İncirli Durağı Kararları.. Karar No : 1
Dün akşam, metrobüs hattının İncirli Durağı'nda, bir saat yedi dakika oturduktan sonra farkettim ki; benim Şehr-i İstanbul'a sevgim kalmamış.. Esasında sevgisizlik değil de bıkkınlık.. Artık bu şehirde yaşamak istemiyorum.. Ve hatta bu şehirdeki insanların çok büyük bölümünden tiksiniyorum; tıpkı onların da benden tiksindiği gibi..
Mutsuzluğum, Huzur ve Mutluluğu..
Ne zaman hayatın bir tarafından tutsam, öte taraflarından zulme uğruyorum.. Ne zaman gülümsemeye başlasam, çok geçmeden illaki ağlıyorum.. Üstelik ağlamak için bahaneleri ben buluyorum.. Biliyorum çünkü mutluluk denilen kavram, bende eğreti duruyor.. Biliyorum mutluluk bende olduğu zaman, ileride, bir şekilde bende olmanın acısını çıkaracak benden.. Benim hayatım boyu kanıksadığım şey, hüzünlü iken huzurlu olabilmektir.. Ben, hep, mutsuzken mutlu olabilmeyi başarabilmişimdir.. Kendimi hüzün dalgasının içine atmam, uydurduğum bu cümleler, az gülümseyen fotoğraflar, daha az konuşmam, daha az anlatıyor olmam, insanlardan daha çok kaçınmam, hep, daha yalnız, daha mutsuz olmak içindir.. Mutsuzluğun bir huzuru var benim için..
Tüm bunları daha önce de yazdım defalarca.. Mutsuzken, mutlu ve huzurlu olduğumu çok defa belirttim.. Diyorum ya hep; doğunca her bebeğin kulağına ezan okunurdu, bana ağıt yakıldı.. Her çocuğun oyuncağı olurdu; benim, çocukken oyuncak niyetine hüzünlerim vardı..
Tüm bunları daha önce de yazdım defalarca.. Mutsuzken, mutlu ve huzurlu olduğumu çok defa belirttim.. Diyorum ya hep; doğunca her bebeğin kulağına ezan okunurdu, bana ağıt yakıldı.. Her çocuğun oyuncağı olurdu; benim, çocukken oyuncak niyetine hüzünlerim vardı..
Daldan Dala..
Daldan dala atlamak iyidir..
+ Dün akşam top oynadım.. Otuziki yaşına gelmiş, göbeği kendinden otuziki santim ileri giden bir adamın, aylar sonra top oynaması demek; gece boyu ağrıdan sızıdan inim inim inlemesi, sabah bir türlü uyanamaması, işe geç kalması, hamlaması sebebiyle doğru dürüst yürüyememesi demekmiş..
+ Her defasında aynı şekilde dile geldiğimi biliyorum ama bu göbek olayına sahiden bir çözüm bulmam gerekiyor.. Tamam, Türk erkeği dediğinin insanın; göbeği olacak, saçı olmayacak.. Ben de tam olarak Türk erkeğini temsil ediyorum ama göbek can sıkıcı oluyor.. "Kel erkekler seksi olur" diyerek, kelliğe bir bahanemiz var ama göbeğe bahane bulamıyoruz.. İşyerinde tüm gün oturduğumdan göbek gün geçtikçe büyüyor ve evdeki tartı 87 ile 89 arasında değişiyor.. Göbeğim sebebiyle çıplakken yukarıdan aşağıya baktığımda, şeyimi göremiyorum.. (İçin fesat olmasın, göremediğim şey, ayaklarımdır.. )
+ İnsanların hayatına dahil olmayı ve insanların hayatını bilmeyi sevdiğimden olsa gerek, yıllar geçmiş olmasına rağmen facebook denilen siteye olan sevgim bitmedi..
+ İşyeri bahçesine birçok şey ekildi.. Şimdi ekilenler yavaş yavaş meyvesini veriyor.. Çileğinden tuttun da marul, soğan ve benzeri sebze-meyvelerden yemeğe başladık..
+ Uzun zamandır türkü mırıldanmıyorum.. Bu durumun neden ileri geldiğini ise hiç bilmiyorum..
+ Doktor hanım pek yüz vermiyor.. Hayatında olsam da olmasam da pek fark etmezmiş.. Selam verince selamı alıyor, hâl - hatır sorunca cevap veriyor ama ilk soran o olmuyor.. Haliyle insanın eli telefona gitmiyor..
+ Fazlasıyla günaha batıyorum son zamanlarda.. Yaz mevsimi yaklaştığından ve ben hâlâ ergen olduğumdan, içim kıpır kıpır oluyor ve haliyle günahlar insanın peşini bırakmıyor.. Allah'ım, işlediğim günahların bilincindeyim ve buna rağmen Sen'den başka af dileyeceğim hiç bir kapı yok.. Beni ve Sana muhtaç olan tüm kullarını affet n'olur..
+ Dün gece itibariyle bir haftalığına yurtdışından yeğenlerim geldi.. Bir gün de olsa onlara Şehr-i İstanbul turu yaptırmam gerekiyor ama bakalım, hayırlısı..
+ Dün, haber bültenlerinde, "24 Nisan Ermeni Soykırımı" gibi pankartlarla ülkemizin çeşitli yerlerinde ülkemizi suçlu ilan eden insanların eylemlerine tanık olduk.. Bir çok insan Taksim'de oturmuş, 1915 yılında hayatını kaybeden insanların fotoğraflarını taşıyorlar, devletimizin soykırımı kabul etmesi gerektiğini dile getiriyorlardı.. "Soykırım" ne tuhaf bir kelime.. ! Düşünsenize, o insanlar, kendi babalarının, başka insanları, suçları olmaksızın, sırf milliyetlerinden dolayı kindarca öldürdüğünü kabul edebiliyorlar.. Yani mantık şu : Ermeniler tamamen suçsuz, bizim babalarımız, onları sırf Ermeni oldukları için suçlu olup-olmadığına bakmaksızın öldürmüş.. Ölümlerin olduğu tarihi bir gerçek ama bile isteye suçsuz insanları öldürdüğümüz, onların ise bize çiçek verdiklerini düşünmek, bana komik geliyor.. Çok mu taraftar gözüyle bakıyorum bilmiyorum ama ben nedense bu duruma bir türlü inanamıyorum..
+ ...Ayrıca ilginç bir durum daha var.. Bu Taksim Meydanı, "Ermeni Soykırımı olmuştur" deyip eylem yapanlara serbest, "Özerklik olsun" diyen teröristlere serbest de neden resmi tatil olan ve milli bir bayram olarak kabul edilen 1 Mayıs'ı kutlamak isteyenlere yasak..?
+ Amannn ne bileyim işte.. Benim kafam almıyor birçok şeyi.. Yaşım da tutmuyor, aklım da zaten sadece sapıkça şeylere çalışıyor.. Susayım en iyisi..
Mutluluk Şurubu Zehirlemesi..
Şortlu Doğalgaz..
Millet dışarıda şortla, mayoyla dolaşırken, nasıl oluyor da bizim eve gelen doğalgaz faturası, sanki kara kışı yaşıyormuşuz gibi oluyor, anlayabilmiş değilim..
............................
Ayrıca ben niye her yemek yediğimde, üstüme yediğim yemekten bir damla döküyorum da annemden fırça yiyorum ya hu..?
Benimle, Parlayan Gözlerinle Âtiye Baksana..
Sen, tanımasan beni.. Ben, tanımasam seni.. "Başım ağrıyor, kalbim sıkışıyor.. " diye gelsem işyerine.. Baksan öylece bana.. Daha önce hiç görmemiş olsan beni.. Tatlı ve çay ısmarlasan.. Hastalığıma çare bulmaya çalışsan.. Kısa bir zaman diliminde değil, uzun uzadıya otursan öyle karşımda.. Ne telefonun çalsa, ne kapı zili.. Öylece baksan gözlerimin içine.. Maziyi görmeksizin, kısacık da olsa bir âti görsen benim yüzümde.. Saçlarımın fazlalaştığını söylesen, gömleğimin güzel olduğunu dile getirsen.. Ben, seni, daha önce hiç tanımıyor olmama rağmen iş arkadaşlarından kıskansam.. İnsanların sana ilgi göstermemesi gerektiğini dile getirsem.. Dört harfli ismi olan iş arkadaşını terlik ile kovalasam, Kars'a yolcu etsem, orada onu evlendirsem ve bir daha Şehr-i İstanbul'a hiç gelmemesini sağlasam..
...Şuan ne diyorum veya ne demek istiyorum, inan hiç bilmiyorum.. Yani sen beni tanımasan, ben seni tanımasam.. Durup dururken karşılaşsak bir yerde ve bir tatlı yesek çay eşliğinde.. Kısacık zaman diliminde, maziyi değil de âtiyi düşünsen benimle..
...Amannnn.. Neyse...
Sıra Karpuz Kabuklarında..
Birinci cemre, televizyon kanallarında, dondurma reklamlarının boy göstermesidir.. Ve nihayet, dört gözle beklediğim, dondurma reklamları, televizyon kanallarında boy göstermeye başladı..
İkinci cemre olarak karpuz kabukları da denize düşmeye başlarsa, sahil kenarında yazlığı olan arkadaşlara yalakalık yapmaya başlayacağım demektir.. Denize hasret bedenim, şuan için karpuz kabuklarının denizlerimizi süslemesini beklemekte.. Eğer bir de iyi niyetli bir arkadaşım, "Gel beleşine seni tatile götüreyim" derse, gelsin bikinili hatunlar, eğlenceler, türkü kafeler.. İşte o zaman değmeyin keyfime..
...Zaten şu deniz kenarları da olmasa, sıcaklardan nefret eden bedenim, Şehr-i İstanbul'un ısınmaya başladığı şu günlerde, yas ilan etmiş olacaktı.. Neyse ki, denize gitme ihtimali, sıcaklara olan sevgisizliğimi bir nebze unutturuyor..
Gözyaşının Sesi..
Gecenin bir yarısı, tuhaf ve korkutucu sesler geliyor şehrimin sokaklarından.. Herkes uyuyor, ben uyanığım.. Hiç kimse bu sesleri duymuyor;herkes rahat ve huzurlu.. Bir tek ben duyuyorum.. Ben de kimseye, bu sesleri duyduğumu söylemiyorum..
İlginçtir, çok uzun zamandır hiç bir şey için ağlamadım.. Zaten günlerdir bu sebeple yakınıyorum ya.. Bana hiç olmazsa kalbimin ve vicdanımın olduğunu hatırlatan, kalbimin ve vicdanımın sesi olan gözyaşlarımı kaybettim..
Kalbimin ve vicdanımın sesini duyamadığım için olsa gerek; gecenin bir yarısı, tuhaf ve korkutucu sesler geliyor şehrimin sokaklarından.. Neyse ki herkes uyuyor, benden başka.. Ben de korkuyorum işte...
Başkalarının Rüyalarından Korkmak..
Sabahın en erken saatlerinde, uzaktaki bir akrabanın seni arayarak, "Baban nasıl? " diye sorması, "...Rüyamda onu gördüm, pek iyi bir rüya değildi, bir şey mi oldu diye korktum ve hemen aradım" diye devam etmesi, babanın yaşlı olması sebebiyle son zamanlarda bu tür telefonların sık sık gelmeye başlaması, fazlasıyla can sıkıntısına sebep olan bir durum..
İnsan, böyle telefonların sık sık gelmesiyle, ister istemez korkuyor, gözleri doluyor, "Her canlı ölümü tadacaktır" ilahi emri gereği elinden bir şey gelemeyeceğini biliyor ama öyle bir durumda kolunun kanadının kırılacağını tahmin ediyor ve güne sıkıntılı başlıyor..
Beni Engellemeyin..
İslamla Tanıştır Beni..
Gel n'olur.. !
Öyle bir gel ki; yeniden iman edip Müslüman olabileyim.. Sana bakarak İslam'ın güzelliğini yaşayabileyim.. Gel de beni İslam'la tanıştır.. Gel de gönül gözüyle bakmamı kolaylaştır..
Günahların ve pişmanlıkların içinde çok kayboldum; gel de içinde bulunduğum cehennemden, cennetine davet et, misafir et, ikram et..
.....................................................
Allah'ın rahmeti, tüm ölmüşlerimize ve senin üzerine olsun Başbuğ'um..
Benim Hayatımı Kim Genişletiyor..?
Kendimi Münafık Gibi Hissediyorum..
Son zamanlarda, kendimi, münafık gibi hissetmeye başladım..
Sağdan-soldan öğrendiğime göre, münafık, dili ile iman ettiği halde kalbi olarak iman zirvesine erişemeyen kimsedir.. Münafık, imanın ne kadar ulvi birşey olduğunu sezinlese de, günahın içinde kaybolup gitmiş kimsedir.. Kur'an-ı Kerim'in ifadesi ile "Onlar, müminlerle kâfirler arasında bocalayıp dururlar : Ne onlara bağlanırlar, ne de bunlara... " (Nisa - 4/143 )
Hadislerden öğrendiğimize göre munafıklığın birkaç belirtisi var.. Münafık ;
Okudukça kendimi münafık gibi hissetmeye başladım.. Yalan söylüyor, sözümde durmuyorum.. Emanete hıyanet ediyor, zekat vermiyorum.. Namazlara devam edemiyor, devam ettiklerimi ise çok geç vakitte ve zevk alamadan kılıyorum.. Ortada bir yerdeyim : Ne mümin olabiliyorum, ne kâfir.. Ne iman için çarpışabiliyorum, ne bildiğim güzel şeyleri uygulayabiliyorum..
Dilerim Allah'tan, bu dünyada kendini böyle ortada gören, tek ben varımdır.. İnşaallah herkes tam birer Müslüman, iman-ı kâmil noktasına ulaşmış kimselerdir..
Sağdan-soldan öğrendiğime göre, münafık, dili ile iman ettiği halde kalbi olarak iman zirvesine erişemeyen kimsedir.. Münafık, imanın ne kadar ulvi birşey olduğunu sezinlese de, günahın içinde kaybolup gitmiş kimsedir.. Kur'an-ı Kerim'in ifadesi ile "Onlar, müminlerle kâfirler arasında bocalayıp dururlar : Ne onlara bağlanırlar, ne de bunlara... " (Nisa - 4/143 )
Hadislerden öğrendiğimize göre munafıklığın birkaç belirtisi var.. Münafık ;
- Yalan söyler..
- Sözünde durmaz..
- Emanete hıyanet eder..
- Mümin, hasta olunca, hastalığının günahlarına keffaret olduğunu bilir, ibret alır.. Münafık, niye hasta olduğunu bilmez, ibret almaz..
- Kur'an-ı Kerim'i imanını tamamlamak için değil, ilim ehliyle mücadele etmek için öğrenir..
- Namaz kılıyor görüntüsü vermek için namaz kılarlar.. Zekat gizli bir ibadet olduğu için vermez, verseler bile açıktan verirler..
- İkindi namazını akşama doğru kılarlar..
- Sabah ve yatsı namazlarına münafıklar devam edemez..
Okudukça kendimi münafık gibi hissetmeye başladım.. Yalan söylüyor, sözümde durmuyorum.. Emanete hıyanet ediyor, zekat vermiyorum.. Namazlara devam edemiyor, devam ettiklerimi ise çok geç vakitte ve zevk alamadan kılıyorum.. Ortada bir yerdeyim : Ne mümin olabiliyorum, ne kâfir.. Ne iman için çarpışabiliyorum, ne bildiğim güzel şeyleri uygulayabiliyorum..
Dilerim Allah'tan, bu dünyada kendini böyle ortada gören, tek ben varımdır.. İnşaallah herkes tam birer Müslüman, iman-ı kâmil noktasına ulaşmış kimselerdir..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)