta olmazsa, dertlere kapılır, Allah'ın kendilerine şükretme imkânı vermediği için üzülürler ve acaba bir günah mı işledim diye dert ederlermiş..
Biz de şükrettik.. Sabrettik.. Rabb'e binlerce şükürler olsun ki; hafta sonuna kadar idrar yapabilmesi için sonda ve ameliyat dikişleri kalacak olsa da babam evine ulaştı, bizleri mutlu etti, her geçen gün sağlığına kavuşuyor..
Hastahane hakkında söyleyeceğim, oradaki izlenimlerim, hastalar, hastabakıcılar, hemşireler, doktorlar, ziyaretçiler hakkında aklımda o kadar çok cümle birikmiş durumda ki; cümle kargaşası yüzünden, cümle uydurmakta sıkıntı çekiyorum.. Ama emin olun, basit de olsa bir ameliyatın sonucunu beklemek, sonrasında hastanın yoğun bakıma alınmasını seyretmek, âti hakkında bir fikir sahibi olamamak, hastanın gözünü açması, konuşması, sohbet etmesi, doktorların, hemşirelerin, davranışları, uykusuz geceler sonucunda hastanın taburcu olması; öyle tuhaf bir denklem üzerinde yürüyor ki, cümle uydurukçusu bu garip <Çocuk>, uyduracak bir cümle bulamıyor.. Her an neşeli de olabiliyorsun, yeis içine de düşebiliyorsun.. Karalar bağlayıp ağıt yakmaya başlamışken, bir haber ile neşeli türküler söyleyebiliyorsun..
...Herşeyi geçtim; hastahane önündeki büfeden içtiğim çaylar için bile onlarca cümle uydurabilirim.. Ancak bunların hiçbirine gerek yok; ben, bir hastalıklar daha babamı kurtaran Rabb'e şükretmeyi, diğer tüm cümlelerden üstün buluyorum..
Şükür Sana Rabb'im.. Şükür sana..
Tüm hastalara şifa ver tez zamanda..
.........................................................
* 'Hastahane' değil, 'hastane' demeyin.. Biliyorum.. Özellikle bu kelimeyi kullanıyorum..
İyi günde, herkes arkadaş, herkes dost.. Sinirden, stresten, sıkıntıdan, üzüntüden kaşlarımı yoluyorum durduk yere.. Yüzümde kaş diye bir şey kalmadı neredeyse.. Sabah-akşam peşinde koştuğum insanlardan bir tanesi bile kaşlarımın tek telini kurtarmak için yanımda değiller.. Yıllardır pek bir inandığım insanların bile bir çoğu, bir bahane ile vefasızlık örneği sergilemekte.. Haliyle yüzümdeki kaşlar da teker teker gitmekte..
"Tüküreyim, dostluğunuza, arkadaşlığınıza, kardeşliğinize, yardımseverliğinize.." diyeceğim ama vefasızlık denilen şey, öyle bir esir almış ki sizi; dostluğu da, arkadaşlığı da, kardeşliği de, yardımseverliği de bırakmışsınız bir köşeye..
Sizlerde bildiğimiz insanlarsınız işte.. İyi günde, kendi sıkıntılı zamanlarınızda yanı başımda, benim kötü günlerimde, hep bir bahane ile uzaklarda... !
Rabb'im şükür.. ! Bir kez daha ders verdin bana.. Rabb'im şükür.. !
....................................
+ Güvendiğim dağlara kar yağdı.. Çığ düşmek üzere.. İnsan işte.!
Gönderen
Çocuk
zaman:
Salı, Eylül 02, 2014
Bana yeni bir ruh lazım..
"Nerden bulalım sana ruh?" diye çemkirmeyin hemen.. Ciddiyim.. Bana yepyeni bir XL bedeninde ruh lazım.. Kim satar, kim nerden bulur bilmem ama yeni bir ruha çok ivedi bir şekilde ihtiyacım var..
Yeniden insanları sevmeye başlamalıyım.. Yeniden insanların bazılarının güvenilir yaratıklar olduğunun bilincinde olmalıyım.. Âtiye yeniden umut besleyebilmeli, inancıma yeniden dört elle sarılabilmeliyim.. Sahiden çok ruhsuz ve renksiz bir hayat geçirmekteyim..
Bana bir ruh lazım, anlıyor musunuz beni..? Anlatabiliyor muyum kendimi..? O kadar ruhsuzum ki, acaba ben bile anlayabiliyor muyum kendimi..?
Kendimizi artık yeterince ifade edemiyor muyuz..? Hayatımız tamamen sanallaştı da yüz yüze geldiğimiz insanlarla sohbet edemiyor bir hale mi geldik.. ?
Dün Mecidiyeköy'deydim, sonra Kadıköy, sonra Eminönü, sonra Bakırköy.. Alışveriş yaptım, gezdim tozdum, kendi başıma bir şeyler yapabilmenin zevkine varmak istedim.. Gezdiğim süre boyunca, dikkat ettim de, kadınlar çoğunlukta olmak üzere, sokaklarda ne çok dövmeli insan var öyle.. Eskiden kola veya bacağa birkaç basit şekil çizilirken, şimdi hemen her yere şekiller çizilmeye ve hatta yazılar yazılmaya başlanmış.. Kola, sırta, bacağa, göğüs arasına, kalçaya.. İnsanlar, başka insanlara kendilerini anlatma derdine girmişler de, vücudunun bir başından öteki ucuna doğru şekiller çizmeye başlamışlar.. Kendini, bir başka insana anlatmak isteyen, ancak dile gelemeyen, o kadar çok insan var ki; dün, boynunun her tarafına anlamlı kelimeler yazdırarak sokakta dolaşan insanlar gördüm..
Kendimizi, hiç tanımadığımız başka insanlara anlatmaya ne kadar da hevesliyiz öyle.. Kendimizi dövmeler aracılığı ile ifade etme isteği neden ki, neyin eksikliği, neyin çaresizliği..?