Gece saat iki.. Uyku tutmadı bir türlü.. Yatakta sağa-sola dönmemin bir faydası olmadı.. Rüzgar sebebiyle uçuşan tül perde, pencerenin ardındaki yeşillikler içinden gelen çekirge sesleri, ara sıra üst yoldan geçerek doğanın tüm dengesini bozan araba sesleri, sıcak hava veya herhangi bir şey sebebiyle değil, nedensiz bir uykusuzluk esir aldı beni..
Kızgın değilim, düşünceli değilim, kırgın değilim, küs değilim; uykumu elimden alacak herhangi bir duygusal çöküntü veya duygusal coşku içinde değilim.. Uyku tutmadı sadece..
2003 yılında aldığım ve ilk kez iki gün önce bozulan Vestel marka buzdolabı için gelen servis yetkilisinin, 450 liralık bir hesap çıkarması ve benim şimdilik o kadar para veremeyecek durumda olmam sebebiyle, tam olarak soğutmayan buzdolabının sıkıntısını yaşıyor olmam yüzünden uykuma ara vermiş değilim.. Ki zaten bu kadar anlatım bozukluğu olan, devrik ve uzun cümle kurmak için de uykuma ara vermedim..
Kulaklığının bozulması sebebiyle, hiç kimseye haber vermeden Ardahan'dan otobüse binerek, 24 saat yolculuk sonucu Şehr-i İstanbul'a gelen, kulaklığını kargo ile göndermeyi akıl edemeyen, beş gün kaldıktan sonra yine otobüsle Ardahan'a giden, 1938 doğumlu babamdan ayrılırken, ilk kez hıçkıra hıçkıra ağlamış olmamın duygusallığını çoktan bitirdim..
Uykumu bölmemin sebebi, ne ramazan ayının güzelliği ne bayramın şekerliği ne de insanların birbirine biraz daha saygılı olduğunu görmüş olmanın mutluluğu..
İnsanların birbirini öldürdüğü, savaş adı altında çocukların katledildiği bir dünyada yaşıyor olmanın sıkıntısı da değil uykumu bölen şey..
Sebepsiz, bahanesiz bir uyku bölünmesi bendeki..
...Belki, yeterince huzurlu olmanın huzursuzluğunu yaşıyor olabilirim.. Son birkaç senedir hiç bu kadar huzurlu olmamıştım.. Keyifsiz değilim, ancak keyifli de değilim; sadece huzurluyum.. Ölecek miyim; bilmiyorum.. Biliyor musunuz; ne zaman ölüm konusu geçse, 46 yaşında kalp krizi sebebiyle öleceğimi söylüyorum insanlara..? Herhangi bir rüya görmüş değilim, gaybtan haberler de almıyorum, aptal olduğum için de malum olmuş değil.. Yıllar önce, durup-dururken, 46 yaşında kalp krizinden öleceğimi söylediğim günden beri, her konu açıldığında aynı şeyi söylüyorum.. Annem, babam, sevdiklerim kızıyor bu söylediğime ama nedense sürekli söyleyesim geliyor.. Bile-isteye ölümü mü çağırıyorum nedir..?
Ben, niye bu kadar huzurluyum Allah aşkına..? Hiç de alışık değilim halbuki.. Çok tuhaf geliyor huzurlu olma hissi.. Huzurlu olmanın huzursuzluğu bendeki..
Tuhaf şeylerden zevk almaya başladım son zamanlarda.. Ton balığı yemeyi sevmeye başladım mesela.. Her defasında ton balığını yiyor, beş dakika içinde bağırsaklarım fazlasıyla çalışıyor ve kendimi tuvalete zor atıyorum.. Yine de yemekten vazgeçmiyorum..
Sık sık babamın getirdiği peynire yumurta katıyor; Ardahan'daki söylenişle peynir kavurması yapıyor, eskiden tek başıma iken poşet çay yapıyorken, tembelliğimden sıyrılıp peynir kavurmasını demleme çay eşliğinde yiyorum..
Dünyanın en tembel insanı iken; evi siliyor, paspaslıyor, bulaşık yıkıyorum.. Henüz cam silme aşamasına geçmemiş olsam da görünen yerlerin tozunu alıyorum..
Siz bilmezsiniz, nerden bileceksiniz; bağdaş kurarak oturan kadın fotoğraflarına bayılıyorum.. Nazımın geçtiği insanlara, bağdaş kurarak fotoğraf çekilip bana göndermesini rica ediyorum.. Haydi, sen de, evet evet sen, bakma sağa-sola, sana diyorum sana.. ! Eğer okuduysan bu uydurulmuş cümlelerimi, bağdaş kurarak oturduğunda çekilmiş bir fotoğraf koy bloğuna veya gönder bana (kalemhane@gmail.com).. Senin veya bir başkasının fotoğrafı olması önemli değil; gerekirse karakalem çalışması olsun; sırf beni mutlu etmek için, uykusuzluğuma ve huzuruma ortak olmak için yap istediğimi..
Yazışırken, ağzı bozuk olan kadınlara hayranım mesela.. Daha samimi, daha yalansız geliyor bana..
Duvar kenarında uyumak için kavga eden eşlerin aşığıyım ben..
Cemaat, camiiye sığmadığından, dışarıda namaz kılmaya başlamışken, namaz kılmıyor olsa bile, arabası ile geçerken, müziğin sesini kısan gençlere hayranım mesela.. Ezan okunduğu zaman konuşuyorken susan, uzanıyorken doğrulan, sevişiyorken ara veren, televizyonun sesini kısan insanların olduğu bir dünyada olmanın mutluluğu içindeyim..
Tuhaf tuhaf insanları seviyor, tuhaf tuhaf şeylerden zevk alıyorum.. Ortaköy'ü ve Kız Kulesi'ni sevmeyen ben; Ortaköy'ü ve Kız Kulesi'ni sever oldum mesela..
Sevmediğim şeyleri sevdikçe huzuru buluyorum.. Alışkın olmadığımdan, huzuru buldukça huzursuz oluyorum.. Huzurun huzursuzluğunu yaşarken, uykusuz kalıyor, gecenin bir yarısı yataktan kalkıyor, salak-saçma cümleler uyduruyorum.. Aman Allah'ım..! Ne tuhaf şeyler yazıyor ama yine de nedense kendimi ifade edemediğimi hissediyorum..
Demem o ki, içindeki kini bir kenara bırakarak, sevgi yüklü atomları gün yüzüne çıkarması gereken kalbi temiz insanlar; sevmediğim şeyleri sevmeye başlamak huzuru getirdi bana.. Huzur ise huzursuzluğun ve uykusuzluğun kapılarını açtı.. Güzellikleri ve çirkinlikleri aynı anda yaşıyor; onları "güzel" veya "çirkin" olarak değerlendirmeden, bende var olmalarının şükrünü eda ediyorum..
0 Yorum:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.