Bugün, bir durgunluk var Şehr-i İstanbul'da.. Marmara yorgun gibi.. Martılar o gülümseyen sesleri ile uçmuyorlar.. Gülsuyu kokan dualarım, yankılanmıyor dağlarda.. Elele gezmiyor, okul üniformaları ile hayatlarının baharında olan gençler.. Türküler öyle içten söylenmiyor.. Sadri ALIŞIK, sevdiği için ağlamıyor.. Bulutlar, gülümseyen yüz şeklinde görünmüyor.. Sararmış yapraklar, başımda uçuşmuyor.. Gönderdiğim mektuplar, yerine ulaşmıyor..
Ah benim, lisede iken kitapların arkasına yazdığım şiirlerim.. Hangi güneşten saklanmak için gölgeye sığındınız..? Saçlarınıza ne zaman ak düştü, yalnızlıktan ne zamandan beri korkar oldunuz..?
Şehr-i İstanbul durgundu ve ben maziye dalmıştım.. Bana bağışlanmış en büyük mükâfattı, yürüyemeyen on yaşındaki Hilal'in koşmaca oynamasını seyretmek.. Bir de başımı, annemin dizlerine koyup, "anne beni sevsene" diyebilmek.. Ahh..! Nasıl unuturum : Hasta olan simitçime, geçmiş olsun dileyip, bir ihtiyacının olup-olmadığını sordum diye, hayır dualarda bulunduğunu.. !
En fazla <Çocuk>'luğumu özledim bu sene.. Bir de yağmur yağarken ve hava kararmışken, caddelerde türkü söyleyerek dolaşmayı..
Sevdiğim kadının anne olduğunu görmek, en büyük sevincimdi.. Kavga ettiğimiz, ağzından çıkan duaların bedduaya dönüştüğü o gün, "senin de oğlun olacak" deyip ben de başlamıştım bedduaya.. Ne garip, kömür karası gözlere sahip bir kızın olmuş.. Ben, bir asır seni sevdiğim gibi kömür karası gözleri olan kızını da severim.. Her gün, bakmaya doyamadığım o güzel yüzüne yine bakar ama yine sıradan bir insana bakıyormuşum gibi rol kesebilirim.. Ben yine neşeli biri gibi görünebilirim.. Oysa yıllar önce gözlerine bakarak söylemiştim sana: Hüznümün yansımasıdır sevincim..
Bir garip hüzün var çocuklarda.. Bisiklete binemiyorlar, ne yazık.. ! Hiç çamurdan evler yapmamış, yedi taş oynayamamışlar.. Sabah saat altıda kalkıp, ellerine, içinde toz şeker ve yağ dolu olan ekmeği alıp da sokağa çıkmamışlar.. Çiğ düşmüş toprağın kokusunu içlerine çekememiş; karda hiç kızak kayamamışlar..
....................
Hey, siz, ikiniz..! Biliyorum, beni sevmiyorsunuz.. Sen, kadın, beyaz suratın, sarı saçların, kırmızı ruj sürmüş dudakların ile arkamdan sözler söylüyorsun.. Seni de biliyorum adam, sen de beni sevmiyorsun.. Kirli sakalların ve seyrek bıyıklarının altındaki dudaklarından bana kara kara küfürler savuruyorsun.. Ama siz de bilin ve inanın bana; ben sizi seviyorum.. Sizi severek, sizin gibilerin bile sevilebileceğini kanıtladığım için kendimi seviyorum..
....................
Sene sonuna bırakmam işimi.. Her gün, uyumadan az önce, vicdanımı dinlerim.. Günahlarımı zihnimin bir köşesine yazarım, sevaplarımı ayrı bir köşesine.. Günahların listesini uzattıkça uzatırım, geceyi sabah ederim.. Ne kadar günahkâr olduğumu bilmeyen biri, iyi biri olduğumu söylerse, ona sadece gülümserim..
Evet, evet..
Ben,
yalnızım..
Bilmiyorsun çünkü sana söylemiyorum..
+ Şimdi tüm bunları okuyup, iyi biri olduğumu düşüneceksin.. Oysa ben sadece elini tuttuğum zaman iyi biriyim..
9 Yorum:
oooyyyhh nasıl bir yazı bu böyle yahu.çok dokunaklı amaa. çok da güzel bee...
Hamiyet'in sayfasındakimüzikle okudum bir de kisorma fena aldı götürdü.... götürdü vesselam....
Hamiyet'in sayfasında müzik yayını mı var..? O zaman, benden, tüm sevdiklerime sıradaki türkü armağan olsun..
--Dokunaklı bir yazı yazmam ben.. Sana dokunduysa, yüreğinin narin olması sebebiyledir--
heee müzik yayını var:))) yahu yazısına koyduğu müzik. Allah iyiliğini versin e mi, güldürdün beni:))
Cahillik işte..
“Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılırsa yalnızlık olmaz” diyor şair.
O halde yalnız değilsin sen de çünkü yalnızlığını paylaştın bizimle..
sen çirkefce yazdırdığımız bu hayatın :düzenleyeci bestekarısın cocuk. :((
Adsız ;
Ben neymişim be..
doğru "SEN neymişsin beee! ?" yazayım mı? :)
Yaz ama mümkünse ismini de yaz..
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.