Bu Günlerde..



Yirmidört saatin bir türlü yetmediği, garip, tuhaf, kimsesiz, şaşkın, yalnız, manyakça günler yaşamaktayım..


...Üstelik kendi kendime türkü bile mırıldanamıyorum..








Tespit..


Hastahanelere, çürük girenlerin birçoğu sağlam olarak çıkıyorlardır belki ama sağlam girenlerin hemen hepsi çürük olarak çıkıyorlar.. Bu, bizzat benim de yaşadığım ve başkalarında da gördüğüm kesin bir tespittir..

İlkokul Fişleri ve Fiş Kahramanları..

    Memlekete gidip de kısa bir süre de olsa ilkokulu okuduğum okulu ziyaret etme fırsatı bulunca, aklıma geldi... : Bu Ali, Emel, Işık kimdir Allah âşkına..? 

     Ben, ilkokula başladığım zamanlar, onlar okulun kadrolu elamanlarıymış gibi her fişte boy gösteriyorlardı.. Sanki başka hiç isim kalmamış gibi hep bu isimler kullanılıyordu.. O yaşlarda, annemin, babamın, ağabeyimin, ablalarımın, Arzum Onan'ın ismini bilmiyordum ama Ali'nin, Emel'in, Işık'ın adını ezberlemiştim.. Hatta bu isimler zihnime o kadar kazınmıştı ki, baba adımı sorduklarında "Ali", anne adımı sorduklarında "Emel" diyordum.. 

     Aradan geçen yıllar, Ali'nin ve Emel'in benim ebeveynlerim olmadığını öğrenmemi sağladı.. Annemin, babamın adını öğrenmiştim ama Ali'yi, Emel'i ve Işık'ı hiç unutamıyordum.. 

     Saçlarım dökülüp göbeğim kendini gösterince unutmaya başladım o isimleri.. Onların da artık yaşlandığını, bir daha fişlere konu olamayacaklarını düşünüyordum.. Peki düşündüğüm gibi mi oldu..? Hayır..!

     Yıllar sonra Ali, ansızın çıkıp geldi hayatıma.. Bir sohbet sırasında, sohbet ettiğim insana, Ali'nin süt içtiğini söyledim.. O ise Ali'nin ata baktığını iddia etti.. Aslında Ali sütünü içip ata bakabilme yeteneğine sahipti ama biz iddialaşınca dosyayı bir üst kurul olan öğretmenimize havale ettik.. Öğretmenimiz de sağolsun, Ali'nin beceriksiz olduğunu, iki işi birden yapamayacağını ve sadece ata bakabilme yeteneği olduğunu söyleyince, ben kaybetmiş oldum.. 

     Aslına bakarsanız kaybetmedim.. Çok iyi hatırlıyorum ki; Ali süt içiyor, Emel ise sütü biraz daha soğutuyor ve ılık süt içiyordu.. Işık'ın annesi babası tutumlu insanlar olduklarından, enerji tasarrufu için kızlarını öğütlüyorlardı; bu sebeple Işık da sürekli lambaları söndürüyordu.. Bizim memlekette Ali hiç ata bakmadı.. Zaten memlekette insandan çok at var.. Ali ata bakacak olsa, tüm gün ata bakmak zorunda kalır ve okula gidemezdi.. Gel gör ki, aradan geçen yıllar ve sıla hasreti, Ali'yi ata bakmaya zorlamış.. Ali ata bakar olmuş.. Ali ata bakmaya başlayınca, ben de iddiaları kaybeden taraf oldum.. 

     Ben, iddiayı kesin kazanacağımı bildiğim için kot pantolon istemiştim ama iddiaya tutuştuğum kişi kaybedeceğini anlayınca kitap istemişti.. İyi ki korkmuş.. Bu sayede ben de işi ucuza kapattım.. 

     Haa.. İçinizden bu yazıyı okuyan bazı arkadaşlar çıkıp da "Cümle Uydurukçusu, kitap asla ucuz bir şey değildir..!" deyip bana tepki gösterebilir.. Hemen çemkirmeye gerek yok; ucuz olan kitabın içindekiler değil, kitabın içindeki bu kadar ağır cümlelere rağmen kitabın fiyatıdır.. Unutmamalı ki; uydurulmuş her cümle, ne kadar "saçma" olursa olsun, bize ne kadar anlamsız gelirse gelsin, kelime sevdalısı birinin, bizlere kendinden bir parçayı miras bırakmasıdır.. Ve malumdur ki; insanın kendinden bir şeyi miras bırakması, kendinde olanı bir başkasına aktarması, zahmetli ve zor bir iştir.. Bu sebeple her kitap, yazarını ayakta alkışlamamız için bir sebeptir..

----- Aylar sonra, bir kitabı okumayı bitirip, bir başka kitabı okumaya başlayınca, kitaplar ve yazarlar hakkında atıp-tutmaya başladım ya; bana da helal olsun.. Yüzyirmidört sene sonra bir tane kitap okudum diye, böyle cümleler uydurmuş olmam da, Türk kimliğini benimsediğimi göstermektedir : Bir şey hakkında bir adım attım, işin sonunu getirmeden, o adım attığım şey konusunda uzman kesildim.. "Türk" dediğin de böyle bir şey zaten.. ------






Memleket Kokusu..


Zorunlu nedenlerle, memleket kokusunu almaya, memleket suyundan içmeye hacet doğdu.. Yarın yolculuk başlamakta.. Allah hakkımızda en hayırlısını versin.. İnşaallah benim ve ailem için bir dua eden çıkar arkamızdan..


Babalar Hastalanmamalı..



Benim babam, hastalanmasın ya..


Kimsenin babası hastalanmasın elbet ama benim babam hastalanmasın ya.. Hele de benden tamı tamına binbeşyüzdoksan kilometre uzaktaki bir şehirde ise, hastaneye yatırılacak duruma gelmişse, serum bağlanmışsa, "iyiyim, sakın gelme" diyecek kadar iyi olsa bile, benim babam hastalanmasın ya..


Yetmişaltı yaşındaki insanlar hastalanmamalı.. Yetmişaltı yaşındaki insanlar hastalanıp da uzaktaki oğullarını üzmemeli.. Giderken, "hakkını helal et" deyip de senin hıçkıra hıçkıra ağlamana sebep olan insanlar, uzağa gittiklerinden bir süre sonra hastalanmamalı.. İki kere uçak bileti alınmasına rağmen "ben iyiyim, gelmem" deyip de iki kere de uçak bileti iptal ettirilmemeli..


Babalar ölmemeli..
Babalar hastalanmamalı..
<Çocuk>'lar yalnız ve kimsesiz ve başıboş ve çaresiz bırakılmamalı..
Babalar, hep oğullarının başında olmalı, küfretmeli, kavga etmeli, oğullarıyla tartışmalı, prostat sebebiyle bazen altlarına kaçırmalı, böbrekteki taş sebebiyle iki ayda bir acil hastanelik olmalı, serum yemeli, tüm gün koltukta televizyon karşısında uyumalı, her şeye karışmalı, laf söylemeli, sürekli küfür etmeli, para istemeli, ne istiyorsa yapmalı ama hep oğullarının yanında olmalı..
Babalar asla ölmemeli.. Babalar illa ölecekse, önce <Çocuk>'lar ölmeli, sonra babalar ne yapacaklarsa yapmalı..


Kimsenin babası hastalanmasın tamam ama benim babam hastalanmasın ya..




Kızıyorum Size İnsanoğlu..


Kızıyorum size insanoğlu.. Kızıyorum.. !
Bazınıza, kendinizi çok sevdiğiniz için kızıyorum..
Bazınıza, kendinizden nefret ettiğiniz için kızıyorum..
Bazınıza, hâyâllerimi yer ile yeksan ettiğiniz için kızıyorum..


Kızıyorum insanoğlu, size kızıyorum.. ! İkindi saatinde eğlenceli türküler söylerken, gecenin bir vakti uzun havalar çekmeme sebep olduğunuz için kızıyorum.. Güzel bir vicdana sahip insanların, sorularıma güzel cevaplar verdikten sonra hâyâller kurmama aldırış etmeksizin, sebepsiz yere kendilerinden bu kadar nefret etmelerine ve hâyâllerimi kursağımda bırakmalarına kızıyorum.. Kendilerinden her nefret ettiğinde, kabuklarına çekilmelerine, kabuklarına çekilirken, seni yanına almamalarına, seni kabuğun dışında bırakmalarına kızıyorum.. Kendimi çaresiz hissediyorum ve kendimi her çaresiz hissettiğimde, kızıyorum size insanoğlu, kızıyorum..!



Sevmediğim Şeyleri Sevmek Huzuru; Huzur ise Huzursuzluğu ve Uykusuzluğu Getirdi..

Gece saat iki.. Uyku tutmadı bir türlü.. Yatakta sağa-sola dönmemin bir faydası olmadı.. Rüzgar sebebiyle uçuşan tül perde, pencerenin ardındaki yeşillikler içinden gelen çekirge sesleri, ara sıra üst yoldan geçerek doğanın tüm dengesini bozan araba sesleri, sıcak hava veya herhangi bir şey sebebiyle değil, nedensiz bir uykusuzluk esir aldı beni..


Kızgın değilim, düşünceli değilim, kırgın değilim, küs değilim; uykumu elimden alacak herhangi bir duygusal çöküntü veya duygusal coşku içinde değilim.. Uyku tutmadı sadece..


2003 yılında aldığım ve ilk kez iki gün önce bozulan Vestel marka buzdolabı için gelen servis yetkilisinin, 450 liralık bir hesap çıkarması ve benim şimdilik o kadar para veremeyecek durumda olmam sebebiyle, tam olarak soğutmayan buzdolabının sıkıntısını yaşıyor olmam yüzünden uykuma ara vermiş değilim.. Ki zaten bu kadar anlatım bozukluğu olan, devrik ve uzun cümle kurmak için de uykuma ara vermedim.. 


Kulaklığının bozulması sebebiyle, hiç kimseye haber vermeden Ardahan'dan otobüse binerek, 24 saat yolculuk sonucu Şehr-i İstanbul'a gelen, kulaklığını kargo ile göndermeyi akıl edemeyen, beş gün kaldıktan sonra yine otobüsle Ardahan'a giden, 1938 doğumlu babamdan ayrılırken, ilk kez hıçkıra hıçkıra ağlamış olmamın duygusallığını çoktan bitirdim..


Uykumu bölmemin sebebi, ne ramazan ayının güzelliği ne bayramın şekerliği ne de insanların birbirine biraz daha saygılı olduğunu görmüş olmanın mutluluğu..


İnsanların birbirini öldürdüğü, savaş adı altında çocukların katledildiği bir dünyada yaşıyor olmanın sıkıntısı da değil uykumu bölen şey..


Sebepsiz, bahanesiz bir uyku bölünmesi bendeki..


...Belki, yeterince huzurlu olmanın huzursuzluğunu yaşıyor olabilirim.. Son birkaç senedir hiç bu kadar huzurlu olmamıştım.. Keyifsiz değilim, ancak keyifli de değilim; sadece huzurluyum.. Ölecek miyim; bilmiyorum.. Biliyor musunuz; ne zaman ölüm konusu geçse, 46 yaşında kalp krizi sebebiyle öleceğimi söylüyorum insanlara..? Herhangi bir rüya görmüş değilim, gaybtan haberler de almıyorum, aptal olduğum için de malum olmuş değil.. Yıllar önce, durup-dururken, 46 yaşında kalp krizinden öleceğimi söylediğim günden beri, her konu açıldığında aynı şeyi söylüyorum.. Annem, babam, sevdiklerim kızıyor bu söylediğime ama nedense sürekli söyleyesim geliyor.. Bile-isteye ölümü mü çağırıyorum nedir..?


Ben, niye bu kadar huzurluyum Allah aşkına..? Hiç de alışık değilim halbuki.. Çok tuhaf geliyor huzurlu olma hissi.. Huzurlu olmanın huzursuzluğu bendeki..


Tuhaf şeylerden zevk almaya başladım son zamanlarda.. Ton balığı yemeyi sevmeye başladım mesela.. Her defasında ton balığını yiyor, beş dakika içinde bağırsaklarım fazlasıyla çalışıyor ve kendimi tuvalete zor atıyorum.. Yine de yemekten vazgeçmiyorum..


Sık sık babamın getirdiği peynire yumurta katıyor; Ardahan'daki söylenişle peynir kavurması yapıyor, eskiden tek başıma iken poşet çay yapıyorken, tembelliğimden sıyrılıp peynir kavurmasını demleme çay eşliğinde yiyorum..


Dünyanın en tembel insanı iken; evi siliyor, paspaslıyor, bulaşık yıkıyorum.. Henüz cam silme aşamasına geçmemiş olsam da görünen yerlerin tozunu alıyorum..


Siz bilmezsiniz, nerden bileceksiniz; bağdaş kurarak oturan kadın fotoğraflarına bayılıyorum.. Nazımın geçtiği insanlara, bağdaş kurarak fotoğraf çekilip bana göndermesini rica ediyorum.. Haydi, sen de, evet evet sen, bakma sağa-sola, sana diyorum sana.. ! Eğer okuduysan bu uydurulmuş cümlelerimi, bağdaş kurarak oturduğunda çekilmiş bir fotoğraf koy bloğuna veya gönder bana (kalemhane@gmail.com).. Senin veya bir başkasının fotoğrafı olması önemli değil; gerekirse karakalem çalışması olsun; sırf beni mutlu etmek için, uykusuzluğuma ve huzuruma ortak olmak için yap istediğimi..


Yazışırken, ağzı bozuk olan kadınlara hayranım mesela.. Daha samimi, daha yalansız geliyor bana..


Duvar kenarında uyumak için kavga eden eşlerin aşığıyım ben..


Cemaat, camiiye sığmadığından, dışarıda namaz kılmaya başlamışken, namaz kılmıyor olsa bile, arabası ile geçerken, müziğin sesini kısan gençlere hayranım mesela.. Ezan okunduğu zaman konuşuyorken susan, uzanıyorken doğrulan, sevişiyorken ara veren, televizyonun sesini kısan insanların olduğu bir dünyada olmanın mutluluğu  içindeyim..

Tuhaf tuhaf insanları seviyor, tuhaf tuhaf şeylerden zevk alıyorum.. Ortaköy'ü ve Kız Kulesi'ni sevmeyen ben; Ortaköy'ü ve Kız Kulesi'ni sever oldum mesela..



Sevmediğim şeyleri sevdikçe huzuru buluyorum.. Alışkın olmadığımdan, huzuru buldukça huzursuz oluyorum.. Huzurun huzursuzluğunu yaşarken, uykusuz kalıyor, gecenin bir yarısı yataktan kalkıyor, salak-saçma cümleler uyduruyorum.. Aman Allah'ım..! Ne tuhaf şeyler yazıyor ama yine de nedense kendimi ifade edemediğimi hissediyorum..

Demem o ki, içindeki kini bir kenara bırakarak, sevgi yüklü atomları gün yüzüne çıkarması gereken kalbi temiz insanlar; sevmediğim şeyleri sevmeye başlamak huzuru getirdi bana.. Huzur ise huzursuzluğun ve uykusuzluğun kapılarını açtı.. Güzellikleri ve çirkinlikleri aynı anda yaşıyor; onları "güzel" veya "çirkin" olarak değerlendirmeden, bende var olmalarının şükrünü eda ediyorum..